‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ki karanlık ve “Teneke” kaymakamların aydınlığı
Yıllar önce sunuculuğu, yönetmenliği ve kameramanlığı dışında hemen her işini üstlendiğim Karizma TV programı için rahmetli Aydın Bolak ile bir ön röportaj yapmıştım. Sohbette, hem iş dünyasında önemli bir yere sahip hem de Türk fikir hayatının kanaat önderlerinden biri olan Bolak’ın pek çok önemli meziyetlerini öğrenmiştim.
Bunlardan biri, babasının, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki yol arkadaşlarından oluşuydu. Bolak, Cumhuriyet’in temel kuruluş ilkelerini atadan tevarüs etmiş bir sahiplenme duygusuyla benimsiyordu. ‘Tepeden inmeci aşırılıklara’ karşı durmakta tereddüt etmediği gibi hakkaniyet ölçülerine uymayanlara karşı mücadeleyi ihmal etmiyordu.
Hakkında öğrendiğim bir başka ilginç şey de Bolak’ın Yaşar Kemal’in Teneke isimli uzun hikâyesinin (aynı zamanda tiyatro oyunu) hayırhah kaymakamı Fikret karakterine can vermiş oluşuydu. Aydın Bey, bu hikâyede, Çukurova’nın yoksul köylülerinin, rençperlerin, amelelerin feci hayat şartları karşısında vicdanının sesini dinleyip onlardan yana tavır almış bir şahsiyet olarak tasvir edilir. Bolak (Yani Kaymakam Fikret) yasaları halka karşı işleten bozuk düzencilere, Osmanlı’nın çöküşünden Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan insanlara tevarüs etmiş “derebeylik” kalıntısı kötü geleneklere, insanın insan gibi yaşamasının önündeki tüm engellere karşı durur. Bu duruş insanın içinde bir ferahlık ve dayanak noktasının başlangıcı halini alır...
***
Durup dururken Aydın Bolak konusu da nereden çıktı diye soracağınızı biliyorum. Orhan Kemal’in aynı adlı romanından, Erden Kral tarafından sinemaya uyarlanan ve 12 Eylül yönetimince yasaklanan Bereketli Topraklar Üzerinde’nin yeniden gösterime girmesi üzerine geldi bütün bunlar aklıma. Orhan Kemal, Türk edebiyatının ne yaptığını bilen, kendi dünya görüşüne samimiyetle bağlı yazarlarından biridir. Mesela Kemal’in Murtaza’sının ikinci defa sinemaya aktarılışından sonra film hakkında Tercüman’da olumlu bir yazı yazdığım için (1987 miydi?) hınzır gazetecilerden Orhan Tahsin, adımı “Gizli komünist”e çıkarmıştı!
Orhan Kemal’in Türkçeyi kullanmaktaki ustalığı, Çukurova yöresi halk ağzını bütün detayları ile kavrayıp romanına aktarışı ve pek çok özellik filme de yansımıştır. Benim o romanda (tabii filmde de) eksik bulduğum şey hayatı, insanları, bozuk düzeni sağlatamaz ise bile bunun gayreti içinde olan, özünde iyilik ve dürüstlük bulunan bir “karaktere” sahip olmamasıdır. Erden Kral’ın en çok önemsediği bu filmi tekrar seyrettiğimde gördüm ki, bir mahviyet, bir karamsarlık, bir hiçlik duygusu sarıp sarmalıyor her yanı. Bir tek ümit ışığı yok! Kurtuluş yok! Hikâyenin hemen tüm kahramanları neredeyse sosyal kara delikler tarafından yutuluyor. Ve bu delikler büyüyerek son yazısından sonraki karanlığı oluşturuyor. Ama hayır, biliyoruz ki bu dünyada, bozuk düzenciler, rüşvetçiler, derebeyi artıkları tarafından görevinden azlettirilen sonra da arkasından teneke çaldırılan Kaymakam Fikret gibi karakterler de vardır. Karanlığın içinde görmemizi, cehennemin içinde soluk alabilmemizi sağlamışlardır. Ben o karanlık günlerden nispeten daha aydınlık bu günlere, Kaymakam Fikret gibilerin, sadece kişioğlunun bir eylemi olan emeğe değil, bizzat insanın kendisine duydukları derin saygıdan dolayı gelmiş olduğumuz fikrine bağlıyım! Böyle bir düşünce size de daha sıcak ve aydınlık gelmiyor mu?
***
Erden Kral’ın filmini tüm sinemaseverlerin yeniden izlemesini iki bakımdan tavsiye ediyorum: Türkiye’nin ve Türk sinemasının nereden nerelere geldiğini görüp tartabilmeniz; bir de bunu sağlayan ustaya saygı duruşunda bulunmanız için.