Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Reymanca

 
Reyman Eray

TV Dizilerimiz...


Yeşilçam, yıllar yılı Anadolu’daki sinema işletmecilerinin “ısmarlamadığı” filmleri yaptı... Parasal kaynakların sınırlı olduğu o yıllarda, bu bir zorunluktu... Örneğin, Adana’da sinemaları olan bir işletmeci(ya da dağıtımcı), “gider”lerin bir bölümünü yapımcıya önceden ödeyerek, “Şöyle şöyle bir film istiyorum; Ayhan Işık-Belgin Doruk oynayacak; komedyen Sadri Alışık olacak !” diyebiliyordu ve “emri baş üstüne”ydi, çünkü yapımcı biliyordu ki, filmi bitirdiğinde pazarlama zorluğu çekmeyecek...

Geçmiş yılların bu “Yeşilçam gerçeği”ni bilenler, şimdilerde şunu düşünüyor: Acaba doğudaki aşiretler, dizi yapımcılarına para verip, “Bizden bir şeyler yap; ‘var’lığımızı her fırsatta vurgula !” mı diyor ?..
(Bu bir “şaka”ysa da, -Freud’a göre- her şakanın yüzde 50’si tartışılır.)
* * *
TV dizilerimizin -genelde- teknik açıdan giderek batıdaki örneklerine benzemeye başladığını, kimi “ilkel”liklerden yavaş yavaş arınma yolunda adımlar attığımızı görür gibi olmak sevindiriciyse de; “uçmak” alışkımızın kötü bir meyvesi olan kimi dizilerden de söz etmek gerek. “Bize uymayan”ların başında, okullu-öğrencili diziler geliyor. Pedagoglar, sosyologlar ve psikologlar, bu yapımlardan hiç hoşnut değil !

Bu dizileri yapanlar, kimi kez ülkemizdeki okulu ve öğrenciyi Miami’dekiyle karıştırıyor olmalı... Oysa “saygı” kavramı, -her şeye karşın- hâlâ bizi biz yapan özelliklerden biri. Popüler kültürün hızla gemi azıya aldığı göz önünde bulundurulduğunda, okullarımızın-öğrencilerimizin 20-30 yıl sonra, dizidekilerden daha da “uçuk” olacağı öngörülebilir. Belki bugün de, öğrencileri dizilerdekiyle birebir örtüşen bir-iki okulumuz vardır. Bilemeyiz, görmedik. Öyle bile olsa, bu “free”liği genelleştirmek, TV’nin “eğlendiricilik” yanını öne çıkarıp “kötü örnek” tehlikesini göz ardı etmek olmamalıdır dizi yapanların görevi.

Türkiye’nin İstanbul-Ankara-İzmir’den oluşmadığını; dünya değişiyorsa ve bu doğrultuda birileri bir şeylere alıştırılacaksa; bunun böyle “pat diye” olamayacağını, “törel” değerlerimizin tümüyle yitmediğini, öğrencilerimizin “özel sorun”larını okula taşıma olgusundaki ölçüyü ve daha birçok şeyi bir kez daha gözden geçirmek gerekiyor galiba...

* * *

Ve silahlar... Her boy, her marka, her çapta silahlar... Tabanca, -ne yazık ki- bir çocuk ya da delikanlı için “estetik ve çekici” bir aygıt... Kim istemez böyle bir “güç” demirine sahip olmayı, arada bir eline alıp oynamayı ?.. Gelgelelim TV’nin görevi bu dürtüyü pekiştirmek değildir ! Birçok dizide, kan gövdeyi götürüyor; tabancanın, macera dizilerinden, Yasemin Yalçın’lı güldürü dizilerine bile sıçradığını anımsayalm... Şiddete yeterince açık bir toplumda, futboldaki yengisini bile balkondaki çocukların ölümüyle ödeyen bir toplumda, silahı hemen her dizide çocuklarımızın-gençlerimizin gözüne gözüne sokmak ne denli doğru ?..

Tamam, Batıdaki filmler-diziler de böyle; oralarda da çocuklar-gençler ekrandan etkilenip suça yöneliyor ama, hiç olmazsa “kan davası” gibi, “sevdiği kızın başkasıyla çıkması” gibi nedenlerle “sistematik” bir silaha sarılma yok oralarda... Bir-iki “münferit” olay dışında, bizdeki gibi “Babasının beylik tabancasını alıp...” diye başlayan haber yok yabancı gazetelerde. En azından, “at / avrat / silah” diyen “töre”leri ve “gen”leri yok !

Bol silahlı-öldürmeli dizilerin çocuklarımızı-gençlerimizi etkilemesi bir yana; genç polislerimizi bile etkilediği gerçeğini kabullenmenin zamanı geldi galiba... Polisin, bu tür dizilerin olmadığı günlerdeki “silahlı vukuat”larıyla bugünküler arasındaki bir sayımı, istatistikçilere ve bilim adamlarına bırakıyoruz.

Konu bilim adamlarından açılmışken, bir noktaya daha değinmek gerek. Bu ülkede Özcan Köknel, Arif Verimli ve daha birçok psikiyatri uzmanı var. Çekimlerden önce senaryoyu bir bilim adamından geçirip, bir-iki değişiklik yapmak çok mu zor; yoksa bunu “zor”laştıran, beklenen “reyting”in altında kalmak kaygısı mı?..

“Bizim millet silahı sever. Onların bu zaafından yararlanıp para kazanıyoruz.”
Bu mu ?..


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002