Kemal Çapraz, “fikri de-zikri de erkek”, inancının, ülküsünün adamıydı. O, büyük dâvâ adamı pozlarında gezip, masa başı toplantılarında milliyetçilik yapmadı. O milliyetçiliği, Türkçülüğü hücrelerine varıncaya kadar yaşayan bir adamdı. Evet adam, hem de “adam gibi adam”dı. O Türk’ün ateşle imtihanında, o ateşi söndürmek için sürekli çırpınan, kendini paralayan bir gönül eriydi…
“Bu bayrak yere düşmez ölmedikçe son Kemal”
Güzel insanlar güzel atlara binip gittiler…
Önce Ercan Poyraz ağabeyi ve hemen ardından büyük romancı “Çağımızın Dede Korkut’u” Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu uçmağa uğurladık. Ve sonra Mehmet Gül’ün tabutunu Fatih camiinde onbinler ile omuzladık. “Türkiyem Şairi” Dilaver Cebeci ağabeyin vefatıyla gözyaşlarımız yüreğimize aktı. Dilaver ağabey’in yasını tutarken Türklüğe ihanet etmediği için Nobel Ödülü’ne lâyık görülmeyen dünyaca ünlü romancımız Cengiz Aytmatov’u kaybettik. Aytmatov’dan sonra Mehmet Akif Çöktü ağabeyimizi yolculadık cennete…
Her kaybettiğimiz “ülkü neferi” için ayrı ayrı ciğerimiz kavrulurken nereden bilebilirdim ki, can evimden vurulacağımı… Nereden bilebilirdim ki, güvencimi, dayanağımı ve “ağabeyimi” kaybedeceğimi… Evet, nereden bilebilirdim, “ülkü devi, Türk-İslâm neferi” “BOZKURT” Kemal Çapraz’ı, tıpkı Türkmen Ağası Dündar Taşer gibi bir trafik kazasında kaybedeceğiz. Bir değil çok şeyler koptu gitti içimden… Elbette bilemezdim, resmini her gördüğümde, ismini her duyduğumda gözlerimin nemleneceğini, göğsümün sol tarafının acı acı yanacağını… Evet, burada başsağlığı, orada gözler aydın, iki ayrı dünyada iki ayrı tören var! Ve aramızdan çadırını ansızın deren “Bozkurt” Kemal Çapraz var!
Kemal Çapraz, “fikri de-zikri de erkek”, inancının, ülküsünün adamıydı. O, büyük dâvâ adamı pozlarında gezip, masa başı toplantılarında milliyetçilik yapmadı. O milliyetçiliği, Türkçülüğü hücrelerine varıncaya kadar yaşayan bir adamdı. Evet adam, hem de “adam gibi adam”dı. O Türk’ün ateşle imtihanında, o ateşi söndürmek için sürekli çırpınan, kendini paralayan bir gönül eriydi… Bir bakarsınız Ufuk Ötesi’ndeki çalışma odasında harıl harıl çalışıyor, bir bakarsınız akşam Zeytinburnu’ndaki bir toplantıda, bir bakmışsınız gecenin bir yarısında Kadıköy’den konuşmacı olarak katıldığı davetten “evine” dönüyor… Kemal Çapraz, bir bakarsınız Kastamonu’da Türklük Kurultayı’nda, bir bakarsınız Kırım’a gitmiştir, velhasıl sanırsınız ki tayy-i mekân yapmıştır Kemal Çapraz! Durmak yok, dinlenmek yok, üşengeçlik yok! Çünkü O, hakiki Türk olmanın, gerçek Türk münevveri olmanın şuurundaydı…
Ufuk Ötesi gazetesi, onun gözünde Türk’ün yüce ülküsü Turan’a giden yolu aydınlatan bir ışıktı. Ufuk Ötesi’ni yaşatmak, yayın hayatını kuvvetli bir şekilde sürdürebilmesi için önce arabasını sattı sonra Türkiye Gazetesi’nden zorunlu emekli edilince aldığı tazminatı yatırdı gazetesine! Peki ya sonra?.. Sonra emekli olunca aldığı emekli maaşını da kuruşuna kadar Ufuk Ötesi’ne yatırmaya devam etti! Vefat ettiğinde cebinden yalnızca 3,5 YTL çıkması bunun bir ispatıdır! Son dönemde kendisine 3 bin YTL maaşlık iş teklif edilince, maddî imkânsızlığına aldırış etmeden “gazetesine gelemeyeceğini” düşünerek red cevabını bile vermişti! Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden yapılan “Ufuk Ötesi’ni bırak, gel burada hocalık yap” teklifini reddetmesi sanırım onun ne denli büyük dâvâ adamı olduğunu göstermektedir. İşte Çapraz’ın bu inanç ve azmi, Ufuk Ötesi gazetesini Türk Dünyası’nın birçok yerine ulaştırmış ve İsmail Gaspıralı’nın, “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” şiarıyla yayınladığı TERCÜMAN gazetesinin tabiî mirasçısı yapmıştır.
Kemal Çapraz isteseydi, kendisine gelen yüksek maaşlı iş teklifini değerlendirmenin yanında, Türkiye gazetesinden aldığı tazminatla ve emeklilik maaşıyla sultanlar gibi bir hayat sürer, onca zahmete, çileye katlanmazdı! Ama o yüksek ruhluydu ve her yüksek ruhlu insanın yapması gerekeni yapmış, çileye talip olmuştu. Milleti hayat-memat kavgası verirken, bana ne diyemez, bir köşeye çekilemezdi.
