Kasım 2008

Ö T E S İ

 

29.03.2024 



Kuşbakışı

 
Şahin Zenginal

Göstermelik demokrasi


Avrupa Birliği sevdalılarının en büyük iddiası, “Eğer Türkiye AB’ye üye olursa tam demokratik bir ülke olacak” safsatasıdır. Bu iş bir çırpıda nasıl olacak, ben anlamış değilim. Elimize bir diploma ya da sertifika mı tutuşturacaklar, alın size demokrasi diye…

Türkiye’de yıllardır bir “demokratikleşme” lâfıdır gidiyor. Buna rağmen hâlâ “demokrasi” ve “demokratikleşme”nin tarifi konusunda bir görüş birliği oluşmadı. Herkes kendi kafasına göre, daha doğrusu işine geldiği gibi demokrasiyi yorumluyor. Yorumlamakla kalmıyor, başkalarına da aynısını kabul ettirmeye çalışıyor.

Avrupa Birliği sevdalılarının en büyük iddiası, “Eğer Türkiye AB’ye üye olursa tam demokratik bir ülke olacak” safsatasıdır. Bu iş bir çırpıda nasıl olacak, ben anlamış değilim. Elimize bir diploma ya da sertifika mı tutuşturacaklar, alın size demokrasi diye… Veya Avrupalılar, Bosna’da, Kosova’da, Irak’ta gösterdikleri engin demokrasi deneyimlerini (!) bizimle de paylaşıp bize bir çırpıda demokrasiyi mi öğretecekler?

Olayı değişik bir açıdan ele alalım. Örneğin, Türkiye’de demokrasi denince iki şey akla getirtiliyor. Getiriliyor değil, akla getirtiliyor. Biri insan hakları, diğeri özgürlük…

Ama ne hikmetse insan hakları da, özgürlük de sadece Güneydoğu’da yaşayanlar veya Güneydoğu kökenli olanlar için hatırlanıyor. İç Anadolu’da; örneğin Konya’da, Kayseri’de, Yozgat’ta insan hakları ihlâllerinin âlâsı olsa kimse dönüp bakmıyor. Güvenlik güçleri teröristlerce şehit ediliyor, İstanbul’da insanlar kapkaç korkusundan sokağa çıkamıyor ama kimse umursamıyor. Varsa yoksa Güneydoğu… Bu insan hakları ve özgürlük denilen şey sadece Güneydoğu’da geçerli olan bir para mı?

Bize demokrasi getirecekleri umuduyla beklediğimiz Avrupalıların gözbebeği de Güneydoğu… Bu işi o kadar abarttılar ki, sıradan insanlar bile sırf Avrupa’ya gidebilmek için PKK’lıyız diye sahte mahkeme kararları düzenlemeye kalkıyorlar. İnsan hakları ve demokrasi bunun neresinde?

Demokrasinin uygulanması için en büyük çaba göstermesi gereken örgütlerin başında siyasî partiler geliyor. Bir bakıyorsunuz ki, demokrasi konusunda en çok özürlü olan da siyasî partiler. Sorsanız kendileri demokrasinin kalesidirler, ama değişik fikir beyan edenleri sustururlar, liderinin söylediklerini alkışlamayanları hemen kapı dışarı ederler.

Örnek mi? İşte Başbakan Tayip Erdoğan… Hapisten “demokrasi uğruna” tahliye ettirilen eski DEP’lilerin, Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaret etmesine tepki göstermek için bildiri yayınlayan 10 AKP’li milletvekiline “Haddinizi bilin, beğenmiyorsanız buradan çekip gidin” demedi mi? Ve bunun gibi nice örnekler… Demokrasi bunun neresinde?

Sanki CHP’de durum farklı mı? Mustafa Sarıgül, genel başkanlığa aday olacağı sinyalini veriyor. Anında dosyalar hazırlanıyor, soruşturmalar ve hakkındaki yolsuzluk raporları… Olaya bir de dürüstlük imajı verilmeye çalışılıyor. Sanki 8 ay önce Mustafa Sarıgül’ü CHP değil de bir başkası hatır için Şişli’de belediye başkanlığına aday gösterdi.

Peki ya MHP? Bahçeli, yalnız parti içindekileri değil, kendisini eleştiren parti dışındaki muhalifleri bile susturmaya çalışıyor. Seçimin hemen sonrasında ‘istifa edeceğim’ dedi ama, kendisine rakip olanları hemen hasım belledi.

Koltuğa Japon yapıştırıcı ile yapışmış parti liderlerine ne demeli? Erbakan, partisi kapatıldı, yasaklandı, hapse mahkûm oldu, yine yasaklandı… Yetmemiş gibi yaşı da 80’i geçti ama hâlâ liderliği bırakmıyor.

Ecevit ayakta duramayacak haldeydi yine bırakmıyordu… Koltuğu yine bırakmadı, emanetçisine teslim etti. Süleyman Demirel’in Anayasa’ya rağmen tekrar Cumhurbaşkanı seçilebilmek uğruna ne kadar direndiğini unutmadık.

Mesut Yılmaz, can bedenden çıkmadan partiyi bırakmadı. Ancak ANAP mezara gömülünce bırakıp gitti. Ve bunun gibi yığınla örnek…

Şimdi sorarım size, Avrupa Birliği bize parti içi demokrasiyi de mi getirecek? Koltuğu bırakmayan liderleri zorla mı gönderecek? Ya da insan hakları konusunda bugüne kadar sergilediği iki yüzlü tavrını bizim hatırımız için mi değiştirecek?

ABD, demokrasi götürme bahanesiyle Irak’a girdi. Bugün gelinen nokta belli. İnşallah Avrupa Birliği de demokrasi, özgürlük ve insan hakları bahanesiyle bizi Irak’ın durumuna düşürmez…


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002