KKTC Cumhurbaşkanı “yürüyen merdivenlere” yeniden binerken…
Şimdiden AP ve diğer AB organlarında başta Maraş’ın iadesi ve mülkiyet hakları olmak üzere parçalı ve ara antlaşmalara zemin hazırlamak üzere baskı istihsal eden kararlar alınmaya başlanmıştır. Türk kanadının stratejik çıkarlarına kan kaybettirme süreci bütünüyle gündemdedir.. Adadaki Türk askeri varlığının minimal seviyelere indirilmesi. Türkiye’nin etkin garantörlük hakkının, ucu açık bir TC-AB tam üyelik sürecinde AB garantileri ile sulandırılması ve zamanla etkisizleştirilmesi hedeflenen öncelikler arasındadır.
1984-86 Perez de Cuellar’ın, BMGS Kıbrıs çözüm paketi önerileri sürecinde, İngiliz Hariciyesinin kıdemli diplomatlarından Güney Avrupa Daire Başkanı Michael Weston ( Birinci Körfez harbinden sonra, işgal edilen Kuveyt’de İngiliz Büyükelçi olarak görev yaptıktan sona Sir Michael Weston ünvanını kazanmıştı ) Denktaş-Kipriyanu görüşmelerini yürüyen merdivenlere benzeterek, “görüşme sürecinde ilerledikçe, süreçten çekilmeye niyetli taraf merdivenlerden atlayıp kurtulayım hesabı içindeyse, mutlak surette bir bedel ödeyecek ve başını gözünü yaracaktır”, teşbihini kullanarak, KKTC Londra Temsilcisi olarak beni uyarma ihtiyacı duymuştu. Cuellar Belgesi 1986’da sonuçlandığında, imza etme taahhüdünden cayan Kipriyanu, hiçbir bedel ödememiş, Belgeyi kabul eden Türk kanadının kazanımları, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’a Londra Hava Limanında VİP muamelesi uygulaması ve KKTC Londra Temsilcisinin İngiliz Dışişleri Bakanlığında kabul edilmesi gibi son derece marjinal jestlerle sınırlı kalmıştı. Oysa, Garantör ülke olarak İngiltere’den beklentimiz en azından KKTC üzerindeki tüm ambargo ve izolasyonların kaldırılması ve taraflara her açıdan eşit muamele sürecinin başlatılmasıydı.
1992 yılında Klerides güneydeki Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanır kazanmaz, Butros Gali ile 1990-92 yıllarında (Denktaş-Vassiliu arasında) müzakere edilen ve Gali Fikirler Dizisi adını taşıyan yeni bir BMGS Planını çöp sepetine atarken de her hangi bir siyasi bedel ödememiş, tam aksine 1995 TC-AB Gümrük Birliği süreci uğruna Güney Kıbrıs’ın, hukuksuz ve uluslar arası antlaşmaları temelinden ihlal eden, AB’ tam üyelik müracaatına yeşil ışık yakılmıştı.. Annan Planı 24 Nisan 2004’de Türk Kanadının, BM gözetiminde referandumla kabul ettiği en son BM GS Planıdır. Rum kanadı söz konusu planı reddetmiş ve bedel ödemek bir yana, tarihinin en büyük ödülü ile AB tam üyeliği ile ödüllendirilmiştir.
