AKP’ye açılan kapatma davasından sonra, AKP’yi destekleyen çevrelerden gelen tepki konuşmalarındaki ortak söylem; “Demokrasilerde seçimle iş başına gelenlerin gene seçimle gitmesi ve siyasi parti kapatmanın demokrasinin ilkeleriyle bağdaşmayacağı” şeklindedir. Bu düşüncelere bu köşenin yazarı da katılır.
Bize göre de demokrasilerde seçimle iş başına gelenler gene seçimle gitmelidir ve siyasi parti kapatmak en son başvurulacak bir eylem olmalıdır.
Demokrasi konusunda hassas (!) olan bu çevreler, bu konuda yaptıkları konuşmalarda ve kaleme aldıkları yazılarda Türkiye’de yaşanan parti kapatmaların Avrupa’da olmadığını, ayrıca bu gibi parti kapatılmalarının bizi Avrupa Birliği’ne almak istemeyenlerin de ekmeğine yağ sürdüğünü ilave ederler
Türkiye’de işlerine gelmedikleri bir yargı kararı olduğu zaman Avrupalı dostlarına koşarak ağlayan, sızlayan bu zevat, Türk halkını da Avrupa Birliği üyeliği sopasıyla korkuturlar.
Bunlara göre Avrupa bizi içersine kabul edecektir ama Türkiye’de yaşanan adaletsiz ortam yüzünden kabul etmemektedir. Reklâmın dediği gibi YERSEN...
Şimdi bu demokrasi aşığı, hak hukuk düşkünü insanlara sormak gerekiyor.
O çok sevdikleri, âşık oldukları Avrupa demokrasilerinde bir bakan veya başbakan ya da herhangi bir seçilmiş kişi mesela kamuya bir zarar verse veya sorumlu olduğu bakanlıkta bakanın ilişkisi olmasa bile bir yolsuzluk olsa o bakan o koltuğunda oturur mu? Ya da o bakanı o koltukta oturturlar mı?
Bakanın iş bilmezliği yüzünden ya da ihmalinden mesela yüzlerce insan tren kazasında ölse, gene bakanlığın elemanlarının ihmali yüzünden hurda uçakların bakımı yapılmadığından yüzlerce insan bir uçak kazasında ölse acaba o çok övdükleri ülkelerdeki bakanlar koltuklarına Japon zamkıyla yapışmış gibi otururlar mı?
Ya da ilgili bakanlığın denetlemekle sorumlu olduğu tersanelerde her hafta bir işçi hayatını kaybetse o demokrasilerini bize örnek verdikleri ülkelerde bakanlar televizyonlara çıkıp gerine gerine beyanat verebilirler mi?
Hiçbiri olmazdı.
O parti kapatmanın çok zor olduğu ülkelerdeki seçilmişler aldıkları en ufak bir hediyeye dahi dikkat ederler. O ülkelerdeki demokrasilerde bir belediye başkanı makam arabasıyla tiyatroya bir oyun seyretmeye giderse ertesi gün basın adamı istifaya davet eder.
O parti kapatılmanın imkânsız derecede zor olduğu ülkelerde bir başbakan özel hastane açılışı yapsa haksız rekabete sebebiyet verdiği için adamı tefe koyarlar.
O parti kapatılmasının düşünülmediği ülkelerde dışişleri bakanları ülkelerini yabancı ülkelere şikâyet etmez, cumhurbaşkanlarının eşleri kendi devleti hakkında AİHM’de dava açmaz.
Parti kapatılmasının çok kolay olmasına biz karşıyız.
Biz aynı zamanda yapanın yanında kâr kalmasına da karşıyız.
Biz koltuklarına evlatlarından daha çok sarılmış siyasetçilere de karşıyız.
Biz dün sağcı, bugün solcu, yarın futbolcu olan omurgasızlara da karşıyız.
Hak etmediğini alana, hakkı olmayana verene, rabbena hep bana diyenlere de karşıyız.
Her şeyi bu dünya görenlere, insanları aldattığı gibi yaradanı da kandırdık sananlara karşıyız.
Tek vatan, tek bayrak deyip tek millet diyemeyenlere de karşıyız.
Demokrasiyi araç görüp amaçlarını gizleyenlere de karşıyız.
Bir Fenerbahçeli olarak “Çarşı” yı kapatanlara da karşıyız.
Bu ülkede en masum muhalefete bile izin verilmez, ondan sonra birileri çıkar demokrasi nutukları atar.
Seveyim sizin o demokrasinizi.