Kasım 2008

Ö T E S İ

 

24.04.2024 



-

 
Dr. Orhan Gedikli

Bosna’da Türk izleri – 3


Nihayet Mostar şehrine kavuştuk. Şehrin gerçekten söylendiği ve yazıldığı kadar güzel olduğunu görür görmez fark ediyor insan. Şehri Neretva nehri ikiye bölmüş durumda. Ayın taşlaşmış hali diye ifade edilen Osmanlı köprüsü şehrin iki yakasını birbirine bağlıyor. Mostar köprüsünün inşaat halindeki halini görünce büyük bir hüzne kapıldım. Tipik Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi burada da bir tarafı camiler, diğer tarafı da kiliseler süslüyor.

Osmanlı Hıristiyan ve Müslüman nüfusun bu şekilde yıllarca birbirini rahatsız etmeden yaşamasını sağlamış bir imparatorluk idi. Bunu İslam’a ve Türk Milletinin hoşgörüsüne bağlayabiliriz.
Mostar Hırvat’ların ağırlıklı olduğu bir şehir. Sırplar Bosna’nın diğer bölgelerinde Boşnaklara saldırı başlatınca burada da Hırvatlar onlardan geri kalmamış ve saldırılarını başlatarak güzeller güzeli Mostar köprüsünü yerle bir etmişlerdir. Dünyada köprü denince akla tabiî ki Mostar köprüsü gelmektedir. Bu nedenle köprünün yıkık olarak kalmasına Türkiye Cumhuriyeti kayıtsız kalamazdı ve kalmadı da. Ortam rahatlayıp barış imzalandıktan sonra gerekli girişimler yapılmış ve bir Türk şirketi köprünün yeniden inşasına başlamıştır. İnşaat halindeki köprüden karşı tarafa geçerek kahvehanelerde bir süre oturduk. Nazlı nazlı akan Neretva nehrini ve Koski Mehmet Paşa Camisini izlemeye koyulduk. Savaşların ve bağnazlığının batıyı da doğuyu da ne hale getirdiğinin canlı şahitlerini görmenin mutsuzluğunu ve bir Türk şirketinin Türkiye Cumhuriyetinin yardımı ile Mostar köprüsünü tekrar yapıyor olmasının mutluluğunu aynı anda yaşadık.
Hırvatların yoğun olduğu mahalleleri de gezerek halkla sohbet ettik. Hırvatlardan çok kişiyle az da olsa Türkçe ve İngilizce anlaşabildik. Onlar da Osmanlı dönemindeki mutlu günleri çok aradıklarını, savaşın hoşlanılacak bir şey olmadığını ve barış içinde yaşamanın mutlaka devam ettirilmesi gerektiğine inandıklarını söylediler. Biz de onlara dünyanın herkese yetecek kadar büyük olduğunu ve kavgaya gerek olmadığını, bir arada yaşamanın güzelliklerini tekrar tatmalarını ve aşırılıklardan kaçınmalarını tavsiye ettik. Mostar’da Hırvatların yoğun olarak yaşadığı tarafı çevreleyen dağların tepesine dev haç işaretlerinin dikilmesinin kimseye fayda getirmeyeceğini ve düşmanlıkları artıracağını, bu tip aşırılıklara gerek olmadığını söyledik. Güzel bir sohbetin ardından Mostar gezimize devam ettik.
Mostar köprüsünün değişik görüntülerini çektim. O anda Bosna’daki bunun gibi yüzlerce Osmanlı Türk köprüsüne acaba ne oldu demekten de kendimi alamadım. Bu gün Bosna’da Mostar’la birlikte 9 adet Türk köprüsü hayatiyetini devam ettirmektedir. Bu köprüler Mostar, Drina, Saray, Bosna Keçi, Bosna Roma, Bosna Latin, Aslanagiç, Konyiç ve İnat köprüleridir. Bu güne ulaşanların sayısına göre ne kadar yıkılmıştır siz onu hesap edin. İşte Türklerin dünya medeniyetine neler kattıklarının, gittikleri her yeri nasıl imar ettiklerinin ve medeniyet götürdüklerinin kanıtlarıdır bunlar. Bugün dünya kan ve gözyaşı içinde ise bunda Türk Milletinin güçsüz olmasının etkisi çok büyüktür. Bugün dünyanın bu ulvi ve yüce Millete her zamandan daha fazla ihtiyacı vardır.
