Kasım 2008

Ö T E S İ

 

3.10.2024 



Kültür-Sanat

 
Coşkun Çokyiğit

Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı


Ağaç adlı bir hikâyemde yazdığım gibi, Kemal Çapraz büyük bir ormandan arta kalmış “tek ağaçlardan” biriydi. Etrafındaki ağaçlar çetin bir kış sonucu ya kurumuş veya kesilip eşyalaştırılmak üzere pazara çıkartılmıştı: o inatla ormanı yeniden diriltmeye çalışıyordu. Tohumlarını dört yöne saçıyordu ama orman bir türlü yeşeremedi. Neden? Topraktan mı? Yoksa “muktezayı hali zaman” böyle mi istemişti bilemiyorum.

1980 öncesiydi. Kuşak Ofset’in sahibi olup şiir ve edebiyata özel merakı olan, hatta Necip Fazıl’ı Cağaloğlu’ndan alıp evine, evinden alıp Büyük Doğu Yayınevi’ne götürüp getirirken kimsecikleri beğenmeyen “Üstad”a bile şiirlerini okuyan şair Veli Avcı, Tahir Kutsi Makal ile Kuşak isimli bir dergi çıkartıyordu. Her nasılsa ben bu derginin yönetimini devralmıştım… Veli Avcı o zamanlar çocuk hasreti çektiğinden ve bence daha çok ailesinden gelen görgü ve terbiyeden kaynaklanan bir etkiyle gerçek bir öğrenci dostuydu. Ama bu dostluğun bir bedeli vardı ki bu da edebiyatsever olmaktı!
Kuşak Dergisi Yıldırım Han’ın en üst çatı katındaki bürodan idare edilirdi. Ben her sabah önce ikinci zemin kattaki Veli Ağabey ile görüşür sonra beş kat yukarı çıkar günlük işlere bakardım. O günkü şartlarda zaman zaman Sefa Kaplan, Durali Yılmaz gibi bugün şöhretli birer isim haline gelmiş edebiyatçı-gazeteci ve hocaların bile uğradı bir mekândı Kuşak Dergisi’nin yazıhanesi.
Bir gün kapı çaldı ve çocuk denecek yaşta iki ürkek genç girdi içeri. Kendilerini tanıttılar. Nispeten daha gürbüz olanı “Ben Kemal!” dedi. Diğeri biraz daha kısık bir sesle, “Ben de Abdülkadir” deyiverdi. Kemal bir yazı, Abdülkadir bir şiir verdi yayınlanmak üzere. İkisini de okudum ve fikirlerimi söyledim. Bilmiyorum belki biraz kantarın topuzunu kaçırmış olmalıyım ki, adı Kemal olan ve çaprazımda oturan hemen atıldı: “Ağabey sen de çok insafsızlık ediyorsun. Biz ne Necip Fazıl’ız, ne Peyami Safa! Hiç yazımız yayınlanmadı bizim daha…”
Susup kaldım. Kemal haklıydı ve çaprazdan atışı tam isabet etmişti. Yazıları aldım, yayınlayacağımı söyleyerek onları uğurladım. Dergi çıktığında yazılarını görünce duydukları mutlulukla bana yeniden geldiler ve teşekkür ettiler. Böylece aramızda bir dostluk, arkadaşlık, ahbaplık başladı. Daha sonraki yıllarda Ben Tercüman’dan Türkiye Gazetesi’ne geçtiğimde Kemal Çapraz ve Abdülkadir Karataş ile birlikte yıllarca çalıştık.
Kemal, Türk basınındaki tekelciliğin hepimiz gibi farkındaydı ve hiçbirimizin cesaret edemediği bir şey yaparak aylık gazete çıkartmaya başladı. Her dakika büyük bir maddi külfetin altında olmasına rağmen bir kere bile “Of!” demeden yayıncılık işini yürütmesi, onun sağlam karakterinden gelmekte idi. Kitap okumasını sevmeyen, televizyon budalasına çevrilmiş bir topluma rağmen inandığı değerlerin Batı kültürü karşısında yeniden yeşermesi, hayat geçebilmesi için sürekli kitap yayınlamaktaydı. Bütün bunları yaparken yüz binlerce YTL borcun altına girmişti. En son aldığı bir yeni banka kredisini ise taksiti gelen borçlarına yatırdığını duymuştum.
O gün cenazesine gelen eş, dost, arkadaşlarının çoğunun kendi gibi zaruret içinde ama vakar sahibi insanlar olduğu apaçık belliydi. Ama bu cenazede sırıtan bir başka şey vardı ki bu beni çok düşündürdü: “dava arkadaşları” Ufuk Ötesi gazetesinin maddi zaruretini bilmiyorlar mıydı? Mesela ben biliyordum ve hiçbir ücret talep etmeden istediği yazıları her ay kendisine gönderiyordum. Pek çok yazar arkadaşı da aynını yapıyordu. Peki, “dava arkadaşları” neden onu yapayalnız bırakmışlardı? Söylemediğinizde içinize batan bazı hakikatler vardır ki, işte yukarıdaki sözlerim de bunlardandır.
Kemal Çapraz bütün zorluklara ve yüz binlerce YTL ağır bir borç yükünün altına girmek pahasına bir dergiyi ayakta tutuyordu. Beni arayıp, “Ağabey, Kültür Sanat sayfalarımızı şenlendirelim. Benim okuyucum da sinemaya gidiyor, lütfen dergime katkı yap!” dediğinde onu bir kere daha sevmiştim. Dergisinde sinema, tiyatro, konser gibi pek çok kültür sanat etkinliğine yer vermesi onun entelektüel taleplerinin göstergesiydi.
Ağaç adlı bir hikâyemde yazdığım gibi, Kemal Çapraz büyük bir ormandan arta kalmış “tek ağaçlardan” biriydi. Etrafındaki ağaçlar çetin bir kış sonucu ya kurumuş veya kesilip eşyalaştırılmak üzere pazara çıkartılmıştı: o inatla ormanı yeniden diriltmeye çalışıyordu. Tohumlarını dört yöne saçıyordu ama orman bir türlü yeşeremedi. Neden? Topraktan mı? Yoksa “muktezayı hali zaman” böyle mi istemişti bilemiyorum. Bildiğim tek şey onun Hakkın rahmetine kavuşmasından sonra da ışıdığı, yaşayan pek çoklarının ise daima kupkuru kalacaklarıdır...


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 18433 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002