Ülkemizin ve dünyanın gidişatındaki değişmeler, insana çivisi çıkan zamane düzleminde yaşadığını hissettiriyor. Haddini aşan ölçüsüzlüğü, kural olarak geçerli kılınıyor. Aşılık ve ölçüsüzlüğün istilası altında kalan kamuoyu, afallamış bir halde, olan bitenleri üzüntü ve ümitsizlikle seyrederken milli değerlerdeki bozulma sürecini de izlemek zorunda kalıyor. Zamanın çivisinin çıktığından şikâyet edenler, çivileri çakılı olan bir zamanın düzeninin hasretini çekiyor.
Çivisi çıkmış bir zaman, düzensizlikle eş anlamlı kabul edilirken, artık zamanın güzergâhındaki bozuk yollara gönderme yapıyor. Kavgacılık, kinaye ve ima mantığı ile görüş alış verişi mantığı karşı karşıya getiriliyor. Zamanın çivisinin çıkması, zaman içindeki koordinatların bozulmasına, aşırılık ve ölçüsüzlük kudurganlığına işaret ederken, insanları da hayal edilmeyen dipsiz bir uçuruma doğru gittikleri duygusunu yaşatmaktadır.
Çivisi çıkan zamanı düşünmek, üzüntü ve ümitsizliği bir arada yaşatır. Kimlik ve kişilik yaşantıları belirsizleşir. Bu yaşantının kritik noktası, mekân ve zaman belirginliğinin yok oluşu, kavramların susturuluşudur. Belirsizlik ortamında ümit belirişlerinin biçimlenmelerini, doğru yorum kalkanını delen düşünce okları, engellemektedir. Gümbürtüler, gürültüler arasında duyulan patlamaların sevinç veya üzüntü patlamaları mı olduğu ayırt edilememekte, kavramların anlam kazanma düzeyleri git gide yozlaştırılmaktadır. Sisler arasında iken bekleyip dağılan sisle birlikte ortaya çıkacak güzellikleri seyretme coşkusu varlığını sürdürdükçe, geleceğe bir çentik atma davranışları ülkünün hayat pınarı olmaya devam etmektedir.
Kavramlardan kavramlara doğru akan anlamı ve ritmi yakalamadan, söylenenleri ve düşünülenleri anladığını ve doğru düşündüğünü zannedenler, kamuoyundaki gümbürtülü ve gürültülü ortamın başrol oyuncularıdır. Bilinen kavramlarla yeni kavramlar oluşturacak içerikleri yapılaştıramayanlar, milleti ürkütücü, korkutucu bir karanlığın içine doğru sürüklediklerinin farkında değildirler. Üç yüz senedir, milletin geleceğini karanlığa itenle, milletin gönül derinliklerinden gelen çığlıkları duymaktan ve görmekten acizdirler. Bilinen kavramlardan yeni kavramlar oluşturacak ilişkileri kuramayanlar, tutarsızlık çölünde serap görenlerdir. Siyasi, hukuki, dini, ahlaki ve geleneksel değerlerin içeriklerindeki içerilenlerin anlam ve ritimlerini, kavramsal ilişkilerin akış ritimlerini kavrayamayanlar, meşhur olma adına kitle iletişim araçlarında boy göstermeyi marifet saymakta, kavram üretme etkinliğini hadım etmektedirler. Bunlar çılgın, taşkın, zincirlerini koparmış kavramları evcilleştirme adına daha da vahşileştirmeyi, şeytani küstahlıklarıyla korkutma siyaseti uygulama stratejisini benimsemiş olanlardır.
