KEY kesintisi yapılan 1987-1995 yılları arasında, yaklaşık 8,5 milyon kişi, kendi iradesi dışında, idarenin tasarrufu ile Konut Edindirme Yardımı adı altında, maaş ve ücretlerinden kesintiye maruz kaldılar. Çalışanlardan, kendi rızaları dışında kesilen bu paralar biriktirilecek, şu anda tasfiye halinde bulunan, Emlak Bankası, bu birikimlerle çalışanlara konut yapacaktı. 1995 yılının sonunda, bu işin yürümeyeceğini görenler, kesintileri durdurdular.
Çalışandan yapılan kesintilerin nasıl ödeneceği ise bir muamma olarak gelecek hükümetlere devredildi.
Başta, Türkiye Kamu- Sen olmak üzere, bütün memur ve işçi sendikaları, ilgili sivil toplu kuruluşları, bu paraların hak sahiplerine ödenmesi için, hükümetler üzerinde yoğun bir kamuoyu baskısı oluşturdular. Sendikaların yaptıkları bütün eylem ve etkinliklerde, KEY hesaplarının hak sahiplerine ödenmesi istendi. Benim hatırladığım, Türkiye Kamu-Sen üyeleri bu konuda, Türkiye çapında, en az 3-5 kez toplu faks çekmek suretiyle, hükümetleri uyardılar.
AKP Hükümeti de, vatandaşın devletten alacağı olan parayı ödeyerek, bunu bir övünme meselesi ve her konuda olduğu gibi seçmene yönelik şovunun bir parçası olarak kullanmaya, bunu bir lütuf gibi sunmaya çalıştı. Ancak, KEY ödemeleri başladığında, kıyamet koptu. Ödemeler çileye dönüştü. Kayıtlar bulunamadı, bulunanların da eksik hesaplandığı görüldü.
Vatandaşın parasıyla şov yapmaya kalkanlar bu defa fena çuvalladı. Ziraat Bankası’na giden hak sahipleri ya elleri boş döndü, ya da eksik para aldı. Hak sahibi, kendi parasıyla rezil olmanın burukluğunu yaşadı, önüne çok süslü ifadelerle konulan ödeme tablosunun bir şey ifade etmediğini bankada anladı. Ev alacaksınız denilerek kesinti yapılan çalışanlardan, listede ismini bulanlara, en yüksek 1300 YTL ödeme yapılırken, listede ismini bulamayanlar ile ilgili belgelerin, Emlak Bankası’nın Ziraat Bankası’na devri sırasında, KEY hesaplarını SEKA’ya atık kâğıt olarak gönderildiğinin ortaya çıkması ise ’’bu kadarı da fazla yani’’ dedirtti.
Sorun sadece ödeme rezaletiyle sınırlı kalmadı. Resmi Gazete’nin internette yayınladığı, KEY ödemeleri listesi, 8,5 milyon kişinin TC numarası ve sosyal güvenlik numarasını açığa çıkardı. 1999 yılında, Dr. Oktay Babuna’nın ilik nakli için kaç bin kişinin kan örneklerinin yurt dışına kaçırıldığını hatırlıyoruz. Çalışanların bu tür bilgilerinin açığa çıkarılması, yurtdışına kaçırılıp üzerlerinde klinik deneyler yapılan kan örneklerinden çok daha tehlikeli. Türkiye’de internet üzerinden işlem yapmak için, TC numarası adeta “anahtar” konumunda. Sosyal Güvenlik ve TC numaraları vasıtasıyla bir kişinin aile, doğum bilgileri, çalıştığı kurum, aldığı aylık, sicili, kariyeri velhasıl bütün bilgilerine ulaşabilirsiniz. Bütün bu bilgilerin banka formları doldurulurken kullanıldığını ve telefon bankacılığında da kullanılan bilgiler olduğunu düşünürseniz, gerisini siz hesaplayın. Dolandırılma sırası bana gelmesin diye Allaha dua etmekten başka bir şansınız kalmıyor.
Yaşanan bu kargaşadan sonra, sendikalar ayaklandı.”Rezalete son verilsin. Gerçek faiz üzerinden KEY ödensin” dediler. Türkiye Kamu-Sen, KEY ödemelerinde çalışanların hak kaybının telafi edilmesi ve yeniden hesaplanması için Ankara İdare Mahkemesine dava açtı. Sendika 9 yıl sistemde kalan bir çalışan için ödenen en yüksek paranın 1.391 YTL olduğunu, oysa ödenmesi gereken paranın 3.366 YTL olduğunu söyledi. Velhasıl, vatandaşın parasıyla vatandaşa kıyak yapan AKP zihniyeti bu defa fena tosladı. Hiçbir hak sahibi aldığından ve alacağından memnun olmadı. Büyük lütufları (!!!) bu sefer işe yaramadı. Bir kez daha gerçek yüzlerini göstermiş oldular.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen hak sahiplerinin, 3 ay içinde kesinti yapılan kurumlarına başvuru yapmalarını ve hakları olan kesintilerini kuruşuna kadar istemelerini öneriyoruz. Bu zaman zarfında, İdare Mahkemesinin hak sahibi lehine vereceği bir karar da hepimizi mutlu edecektir.