Türkiye’de yıllardır bir “demokratikleşme” lâfıdır gidiyor. Buna rağmen hâlâ “demokrasi” ve “demokratikleşme”nin tarifi konusunda bir görüş birliği oluşmadı. Herkes kendi kafasına göre, daha doğrusu işine geldiği gibi demokrasiyi yorumluyor. Yorumlamakla kalmıyor, başkalarına da aynısını kabul ettirmeye çalışıyor.
Avrupa Birliği sevdalılarının en büyük iddiası, “Eğer Türkiye AB’ye üye olursa tam demokratik bir ülke olacak” safsatasıdır. Bu iş bir çırpıda nasıl olacak, ben anlamış değilim. Elimize bir diploma ya da sertifika mı tutuşturacaklar, alın size demokrasi diye… Veya Avrupalılar, Bosna’da, Kosova’da, Irak’ta gösterdikleri engin demokrasi deneyimlerini (!) bizimle de paylaşıp bize bir çırpıda demokrasiyi mi öğretecekler?
Olayı değişik bir açıdan ele alalım. Örneğin, Türkiye’de demokrasi denince iki şey akla getirtiliyor. Getiriliyor değil, akla getirtiliyor. Biri insan hakları, diğeri özgürlük…
Ama ne hikmetse insan hakları da, özgürlük de sadece Güneydoğu’da yaşayanlar veya Güneydoğu kökenli olanlar için hatırlanıyor. İç Anadolu’da; örneğin Konya’da, Kayseri’de, Yozgat’ta insan hakları ihlâllerinin âlâsı olsa kimse dönüp bakmıyor. Güvenlik güçleri teröristlerce şehit ediliyor, İstanbul’da insanlar kapkaç korkusundan sokağa çıkamıyor ama kimse umursamıyor. Varsa yoksa Güneydoğu… Bu insan hakları ve özgürlük denilen şey sadece Güneydoğu’da geçerli olan bir para mı?
Bize demokrasi getirecekleri umuduyla beklediğimiz Avrupalıların gözbebeği de Güneydoğu… Bu işi o kadar abarttılar ki, sıradan insanlar bile sırf Avrupa’ya gidebilmek için PKK’lıyız diye sahte mahkeme kararları düzenlemeye kalkıyorlar. İnsan hakları ve demokrasi bunun neresinde?
Demokrasinin uygulanması için en büyük çaba göstermesi gereken örgütlerin başında siyasî partiler geliyor. Bir bakıyorsunuz ki, demokrasi konusunda en çok özürlü olan da siyasî partiler. Sorsanız kendileri demokrasinin kalesidirler, ama değişik fikir beyan edenleri sustururlar, liderinin söylediklerini alkışlamayanları hemen kapı dışarı ederler.
Örnek mi? İşte Başbakan Tayip Erdoğan… Hapisten “demokrasi uğruna” tahliye ettirilen eski DEP’lilerin, Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaret etmesine tepki göstermek için bildiri yayınlayan 10 AKP’li milletvekiline “Haddinizi bilin, beğenmiyorsanız buradan çekip gidin” demedi mi? Ve bunun gibi nice örnekler… Demokrasi bunun neresinde?
Sanki CHP’de durum farklı mı? Mustafa Sarıgül, genel başkanlığa aday olacağı sinyalini veriyor. Anında dosyalar hazırlanıyor, soruşturmalar ve hakkındaki yolsuzluk raporları… Olaya bir de dürüstlük imajı verilmeye çalışılıyor. Sanki 8 ay önce Mustafa Sarıgül’ü CHP değil de bir başkası hatır için Şişli’de belediye başkanlığına aday gösterdi.
Peki ya MHP? Bahçeli, yalnız parti içindekileri değil, kendisini eleştiren parti dışındaki muhalifleri bile susturmaya çalışıyor. Seçimin hemen sonrasında ‘istifa edeceğim’ dedi ama, kendisine rakip olanları hemen hasım belledi.
Koltuğa Japon yapıştırıcı ile yapışmış parti liderlerine ne demeli? Erbakan, partisi kapatıldı, yasaklandı, hapse mahkûm oldu, yine yasaklandı… Yetmemiş gibi yaşı da 80’i geçti ama hâlâ liderliği bırakmıyor.
Ecevit ayakta duramayacak haldeydi yine bırakmıyordu… Koltuğu yine bırakmadı, emanetçisine teslim etti. Süleyman Demirel’in Anayasa’ya rağmen tekrar Cumhurbaşkanı seçilebilmek uğruna ne kadar direndiğini unutmadık.
Mesut Yılmaz, can bedenden çıkmadan partiyi bırakmadı. Ancak ANAP mezara gömülünce bırakıp gitti. Ve bunun gibi yığınla örnek…
Şimdi sorarım size, Avrupa Birliği bize parti içi demokrasiyi de mi getirecek? Koltuğu bırakmayan liderleri zorla mı gönderecek? Ya da insan hakları konusunda bugüne kadar sergilediği iki yüzlü tavrını bizim hatırımız için mi değiştirecek?
ABD, demokrasi götürme bahanesiyle Irak’a girdi. Bugün gelinen nokta belli. İnşallah Avrupa Birliği de demokrasi, özgürlük ve insan hakları bahanesiyle bizi Irak’ın durumuna düşürmez…
|