Bir başbakanı, bakanı veya milletvekilini yargılayamıyorsunuz ama onların tümünün üye olduğu partiyi toptan kapatma yetkiniz var. Partiyi kapatmakla kalmıyor, onların milletvekilliğini, bakanlığını, hatta başbakanlığını bitirme yetkiniz de var. Böyle çarpıklık olmaz…
Ben bazı demokrat görünümlü kişiler gibi “Partiler kapatılmasın, demokrasilerde parti kapatma olmaz” gibi kuru sözlere itibar etmiyorum.
2008 yılını AKP’yi kapatma davası ve Ergenekon soruşturmasıyla geçirdik. Çok şükür kapatma davası bitti. AKP’yi kapatmadan davayı kapattık… Ergenekon davası Ekim ayına sarktığı için muhtemelen bir süre daha konuşacağız.
AKP’nin kapatılmaması iyi olmuştur veya kötü olmuştur tartışmalarına girmek istemiyorum. Benim üzerinde durduğum başka bir husus var.
Öncelikle AKP’nin kapatılmaması bir acı gerçeği ortaya koydu. Anayasa Mahkemesi hangi kararı verirse versin kimseyi memnun edemeyecekti. Bunun en bariz örneği, AKP kapatılmamasına rağmen kimi AKP’lilerin yine hoşnut olmamalarıdır.
Bazı AKP’liler, “Mahkeme partiyi kapatsa, kurulacak yeni parti daha çok oy alacaktı. O sebeple partiyi kapatmaktan korktular” diye bir sonuç çıkardı ki, bu yoruma gülmeli mi ağlamalı mı ben de bilmiyorum.
AKP kapatılsa suç, kapatılmadı yine suç… Bunun başka yolu var mı?
Şu an ki mevcut sistemde yok ama ben bunun olması gerektiğini düşünüyorum.
AKP’lilerin bu yorumuna katıldığım için söylemiyorum, özellikle devlet kurumlarının daha fazla yıpratılmaması gerektiğini düşündüğüm için söylüyorum.
Türkiye’de gerçek olan bir durum var ki, kişiler devlet ve devlet kurumlarından daha çok kollanıyor, korunuyor. Tabii ki kişi hak ve özgürlüğü, kişilerin hukuku her şeyden önemlidir ve korunmalıdır. Bunun aksini savunmak da mümkün değildir. Savunanlara da şüphe ile bakmalı.
Benim üzerinde durduğum husus çok daha farklı bir konu…
Sokaktaki masum vatandaşı, gücü olmayan, hakkını arayacak mecali bulunmayan vatandaşı koruma noktasında çok cimriyiz. Bırakın asıl sahip çıkmamız gereken o garibanı korumayı, kimi zaman onlara karşı celallenir, güç kullanırız…
Ancak kimi hatırlı kişiler olunca iş değişir…
Memur devlet gücünü kullanıyor, dokunulmazlığı var. Ama memurun hizmet ettiği sıradan vatandaşın asla dokunulmazlığı yoktur.
Sendika başkanlarının temsil ettikleri grup sebebiyle dokunulmazlıkları var, ama temsil ettikleri işçiler tamamen korumasız…
Siyasilerin dokunulmazlıkları var ama oy aldıkları vatandaşın hiçbir güveni ve koruması yok. Hatta çoğu zaman oy verip başına getirdikleri siyasilerden fırça bile yerler.
Ne gariptir ki siyasilerin dokunulmazlıkları olmasına rağmen temsil ettikleri partilerinin dokunulmazlığı yok.
Bir başbakanı, bakanı veya milletvekilini yargılayamıyorsunuz ama onların tümünün üye olduğu partiyi toptan kapatma yetkiniz var. Partiyi kapatmakla kalmıyor, onların milletvekilliğini, bakanlığını, hatta başbakanlığını bitirme yetkiniz de var.
Böyle çarpıklık olmaz…
Ben bazı demokrat görünümlü kişiler gibi “Partiler kapatılmasın, demokrasilerde parti kapatma olmaz” gibi kuru sözlere itibar etmiyorum.
Gerekirse partiler de kapatılmalı…
Ancak parti kapatma işini bir düzene sokmalıyız. Hangi şartlar oluştuğunda parti kapatılması gerektiğini ayrıntılı olarak düzenlemeli, o şartlar oluşunca parti kapatma mekanizması işletilmelidir. Durup dururken parti kapatma davaları açılmamalı. Bunun ölçüsü çok net olarak ortaya konmalıdır.
Parti kapatıldığında da en azından halkın büyük çoğunluğu “Hak ettiler de kapatıldı” diyebilmelidir.
Ancak parti kapatmayı zorlaştıralım derken, teröre bulaşmış, uyuşturucu gibi pis işlerin içine giren partiler de korunmamalı. Ölçüyü kaçırmamalıyız.