Mostar köprüsünden sonra şehir içindeki tarihi Türk konaklarını gezdik. Koski Mehmet Paşa Camisine uğradık ve cemaatle sohbet ettik. Oradan doğruca Mostar şehitliği ve Osmanlı mezarlığına geçtik. Saraybosna ve Travnik’te olduğu gibi burada da şehitlikleri görünce insanın içi burkuluyor ve Sırplara yüz bin kere lanet ediyor. 18 – 20 yaşında şehit mezarları sıralanmış yatıyor. İnsanın aklına hemen şairin dediği “Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor” mısrası geliyor. Bu güneşleri batıranlardan inşallah bir gün hesabı sorulur. Boşnak kardeşlerimize ve Osmanlı mezarlığında yatan şehitlerimizin ruhuna Fatihalar okuduktan sonra Mostar gezimizin son durağı olan Poçitel Türk köyüne doğru yola koyulduk.
Poçitel Türk köyü Osmanlı’nın Bosna’da Adriyatik sahiline doğru ulaştığı en son bölgedir. Kalesi, camisi, medresesi, hamamı, köy konakları ve önünden geçen Neretva nehri ile çok hoş bir Anadolu köyünü andırır Poçitel. Ancak Hırvatlar aynen Mostar’da olduğu gibi bu güzelim Türk köyüne de tahammül edememişler ve yakıp yıkmışlardır. İşte ben evlerinin büyük bir çoğunluğunun yakılmış halini görme bahtsızlığını yaşamış bir kardeşinizim. Köy yeniden tamir ediliyordu. Köy kahvesinde yaşayanlar ile bir süre sohbet ettik. Sonra taş kaldırımlardan yürüyerek kaleye kadar tırmandık. Kalenin en üst kısmına çıkarak köyü tepeden kuşbakışı izlemenin zevkini tadarken ve savaşın acımasızlığını gözlemlerken, bir yandan da engindeki Adriyatik sahillerini hayal etmeye koyulduk. Poçitel gibi birçok güzellikleri arkamızda bırakarak ya kısmet bir daha gelmek düşünceleri ile Saraybosna’ya doğru yola çıktık.
Akşam namazı sıraları başkentte geldik ve bir süre dinlendikten sonra Bosna Türk Eğitim Kurumları üyeleri ile birlikte yemekli bir toplantıya katıldık. Sinevizyon gösterisi şeklinde Bosna’da oluşturulan Türk okullarını ve etkinliklerini izledik. Burada yeri gelmişken tekrar söylemek istiyorum. Kim ya da hangi gurup tarafından yapılırsa yapılsın, dünyanın değişik ülkelerinde okullar açan, Türk Bayrağını dalgalandıran, İslamiyet ve Türklük adına oralara bir şeyler götüren herkesi kutluyor ve tebrik ediyorum. Bunu yapanların tenkit edilmesi yerine teşvik edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ben Kazakistan’ın Türkistan kentindeki Yesevi Üniversitesini gördüğüm zaman ne kadar mutlu oldu isem, Arnavutluk – İşkodra’daki İstanbul Kolejini ve Hasan Rıza Paşa Kolejini, Türkmenistan – Aşkabat’taki Türk- Türkmen Üniversitesini gördüğüm zaman da aynı mutluluğu ve heyecanı hissettim. Bunların hepsi farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılmış ve işletilen okullar idi. Esas olan bunların kimler tarafından yapıldığı değil, Türk Milleti için çalışmalarıdır. Bu meyanda bizi Bosna gezimizde çok güzel ağırlayan ve burada çok güzel işler yapan gönül erlerine sevgilerimi sunuyorum ve çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bosna’da son günümüzü havaalanı yakınındaki savaş tünelini, İngman dağları altında pek çok kaynaktan doğarak birleşip ilerleyen Bosna nehrinin kaynağını ve hemen bitişiğindeki parkı görerek geçirdik. Önce iç savaş döneminde Sarybosna’ya yardım ve diğer malzemeleri ulaştırmak için havaalanının altından açılan tünelin giriş