Baş başa kalıp sohbet ettiğimiz bir gün bana “Eğer Ufuk Ötesi batarsa, ben de kalemimi kırar, artık yazmayı da bırakır, çeker giderim buralardan” dediğinde “ağabey, ola ki Ufuk Ötesi kapanırsa şunu bilmenizi iyi isterim ki; siz görevinizi fazlasıyla yaptınız. Ufuk Ötesi gazetesini, İsmail Gaspıralı’nın Tercüman’ı gibi yaparak” cevabını kendisine vermiştim.
Kemal ağabeyim uzun yıllar “Bozkurt” üzerinde araştırmalar yapmış ve bu sayede geniş bir arşive sahip olmuştu. Yakın bir gelecekte bu dev araştırmasını kitap olarak yayınlayacak ve Türklüğün millî sembolü Bozkurt’un devlet ve millet hayatımızda ne denli öneme haiz olduğunu “başta içimizdeki çakallar” olmak üzere herkese gösterecekti. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk amblemini yani Bozkurtlu altı oku o göstermiş ve çok şaşırmıştım!.. Hele hele Atatürk’ün Bozkurt sevgisini örnekleri ile anlatınca şaşırıp kalırsınız. CHP’nin Samsun müzesine hapsettirdiği Atatürk’ün Bozkurt heykelini gün ışığına çıkaran elbette Kemal Çapraz’dan başkası değildi. İşte Bozkurt’a verdiği bu değer, bu sevgi ve Türk milleti için yaptığı hizmetler onun “Bozkurt” Kemal olarak anılmasına sebep olmuştur!
Hizmetleri bununla da sınırlı değildi elbette… Azerbaycan Türklüğünün lideri Ebulfez Elçibey ile son röportajı yapan, Kırım Türklüğünün lideri Mustafa Cemiloğlu ile Kırım’da görüşen ve röportaj yapan ilk Türk gazetecisi, Türk-İslam Ülküsü’nün abide şahsiyeti Seyyid Ahmet Arvasi’nin son resmini çeken yine hep O’dur!... Bugün Şehid Süleyman Özmen’in, Mustafa Bilgi’nin mezarının başında dalgalanan Türk Bayrağını veren de yine O’dur!
Onunla yaşadığım şeref dolu günlerin şimdi mazi olmasının acısını derinden hissediyorum. Baş başa kaldığımız bir gün söz Türkiyem Şairi merhum Dilaver Cebeci’den açıldığında bir ara “biliyor musun Bayramcığım, ben Dilaver Ağabey’in Dönence (Apakayım) şiirini çok severim hatta ezberimdedir” diyerek şiiri okuması hâlâ kulaklarımdadır. Nasıl unuturum ki; sıkıldığı, daraldığı günleri… Bütün imkânsızlıklara rağmen 6 sayı bile çıkartamaz dedikleri Ufuk Ötesi 78 sayıya ulaştırmak, 30’un üstünde eseri Türk kültürüne kazandıran Ufuk Ötesi yayınlarını kurmak hangi babayiğidin harcıdır?..
Oysaki Kemal ağabeyim benim nikâh şahidim olacaktı ve ben hep bunun hayalini kurardım… Kemal ağabey ile aynı okuldan mezun olmanın hatta okuldaki haleflerinden olma şerefini gururla taşıdığım gibi onun derdi ile dertlenmek, onun ile aynı dâvâyı taşımanın bahtiyarlığını da her dem yüreğimde hissettim. Hatta kendisi ile son görüşmemizde “iletişim öğrenci ile mezunları” için düzenleyeceğimiz iftara kendisini davet ettiğimizde duygulanarak “Elbette memnuniyetle katılırım, bizden sonra bu geleneği yaşatacak insanların olması ne kadar güzel” demişti. Lâkin bu hazin ayrılık sonucu İletişim mezunları iftarını onunla değil onun aziz hatırasına gerçekleştirmek zorunda kaldık…
Dostlarım “Ufkun Ötesine” yolculuğumuz elbette burada bitmez, olsa olsa bizimkisi biraz dinlenme olur. Bir gün başka yer ve zamanda farklı bir sûrette de olsa mutlaka aynı anlayışla, aynı azimle buluşacağız. Bu türkü burada bitmez, daha birlikte söylenecek çok türkülerimiz var.
Türk Dünyası bayraklarıyla örtülü tabutunun önünde, asla vefasız olmayan Kemal Çapraz’a yapılan kimi vefasızlıkları hatırlayınca Bâkî’nin “Kadrini seng-i musallada bilip ey Bâkî, durup el bağlayalar karşına yaran saf saf” beytini düşünmekten kendimi alamadım…
Kemal Çapraz gerçek Türk aydını ve bayrak şahsiyetti. Bayrak şahsiyetler nasıl ki bayraklı tabutlarla uğurlanırsa O da aynen öyle Türk’ün bayraklarıyla son yolculuğuna uğurlandı. Uğurlandı çünkü biz biliyoruz ki “âşıklar ölmez” sûret değiştirirler! O, “fena fi devle ve fena fi mille”dir yani milletinin ve devletinin bekası için şahsî hayatını feda eden gerçek bir alperendi. O, doğmanın değil yaşamanın, nefes almanın hakkını verebilmenin marifet olduğuna inananlardandı. Ben büyük milletimin kaderine yanarım… Ona hizmet vaadeden ender yetişmiş bir evladını daha kaybetmiştir.
Selam söyle ağabey; Oğuz Kaanların, Sultan Alparslanların, Afşinlerin, Fatihlerin, Yavuzların, Başbuğ Türkeşlerin diyarına…
Tıpkı gönülleri birleşenlerin söylediği gibi sana sesleniyorum: yolun yolumuzdur,
Yastığımız mezar taşı, yorganımız kar olsun.
Biz bu yoldan dönersek, namus bize ar olsun!..