Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Hedef

 
Ünal Bolat

Aziz İstanbul


Yahya Kemal’in daha, “Dün bir tepeden baktığı Aziz İstanbul” Nedim’in “Bir taşına yekpare Acem mülkünü feda” ettiği paha biçilmez dünya güzeli… Tevfik Fikret’in kızgın bir anda söylediği “Ey bin kocadan arta kalan bive-i bâkir” kent… Dünyada kaç şehir var, nikâhlandığı birbirinden farklı yüzlerce medeniyeti tarihin tozlu sayfalarına gömdüğü halde, kendisi hâlâ bütün güzelliği ve ihtişamıyla tarihe meydan okurcasına bozulmadan kalan.

5 Nisan 1453 Fatih Sultan Mehmet Han’ın donanmasının İstanbul'a girişi anısına...

Evet, adı Fatih Sultan Mehmet’ti…
Osmanlı medeniyeti adına nikâh kıymaya kapına dayanmıştı… Şanlı Peygamberin; “Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel asker” muştusuna ermek istiyordu.
Ferhat’ın dağları delmesinden öte, senin için gemileri karadan yürütüp, surlara Ulubatlılar dikerek seni almayı başarmıştı bu ayda… Tarih 1453’te Nisan’ın 5’ini gösterirken Türk İslam medeniyetiyle kıyılmıştı nikâhın tam 553 yıl önce…
O ne muhteşem nikâh töreniydi ki, bir çağ kapanıp bir çağ açılıyordu o gün...
Hâlâ duruyor görmek isteyenler için, 553 sene önce, nikâh töreninde pare pare gülleleri patlayan toplar; surların kenarında köşesinde…
Ah İstanbul…
O mübarek fetihten sonra, bir başka güzelleştin gözümüzde... Seni tuttuk medeniyetin başkenti yaptık asırlar boyu... En muhteşem eserlerimizle göğsüne medeniyetimizin mührünü vurduk.
Sarayların dillere destan oldu... Kalem gibi minarelerinden semalara davudi ezan sesleri yankılandı. Mermer sütunlarında çarptı tekbirler... Sende yaşandı en güzel Ramazanlar, bayramlar, mevlitler, kandiller...
Ah İstanbul,
Yüzyıllar ne çabuk da geldi geçti değil mi?
Yirminci yüzyılın medeniyetler savaşından sen de payına düşeni aldın... Dünyada eşi olmayan şu cihan harbinde, Akif’in deyimiyle, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” saldırdılar ülkene... Nazım Hikmet’in deyimiyle “Didik didik didiklediler, saçlarından tutup sürüklediler” İstanbul ve de İstanbullu yokluk ve ıstırap dolu günlere kaldı. Ama hiçbiri ne insanlığından ne kültüründen taviz vermedi.
19 Mayıslara Gaziler gönderdi, Mustafa Kemal ve arkadaşları yine de “Düşmana vermediler bu cennet vatanı” ve seni... Her yönüyle dünyalara örnek oldu “İstanbul beyefendisi” , “İstanbul hanımefendisi”
Ah İstanbul,
Nerden bilirdin, bir zaman sonra taşranın umut kapısı olacağını... Anadolu’dan göçünü toplayanın gelip kapını çalacağını... Varoşların etrafını saracağını... Hırsızın, uğursuzun, kapkaççının seni yoracağını…
Cumhuriyet boyunca gerçi gerdanına boğaz köprüleri armağan ettiler, otoyollar, tüneller yaptılar. Gökdelenler inşa ettiler...
Ne gariptir ki gökdelenlere eş, “İstanbullu” olmanın o büyülü güzelliğine yükselmesi gerekirken, aksine genelde insanlık bencilliğin sefaletine alçalmayı yeğ tuttu sürekli…
Ah İstanbul…
Fatih’in fethettiği yıllardaki “edep, hürmet, ahde vefa, büyüğe saygı, mazlumun âhı, ayıp - günah, onur - haysiyet, sözünde durma” gibi erdem sayılan bütün kurallar birer birer unutuldu. Şimdi sokaklarında güçlünün hukukunun hüküm sürdüğü bir ucube zihniyet peydahlandı...
Fatih dönemindeki ruha sahip “İstanbul beyefendileri” toplumdaki ucube varlıkların müstehzi bakışlarının maskarası olurken, şehrin deforme olmuş kozmopolit ortamında artık sadece “para” konuşuyor...
Şimdi ne “Süleymaniye’ndeki Bayram sabahı” ne “Akşamları camlarında yangın çıkan Üsküdar” kimsenin umurunda...
Şimdi herkes para peşinde...
Ve insan İstanbul’a Attila İlhan’ın dediği gibi,
“Sen söyle iki gözüm hangi merhem çâredir şu bizim yaramıza?
Yel üfürdü su götürdü gençliğimizi.
Elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık.
Meydanlar serseri biz serseri,
Sağımız sefalet solumuz ölüm.
İşte geldik gidiyoruz...”
diye sormadan edemiyor.
Bazen Orhan Veli gibi “İstanbul’u dinliyor gözleri kapalı.” Duygular Marmara’nın mavi sularında erirken, Bedri Rahmi Eyüboğlu’na hak veriyor:
“İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
Bir varmış, bir yokmuş...”
Sonra dönüp bakıyorsunuz bir sel gibi akıp giden hayata... Her şeye rağmen yine de Ziya Osman Saba’yla aynı duyguları paylaşıyorsunuz:
“Bir daha görüyorum (ya) seni dünya gözüyle.
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir.
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını,
Öpüp başıma koymak istediğim şehir!”
Ah dünya güzelim benim,
Canım memleketim


unalbolat@netbulmail.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002