ağzını oluşturan binayı ve savaş tünelini gördük. Her tarafı delik deşik olan bu bina bugün müze olarak kullanılıyor. Binanın altından tünele girerek o acılı günleri temsili de olsa yaşamak mümkün. Müzede o büyük insan Aliye İzzet Begoviç’in tünel koltuğu ve diğer eşyaları sergilenmektedir. Bu tünel aslında Saraybosna’nın düşmemesinin en önemli nedeni ve tek ikmal noktasıdır. Çünkü Saraybosna’yı çeviren tepelere yerleşen Sırp keskin nişancılar şehrin içine her türlü madde girişini engellemekte idiler. İşte böyle bir konumda inançlı insanların neler yapabileceğini bu tünel göstermektedir. Aynen Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da Türk Milletinin imkansızı başarması gibi.
Bosna hakkında yazı yazıp da Serebrenitsa’dan bahsetmemek olmaz. Hani iç savaş döneminde Birleşmiş Milletlerin güvenli bölge ilan edip de güvenliği sağlama görevini Hollandalı askerlere verdiği bölge. Bosna soykırımının acımasızca yapıldığı, silahtan arındırılmış çocuk ve yaşlı 8000 Boşnak Müslüman erkeğin Sırplar tarafından alçakça katledildiği yer. Serebrenitsa seni unutmak mümkün müdür? Çünkü sende soykırımcı batının en acımasız örneklerinden biri yaşandı. 11 Temmuz 1995 tarihinde Serebrenitsa’da yapılan bu katliam 2. dünya harbinden sonra yapılan en büyük etnik soykırımdır. Bu köşeden dünya yüzündeki tüm Müslümanlara sesleniyorum. 20. yüzyılda Hollandalı BM askerlerinin gözleri önünde soykırıma tabi tutulan 8000 Boşnak kardeşini unutma ve batıya da güvenme. Eğer güvenir de tedbirlerini almazsan bugün Boşnakların başına gelenler yarın da senin başına gelir ve vahşi batı seyreder. Çünkü bu soykırım batının gözleri önünde gerçekleştirildi.
Aradan 13 yıl geçmesine rağmen Serebrenitsa’da hala toplu mezarlar bulunmakta ve 2200’den fazla kişi de kayıp durumda. Yani onların cesetlerine bile ulaşılamadı ve mezarları bulunamadı. Bu soykırımın sorumluları Radko Miladiç ve Radovan Karadziç ve BM Hollanda Barış Gücü askerlerinin komutanıdır. Bunlar mahkeme önüne çıkıp cezalanmadığı sürece BM kendisini Müslüman dünyaya ve insanlığa affettiremez. Bu yazıyı kaleme aldığım günlerde Sırp kasaplarından biri olan alçak Radovan Karadziç yakalandı ve hapse atıldı. Dilerim yüce Allah hak ettiği cezayı almasını ve diğerlerinin de yakalanıp cezalanmalarını sağlar. Serebrenitsa’da şehit edilen 8000 kardeşimizin ruhu şad olsun diyerek gezimize devam edelim.
Buradan hemen bitişikteki İngman dağlarının önündeki parka geçtik. Park dağların altından bir kaynak şeklinde çıkan sularla başlıyor. Bu sular birleşerek Saraybosna’yı ikiye bölen Bosna nehrini oluşturuyor. Saraybosna’daki son durağımız bu şehir parkı oldu. Bir çayhanede oturarak bir yandan çaylarımızı içerken diğer yandan gezinin yorumunu yaptık. Çaylarımızı içtikten sonra havaalanına doğru hareket ettik. Çok yerde olduğu gibi Bosna’da da birçok güzelliği ve yeni dostları arkada bırakarak Türkiye’ye döndük. Unutulan vatan topraklarından biri olan Bosna’yı bir daha unutmayacağız ve hep oradaki Müslüman kardeşlerimizin yanında olacağız mesajını vererek bir sonraki yazım Girit’te Türk İzlerinde buluşmak üzere hoşça kalın sevgili okuyucularım.


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 6659 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002