Hayal görürken kurgusal kuramlar geliştirme iddiasıyla ortaya çıkanlar veya sorunlara dalarak hayaller görenlerin kavramalarındaki kavrayış farklılıkları, çılgınlıkta durmayı bilmeyenleri bile çılgına çevirecek niteliktedir. Bakış veya görüş açısı felsefesi diyerek saçmalıkların üstüne çullananların daha derin, daha anlamlı, daha doğru, daha tutarlı deyişlerine kim inanır ki? Kamuoyundaki uğultu, gürültü ve gümbürtülere çullanarak minik böcekler gibi karın doyurma peşinde olanların akıllarına, akıl verecek akılları bulmak da çok zordur. Aklın uzağındaki değil, en uç noktasındaki sarayda yatıp keyif çatan delilik, zaman düzleminde şişirilen kavramların eylem ve etkinliklerini alkışlamaktadır. Gerçekliğin ağırlığını taşıyamayan kavramların taşkınlığını durduracak milletin düşünce barajları, yıkılmış gibidir. Sorunları çözümleyiş sonsuzluğunun girdabına doğru sürükleyenler, aşırılık ve ölçüsüzlük evreninde egemenliklerini sürdürme peşindedirler. Kültürün bileşik olan özelliğini yok sayıp kültürü delik deşik etme tutkusuyla hareket edenler, kültür sarayının efendisi olmak isteyen, bu sarayı işgal etme hevesinde olan kıt akıllılardır. Kitlelerin dalga dalga alışveriş merkezlerinden hastanelere iskelelerden dolmuş duraklarına vb. çarpışlarının yarattığı ortamdaki kültür basit olarak adlandırılamaz. Çünkü kitleler oradan oraya hareket halinde sığırcık uçuşuyla akıp gitmektedirler. Bu kültürün adı bileşik kültürdür. Bileşik kültürün yapısı gereği bütünleşme, iş birliği, dayanışma ve yardımlaşma niteliklerini ve bu niteliklerin oran ve bağımlılık ilişkilerini yok sayanlar, milletin ezeli ve ebedilik arasındaki var oluş ülküsünü öldürmek isteyenlerdir.
Zaman düzleminde milletin güçlü ve başı dik yürüyüşünün ve ilerleme düşüncesinin saçmalıkları denizinde yüzdüğünü ve bu denizde yıkandığını zannedenler, kültürün birliği ve bütünlüğü düşüncesini kendi iştah, arzu ve istekleri doğrultusunda boğmak isterler. Çekirge beyinlerindeki düşünce sürüleriyle övünenler, küçük beyinlerindeki kaynaşıp kıpraşıp duran niteliksiz düşünceleri, düşüncenin krallığına aday gösterme peşindedirler. Zaman düzleminde milletin mutluluk ve refah susuzluğu çektiğini iddia eden, kavram kurgulamaları yapanlar, karga gibi öttüklerini bir anlayabilseler. Ağıt yakanların figanlarını, açlık çekenlerin feryatlarını, ölüm döşeğindekilerin çığlıklarını, gelecekle ilgili çalan alarm zillerinin seslerindeki anlam ve ritimleri yakalayamayanlar boş konuşan gevezelerdir. Zaman düzlemindeki tarz değişimleri, aşırılık ve ölçüsüzlük evrenindeki yeni kavram koordinatlarından yapılmış bozuk bir zihin haritasıyla millete yol gösterme sevdasındadırlar.
Aşırılık ve ölçüsüzlüğün bulanık kavramlarıyla duygulanma ve etkilenme haritaları millete başarısızlık görüntüleri olarak sunulduğunda, soğuk bir duş etkisi yapmaktadır. Üzüntü ve ümitsizlik insanın aklını başına getirmez iken, milleti üzüntü ve ümitsizlikle doyurmaya kalkanların millete verecekleri hiçbir şey yoktur. Milletimiz geleceğe sevinç ve umut haritasıyla yol bulmak istemektedir. Ümitsizlik meyvesini toplayarak demokrasi adına tutkulu bir şekilde millete yedirmeye kalkanlar, ümitsizlik bulaştırıcı olarak adlandırılacaklardır. Bunların üzüntü ve ümitsizlik ekip biçmelerindeki kurnazlık da işe yaramayacaktır. Milletimiz üzüntü ve ümitsizliği nasıl kovacağını geçmişteki ve şimdiki deneyimlerinden çok iyi bilmektedir.