3 Eylül 2008’de, KKTC Cumhurbaşkanı Talat ve Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas kapsamlı görüşmeler için “yürüyen merdivenlere” çıkacak. Her ne kadar da, görünüm itibariyle, müzakerelere taraf Kıbrıs’ta iki eşit halkın liderleri ise de, esas itibariyle, Rum-Yunan kanadı AB’ni görüşmelerde, Rum –Yunan kanadının temel bir unsuru haline sokmuştur. Rum -Yunan parametreleri AB parametrelerine dönüşmüştür. Görüşme sürecinin şekli, kapsamı ve önceliklerini tayin eden mekanizmanın içinde AB ve Rum-Yunan kanadı yer almaktadır. Peşinen BM’nin hakemliği ile çözüm için takvim reddedilmiştir. Rum –Yunan kanadı bu mekanizmanın içinde ve sürecin kontrol merkezinde kendini tamamen güvenceye almıştır. Rum –Yunan kanadının bu süreçte bedel ödemesi veya zararlı çıkması mümkün değildir. Şimdiden AP ve diğer AB organlarında başta Maraş’ın iadesi ve mülkiyet hakları olmak üzere parçalı ve ara antlaşmalara zemin hazırlamak üzere baskı istihsal eden kararlar alınmaya başlanmıştır. Türk kanadının stratejik çıkarlarına kan kaybettirme süreci bütünüyle gündemdedir.. Adadaki Türk askeri varlığının minimal seviyelere indirilmesi. Türkiye’nin etkin garantörlük hakkının, ucu açık bir TC-AB tam üyelik sürecinde AB garantileri ile sulandırılması ve zamanla etkisizleştirilmesi hedeflenen öncelikler arasındadır. Çeşitli masum başlıklar altında ve AB şemsiyesi altında “Kıbrıs Cumhuriyetinin” egemenlik ve yetki alanlarının KKTC’ye stratejik çıkarma yapması beklenmelidir. KKTC’nin varlığı, bağımsızlık ve egemenliği, toprak mülkiyeti ve kurumları üzerinde kaos ve tartışma ortamı yaratma sürecin hedef tahtasındadır. Görüşme süreci, yapısı ve işleyiş şekli ile Türk kanadını teslimiyete veya “yürüyen merdivenlerden” önemli bir bedelle ayrılma üzerine kurgulanmıştır. Rum –Yunan Lobisi, bütün etkinliği ile ABD Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kıbrıs’ta stratejik kazanımlar için kullanmaya başlamıştır. ABD’nin Kıbrıs görüşmeler sürecine AB/ Rum-Yunan parametreleri doğrultusunda angaje olması beklenmelidir.
AB, bu görüşme sürecinde, Doğu Akdeniz gibi Dünyanın en stratejik bölgesinde, Türkiye’nin, KKTC ile birlikte geniş bir deniz ve hava sahası ile kıta sahanlığı üzerinde 34 yıldan beri kullanmakta olduğu egemenliğe son vermeyi hedeflemektedir. Tek Devlet, tek vatandaşlık, tek egemenlik ve tek uluslar arası kimlik ilkeleri bir yandan Türkiye’nin etki alanını Kıbrıs’tan uzaklaştırmayı ve 12 deniz mili sınırlarına çekmeyi amaçlarken, Türkiye’nin 1960 Garantörlük haklarının AB normları ile işlevsiz hale dönüştürülmesi gündemdedir. Parçalı ve kademeli “Osmosis” serbest yerleşim ve mülkiyet hakları yanında, “yerleşik” Türk halkımızın Türkiye’ye dönmesi gibi dayatmalarla yürürlüğe sokulmak istenmektedir.
24 Nisan 2004 Annan Planı Referandum sonuçları KKTC üzerinden tüm ambargo ve izolasyonların kaldırılması ve Avrupa Birliği ilişkilerinde doğrudan ticaret ve mali yardım gibi, Adada iki egemen Devlet esasının aşamalı kabulü sayılabilecek stratejik haklarımızı kazanma imkânını sağlamıştı. Bu stratejik haklarımız iadesi uluslar arası hukuk ve antlaşmaların 44 yıllık pervasızca ihlaline son verme yolunda ciddi bir adım niteliğindeydi. BM ve Avrupa Birliği bunu dünya ve tarih önünde Türk kanadına açıkça taahhüt etmişti. TC ve KKTC’nin ambargolar kalkmadan, koşulsuz, Annan Planı temelinde, yeniden görüşmelere hazır olduğunu ilan etmesi ve kapsamlı görüşmeler sürecine kendi eliyle sürüklenmesi TC-KKTC Dış Politikasının en stratejik hatalarından biri olmuştur. “Dünya bu süreci alkışlıyor” safsatası altında, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin en stratejik çıkarlarına ve hukuken sahip olması gereken etki alanlarına ebediyen elveda diyecek olan bu süreçten asgari zararla, bir an önce dönülmesi en içten dileğimdir.