Ben ekonomiden anlamam… İlle de tüyo istiyorsanız, bulup, buluşturun birer 'şerif yıldızı' edinin… Türkiye'de yemlenip, Amerika'da yumurtlamak en cari eylem… Dolayısıyla Teksas'ın şirin bir kasabasında, malikânenize kurulup, mutlu günler geçirebilirsiniz…Helvanın dibi tuttu, deniz bitti…
'Plaza' kalemşorları hatırlar mı bilmem, vakt-i zamanında sık sık 'kuru pilav' haberleri yer alırdı gazetelerde. Bu güruh şehir dışına sürülüp, derdest edildikten sonra, ilavelerdeki yemek çeşitleri hayli değişti. İtalyan usulü makarnalar, Fransız usulü deniz ürünleri falan… Zevk meselesi elbette, milletin yediğine, içtiğine karışacak halimiz yok…
Hoş herkes bilir ki, 'kuru pilav' sadece ve sadece 'Ayşe Teyze'nin mutfağına düşen yangını ifade için bir vesileydi. Yoksa yaz başlarında sebze meyve fiyatları da aynı işi görüyordu. Eylülle birlikte odun kömür telaşı, okulların açılması, kışa hazırlık da bir ölçüydü, ekonominin gidişatını 'halkın ifadesiyle' sunmak için. Kimsenin öyle bir derdi kalmadı artık…
Ölçü değişti belli ki… Şimdi yazacaksın, söyleyeceksin, peşinden de yazıp söylediklerinin ne anlama geldiğini bir uzmana (!) saatlerce yorumlatacaksın… Beyimiz teke sakalını sıvazlayacak, boğazını temizleyecek gerine gerine 'makro dengelerden' söz edecek… Azıcık muhalifse, araya bir 'cari açık' lafı atacak, peşine biraz 'dış borç' lafı takacak… Çık işin içinden çıkabilirsen!
Kuru pilav devri kapandı… Şimdi gelen yabancı sermaye, giden 'özel girişimci' satılan kamu malları, mezarda emeklilik revaçta… Benim hatırladıklarım bunlar, peşine sizler de birkaç kalem ekleyebilirsiniz.
Hocalarımız ya da büyüklerimiz anlattıkça, ağzımız açık dinlerdik çocukken… "Ne memleketmiş yahu” derdik. Yok, yok. Tarımdan söz açılırdı öyle, yeraltı zenginlikleri deseniz hakeza… Üç etrafı denizlerle çevrili… Sabah akşam balık yesek, yine yeter diye düşünürdük. Dört mevsimi birden yaşayan kaç ülke var şunun şurasında?
Derken gün geldi ve 'deniz bitti…' Yok, öbür Deniz'den (Gezmiş) söz etmiyorum… (O yarı bir yazı konusu olur. Birileri nedense fena kafaya taktı onu… 40 yıl sonra akıllarına Gezmiş ve arkadaşlarının yaman birer tam bağımsızlıkçı oldukları geldi. Hayırdır inşallah, yine bir yerlerde bir şeyler hazırlanıyor bakalım sonu nereye varacak?..)
Dönemlim mevzuya… Eskiler yine ballandıra ballandıra anlatır, sonra da boyun bükerlerdi: "Yağ var, un var, şeker var; helva yapamıyoruz…" Çocuk aklımızla hak verirdik… Yıllar geçtikçe gördük ki, yağ, un, yumurta, mısır vs… hepsi birer birer sırra kadem basıyor… Hadi onlar yerine konulabilecek şeylerdi, fazla aldırmadık… Lakin sonu gelmedi ki… İşin ucu limanlara, demir-çelik tesislerine, orman arazilerine uzandı… Sat kurtul (!)
Bugün artık -hayli geç olsa da- anlamış bulunmaktayız. Dedemizin dönemindeki ekonomi anlayışı son bulmuş… Yani yağ, un, şeker diye lafa girmenin anlamı yok… Devlet malı deniz… diye başlayan o özdeyiş de tarih oldu… Devletin bırakınız deniz gibi malı olmayı küçük bir 'gemicik' yüzdürecek göleti bile kalmayacak gibi görünüyor…
Şimdi içimizden bazıları çıkıp yine işgüzarlık edebilir, "Borç batağındayız… İşsizlik çığ gibi… Emeklilik hayal…" İşte onlar ekonomiye Ayşe Teyze'nin mutfağından bakanlardır, aldırmayın (!) "Pirinç karaborsaya düşünce, fasulye el yakınca, depolar dünyanın en pahalı yakıtıyla doldurulunca…" diye söze başlayanlardan uzak durun… Onlar ekonomi bilmez, ekonomiyi bilenler Allah için, bildiklerini zaten giyim, kuşam, hayat tarzları ile gösteriyorlar…
Türkiye'de iki devir kapandı… Helva muhabbeti bir, devlet malı deniz iki…
Yeni bir döneme doludizgin gidiyoruz… Hepimize hayırlı olsun… 'Doludizgin' dedim diye sakın ola at nalı toplamaya kalkışmasın kimse… Ben ekonomiden anlamam… İlle de tüyo istiyorsanız, bulup, buluşturun birer 'şerif yıldızı' edinin… Türkiye'de yemlenip, Amerika'da yumurtlamak en cari eylem… Dolayısıyla Teksas'ın şirin bir kasabasında, malikânenize kurulup, mutlu günler geçirebilirsiniz…
Helvanın dibi tuttu, deniz bitti…