Girit mübadillerinin hakaret görmesin diye ölülerinin kemiklerini bile torbaya koyarak getirdikleri bilinir. Hem gelenlerin geride bıraktıkları tarlalar, bağlar, koyun sürüleri, konaklar, işyerlerinden, tütün işletmelerinden tek kelime yok, sanki kaya kovuğundan çıkmış gibi tanıtılmaktalar. Tütüncü nüfusun Anadolu’ya göçüyle Yunanistan’da tütün tarımının çökme noktasına geldiğini kaç kişi biliyor...
Rembetiko bu kış Devlet Tiyatrolarında oynayan bir müzikalin adı. Rembetiko veya Yunan telaffuzu ile Rebetiko İzmir Rumları arasında doğup mübadele ile Yunanistan’a göçmüş ve Pire’de büyümüş bir müzik çeşidi, bohem yaşayanların müziği.1937’de General Meteksas tarafından Türk müziğini andırıyor diye yasaklanmış. Doğrudur, müzikten anlayanların ifade ettiğine göre Rembetiko şarkıları Hüseyni ve Karciğar makamların etkisinde imiş. 1956’dan sonra gördüğü rağbet azalsa da halen Yunanistan’da bu müziği icra eden yerler varmış ve Türk dinleyiciler geldiğinde para dahi alınmazmış. Berlin Film Festivali’nde gümüş ayı ödülünü kazanmış filmi Türkiye’de yıllar önce oynamıştı. Rembetiko şarkıcısı Marika Ninu’nun hayatını duygulu bir dille anlatan bu filmde Rembetiko müziğinin bize yabancı olmadığını görmüştük. Kültür Bakanlığı yönetmen Kostas Ferris’i oyununu tiyatroda sergilemesi için davet etmiş. Ferris Mısır’da doğup büyümüş bir Yunanlı sanatçı. Oyunu tanıtan kitapçıkta aldığı davete çok şaşırdığını, Rembetiko’yu Türkiye’de sahnelemekten de çok mutlu olduğunu v.s yazmış, ama filimdeki anonim Rembetiko şarkılarını müzikale almamış.
Ayrıca Yunan ve Türk başbakanları ile Kültür Bakanı E. Günay’ın da beyanları var. Kültürler arası diyalog, kardeşlik mesajları verilmek istenmiş. İyi niyet mesajlarını veren hep biz oluyoruz. K. Ferris’in şarkı sözlerinden biri şöyle başlıyor; İzmirim zavallı İzmirim/Acınla bağrım kavrulur/Kor ateşi söndürür mü? Dere olsa gözyaşlarım. Nasıl? Acıklı (!) değil mi?
Nedense bir Rumeli türküsü aklıma geliverdi; Selanik Selanik, viran olası, taşını toprağını sel alası. Beddua gibi.
Bu tip yerli veya yabancı oyunlarda, kitaplarda, v.s de verilmek istenen mesaj belli; Kanat alıştırıyorlar, yani gidenler geri gelsin! Bu yıllar önce Benden Selam Söyle Anadolu’ya adlı kitapla başladı (ki gerçek adı Kanla Sulanmış Topraklar imiş), Emanet Çeyiz’le devam etti. Derken tek taraflı mübadele belgeselleri, Yabancı Damat, Kurşun Yarası ve en son da Elveda Rumeli. Alırsın Damdaki Kemancı filminin Yahudi Sütçüsü Tevye ve üç kızını, küçük kızı Rum (Rus) oğlana aşık edersin, koyarsın Rumeli Türkçesinin kuzey Makedonya şivesinden birkaç örnek, Pirsoçan’ı yaparsın Pürsiçan olur sana Elveda! Bir defa o Pirsoçan Kuzey Makedonya’da değil güneyde, benim dede ve nenemin memleketi Dırama’dadır (Dırama’nın gençleri Çanakkale’de kırılmış, Dırama da Lozan’da verilmiştir) ve o devirde bir Müslüman kızın gavura kaçması mümkün değildir. Hem Sütçü Tevye kızına; “Balık, kuşla evlenirse yuvası nerede olur?” demiştir ki işin gerçeği işte budur.
Tek taraflı mübadele belgeselleri dedik, TRT bile maalesef bunu yapıyor, gelenler; iş bilmez, zeytinlikleri yok eden, ahırda kendi oturup hayvanları üst katta besleyen, kaba saba, cahil köylüler, gidenler çalışkan, kültürlü çiftçi, sanatkâr, v.s. Bir tarihçi dostumun deyişiyle “gidenler için neredeyse Kerbela ağıtı yakılacak, gelenlerin dramından hiç bahseden yok”. Çok doğru bir tespit. Girit mübadillerinin hakaret görmesin diye ölülerinin kemiklerini bile torbaya koyarak getirdikleri bilinir. Hem gelenlerin geride bıraktıkları tarlalar, bağlar, koyun sürüleri, konaklar, işyerlerinden, tütün işletmelerinden tek kelime yok, sanki kaya kovuğundan çıkmış gibi tanıtılmaktalar. Tütüncü nüfusun Anadolu’ya göçüyle Yunanistan’da tütün tarımının çökme noktasına geldiğini kaç kişi biliyor ya da Türklerin koyun sürülerine Yunan hükümetinin malıdır damgası vurulduğunu? İçlerinden geldiğim tütüncü rençperler belki de dünyanın en çalışkan çiftçi ve hayvancılarıydılar. Geldiklerinde Batı Anadolu ve Karadeniz yangın yeri gibiydi. Talan edilmiş evlere yerleşenler, gelir gelmez kolları sıvayıp üretime geçtiler, rençperlik kanlarına işlemişti. Ama bazılarına verilen mallar ve emeklerinin karşılığı kimi yerde sözde eşraf ve mütegallibe tarafından gasp edildi. Özellikle Ege’de. “Ahali Mübadelesi”nin üzerinden neredeyse 85 yıl geçtiği halde, gelenlerin torunları bile bazen trajikomik muamelelere maruz kalmakta. Askeri okula giren bir öğrencinin ailesinden Yunan vatandaşı olmadıklarına dair belge istenmiş. Aile Yunan Elçiliğine başvurmuş. Hiçbir resmi makamın Türkiye Cumhuriyetini böyle gülünç duruma düşürmeye hakkı olmamalıdır. Sayın yetkililer iyi araştırsın, İsmet, Fevzi, Kazım paşalar asker kaçağı, Mustafa Kemal Paşa da Yunan vatandaşı filan olmasın (merhum Bölükbaşı’nın fıkrasında ki gibi)? Tarih bilgi ve bilincimiz ne seviyede anlayın! Ayrıca birileri de Lozan mübadillerini azınlık durumuna koymak istiyor, biz buna güleriz. Ancak avdetiler azınlık olabilir ve aslında ait oldukları Arzı Mevut’a gitmeleri çok yerinde olur.
Büyüklerimizden dinlediğimiz mübadele hikâyeleri Türk ve Yunan arşivlerini inceleyen Engin Berber, Kemal Arı, Yonca Anzerlioğlu gibi namuslu tarihçi akademisyenlerin bulduğu belgeler ve yaptıkları yayınlarla doğrulanıyor. Mübadele yanlıştı diyenler var, aceleye geldi diyenler var. 85 yıl öncesi için bugünden bakarak hüküm vermek kolaydır. O şartlarda Türk hükümeti elinden geleni fazlasıyla yapmış, gelenleri kendi gemileriyle taşımakta ısrar etmiş, dışarıdan da kırk para yardım almamış. Ama Yunanlı o günkü Birleşmiş Milletler (Cemiyeti Akvam)den yardım almış. Yaygarayı pek sever. Prof. Berber’e göre büyük bozgundan sonra 900 bin Rum Yunanistan’a kaçmıştır. Bunlar alelacele Türklerin evlerine iskan edilmiştir, ailemiz de bu Rumlarla evini paylaşmak zorunda kalmıştır. Daha sonra da 200 bin kişi gitmiştir. Gelenler 600 bin civarındadır. Gidenlerin arasında ki Karamanlı Hristiyan Türklerin sayısı Prof. Berber’in tespitlerine göre 90 bin kişidir. Türk dilli Ortodokslar konusu üzücüdür ama gerçekçi olmak gerekirse bugün her türlü manüplasyona açık önemlice bir Ortodoks Hıristiyan azınlık problemi ile karşılaşabilirdik. Hem Türk olmayan kadim Kapadokya Hıristiyanları nereye gitmiş? Yer yarılıp içine mi girmiş? Küçük Asya Felaketi Yunanistan’ı o dönem çok karıştırmış olsa da Yunan devleti Küçük Asya Araştırmaları Enstitüsü’nü kurarak 1930–60 arasında milyonlarca belge toplamış. Hani bugünlerde moda bir söz var ya… “Gittikleri Gibi Geri Gelirler” diye, işte onun için. Eloğlunda tarih bilinci ve Megali İdea var. Yunan papazları Finansbank’ı niçin aldı? Banka niçin yoldan geçene kıredi kartı dağıtıyor ve tarla ipotek ediyor? Buna karşılık biz ne yapıyoruz? İzmir Belediyesi İyonya Vadisi kuruyor, CHP eskiden beri Antik Çağ’a meraklıdır zaten. Bu rantabıl (!) bir puroje olmalı, hem arsalar para eder hem de kültürler arası diyaloga hizmet edilmiş olur. Önce İstanbul, peşi sıra İyonya Avrupa birliğine girecekmiş. İttihatçı Vali Rahmi bey herhalde bunu anladığı için kolaylık olsun diye İzmir’de yüzlerce dönümlük Türk mezarlığını yok etmiş. Nasılsa Emir Sultan Zaviyesi’nin mezarlığı kalmış.
Emir Sultan Zaviyesi Seyyid Mükerremeddin türbesi etrafında gelişmiş. Türk İzmir’in çekirdeği. Aydınoğulları beyliği hakkında bize kıymetli bilgiler bırakan Arap gezgini İbni Batuta burayı tarif etmiş. 700 yıllık bir geçmişten bahsediyoruz. Yıllarca zaviyenin haziresinde çalışan Ege Üniversitesinden Prof. Nemci Ülker İzmir eşrafından bazı kişilerin, mezarlarının halen burada olduğunu yazmakta. Sayın Bülent Eczacıbaşı’ya bebekken ölen amcası Sedat Eczacıbaşı’nın mezarının İzmir Emir Sultan’da olduğunu hatırlatalım. Yeri Basmane’dedir. Eczacıbaşılar galiba İzmirli olduklarını unuttular. Sanata, kültüre ve hayır işlerine meraklı bu ailenin bu harap zaviyeye çoktan el uzatmış olmaları beklenirdi, sayın fotoğraf sanatçısı Şakir Eczacıbaşı, o mezarlıkta da sanat var, yalnız İstanbul Modern’de değil... Prof. Ülker’in bulduğu bir başka mezar da İzmir’in işgalinde şehit edilen Miralay Fethi beye aitmiş. Aklıevvelin birisi 1988’de Genelkurmaya mektup yazıp mevtanın bu Rufai dergâhının haziresinden Narlıdere şehitliğine naklini istemiş. Nakil sırasında parçalanan lahdin baş ve ayak taşı, Prof. N. Ülker tarafından Agora’da bulunmuş ve tamir edilmiş. Merhum Miralay’ın altın dişleri şimdi Arkeoloji Müzesinde bir kasada kilitli imiş. İlgileneceklere (!) duyurulur. Ümit ederiz ki neredeyse temellerine kadar yıkılan birçok vakıf eserini restore eden vakıflar ve onun imarcı genel müdürü Sn. Yusuf Beyazıt da belki Gazi Umur Bey vakfının bu harap emanetine sahip çıkar. Konu şehit mezarından açılmışken, Kadıköy Kuşdili’nde, Kadiri Mahmut Baba haziresindeki Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in mezarının yıllarca modacı Faruk Saraç tarafından özel bekçi ile baktırıldığını da yazayım. Belki birilerine örnek olur.
Prof. Ülker, uzun zaman Emir Sultan zaviyesiyle ilgili çalışmasını bastıracak bir resmi makam bulamamıştır. En sonunda İzmir’in tarihine meraklı bir iş adamı, Levant’ın Yıldızı; İZMİR kitabının yazarı Bülent Şenocak kurduğu Şenocak Yayınları’ndan bu çalışmayı İZMİR’de Türk Mührü adıyla bastırmıştır. Milli burjuvazi işte budur. İzmir’in CHP’li Tokatlı Belediye Başkanının da dileriz bu kitaptan haberi olmuştur. Homeros Vadisi purojesi ve Agora /Helenistik çağ kazılarından fırsat bulup okuyabilirse çok şeyler öğrenecektir. EXPO 2015 için kendisine ve İzmirlilere geçmiş olsun deriz. Deriz de; İzmir’in zaten dünyaya açık bir uluslar arası fuarı vardı. Atatürk’ün, İnönü’nün, Efsane Belediye başkanı Dr. Behçet Uz’un yokluk içinde yaratıp size bıraktıkları emaneti neden koruyamadınız da, tavadakini bırakıp havadakini aradınız acaba? İzmir’de eski adıyla Yahudi maşatlığı, şimdiki adıyla Bahri Baba parkında, 15 Mayıs 1919 gecesi toplanarak ilhakı red edenleri bir kitabe ile olsun anmayı düşünmeyen İzmir Belediyesi Meles çayı ağzına Homer kitabesi dikeli epey oldu. Karşıyaka Belediyesi ise bir parka İsmail Cem adı vermiş, acaba Cem İzmir için ne yapmış? Namın yürüsün İttihat –Terakki! Şehit Miralay Fethi beyin ise adı bile anılmıyor. İzmir Atatürkçü Düşünce Derneği ne yapar acaba? Birçok da emekli subay üyesi var. Oldu olacak İzmir’in kurtuluşunda linç edilen sözde din adamı papaz Hırisostomos’un bir heykeli dikilsin. Hem özür dilemiş oluruz. Nasıl olsa ufukta İyonya göründü. Manisa Valisi Hüsnüyadis’in torunları belki bankacı olarak geri dönmüş, dedeleriyle işbirliği yapanların torunlarını aramaktadır. Bulmakta da fazla zorlanmayacaklardır.