Halk için enflasyonun göstergesi mutfakta kaynayan tenceredir. Halk DEİ veya Hazine Müsteşarlığının açıklamalarına değil, cebinden çıkan paranın bir yıl önceye göre ne kadar arttığına bakmaktadır. Halkın gider bütçesinin aylık harcamalarında her 100 liranın 30 lirasını gıda için harcarken bu harcama yüzde 50 artarak 45 liraya çıkmış durumdadır.
BESLENME EKONOMİSİ VE NÜFUS
Beslenme uzmanlarının ortak görüşüne göre insanlar bir takvim yılında ağırlıklarının 10 katı temiz su içerler, beş katı kadar da gıda hammaddesi tüketirler. Genel olarak su ve gıda tüketim talebi ile üretim hesaplamaları bu ortalama verilerden hareket ile yapılmaktadır.
Dünya gıda üretim imkânları ile içilebilir tatlı su kaynakları dikkate alınarak BM FAO (Food and Agriculture Organization of the United Nations) raporlarına dayanılarak tarafımızdan yapılmış hesaplamalara göre Türkiye coğrafyasının imkân ve kabiliyetlerine göre eksiksiz beslenebilecek insan sayısı: (Tahıl üretimi rekoltesinin yüzde 50 arttırılarak 50 milyon tona çıkarılması şartı ile) 116 milyon 500 bin yetişkin insandır. Mevcut gıda maddeleri üretimi ile besleyebileceğimiz Türkiye nüfusu 77 milyon 600 bindir. Kullandığımız temel veriler ve hesaplama yöntemi ile dünya coğrafyasının mevcut imkân ve kabiliyetleri ile beslenebilecek dünya nüfusu 7 milyar 100 milyondur.
Türkiye beslenme ekonomisinin fiili parasal boyutu 325 milyar YTL/yıldır. Türkiye beslenme ekonomisinin olması gerekli parasal boyutu (kişi başı 25 YTL/gün üzerinden) 650 milyar YTL/yıl’dır. (325 milyar Euro/yıl)
Dünya beslenme ekonomisinin fiili parasal boyutu (FAO ve WTO raporlarına göre) 23 trilyon 725 milyar YTL/yıldır (11 trilyon 863 milyar Euro). Son yirmi beş yıldır hepimizi tehdit eden dünya ısınmasındaki artış sonucu su kaynaklarındaki azalma ile insan kaynaklı çevre kirliliği sorunu 2007 Türkiye’sinin gıda üretiminde yüzde 40 oranında azalmaya sebep olmuştur. Nüfusun artırılmasından yana olan, (???) bilgisiz ve hesapsız konuşan siyasetçiler toplumların felaketlerini hazırlayan kötü öncüler halindedirler. Türkiye gıda sektöründe 2007 yılı sonu itibariyle yüzde 40 oranın üretim düşüklüğünü yaşamaya başladı. Türkiye kişi başına düşen 1500 litrelik yıllık su miktarına göre "su azlığı" yaşamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre önümüzdeki 25 yılda ülke nüfusunun 100 milyona yaklaşmasıyla birlikte kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı da 1000 m³/yıl seviyesine gerileyecek. Bu konuda son beş yıldan beri yapılan tüm uyarılara kulak tıkayan ilgililer halkı yüksek fiyat artışları ile baş başa bıraktılar. Gıda üretiminde korkulan senaryolar, ne yazık ki, bir bir gerçekleşiyor.
Durumun kontrol altına alınması için gıda üretimi, stok işlemleri ve serbest piyasa ekonomisinin sınırsız ve ölçüsüz kâr anlayışı ve uygulamalarından kaynaklanan sefalet ve felaket senaryolarının oluşmaması ve yaşanmaması için gerekenleri belirlemek her aydının ödevi, uygulamalar için gerekenleri yapmak da iktidarların görevidir.
GIDA SEKTÖRÜ STOKU
Türkiye sabit sermaye yatırımının yüzde 10’unu oluşturan gıda sektörü, çok sorunlu bir yatırım alanıdır. Türkiye coğrafyası, 2008 yılı itibariyle 52,673 birim (mahalle ve köy)’den oluşan 81 il, 850 ilçe, 51742 bucak, köy, kom ve mezrada 70 milyon insan yaşatmaktadır.
2050 yılı itibariyle öngörülen Türkiye nüfusu, ortalama 95 milyon insandır.
Nüfusun yaş ortalamasının 35 olacağı dikkate alındığında; 65 yaş üzeri nüfusun toplam nüfusa oranının yüzde 15 olacağı hesaplanmaktadır. Bunun anlamı ise emekli tüketicilerin 15 milyon kadar olacağıdır.
Türkiye’nin gıda sektöründeki talep açığı fiili üretim değerlerinin yüzde 25’ini aşmaktadır. Bunun anlamı, ürün hammaddelerinin kaynağında yüzde 25’lik fiyat artışlı olduğudur. Ürünlerin sağlık ve nefaset kalitesindeki düşüklük ve çeşitli hastalıkların kaynağı olma tehdit ve tehlikelerinin bilinmezliği, ayrı bir sorun paketi halindedir.
İklim değişikliği ve hidrokarbon tüketimindeki ölçüsüzlük ve üretilen çevre kirliliği sonucu, gıda sektörü girdilerini oluşturan hammaddelerin üretim ve kalite yetersizliğine karşı, ülke nüfusunun tamamına beş yıl süreli yetecek Türkiye gıda stoklaması gerekmektedir.
Bu konuda ürün stoklama ve uzun süreli korumalı tesis yatırımlarının yapılması öncelikli ve acil işler olarak Türkiye’nin gündeminde durmaktadır. Temel gıda maddelerinin stoklama, yatırım ve işletme projelerinin üretilmesi ve uygulanması, hükümetin yönetiminde tarım, sanayi ve bilim kuruluşlarının organizesini gerektirmektedir. Gıda maddelerinin sağlık standartlarında üretimi ve tüketimi kültürü kabul edilen yaşama standardı ölçü ve biçiminin halkın tamamına kazandırılması, Milli Eğitimin vazgeçilmez “Hayati Bilgi ve Alışkanlıklar” olarak öğretimi ve eğitimi gerçekleştirmesi gerekiyor
GIDA SEKTÖRÜ ÜRETİCİ, PAZARLAYICI ve TÜKETİCİ ZİNCİRİ
Gıda sektöründe 18 milyon hektar arazide 4 milyon tarım işletmesi bitkisel üretim yapmaktadır. Bu tarım işletmelerinin üç milyon adedi aynı zamanda 12 milyon hektar çayır ve merada 15 milyon büyük baş, 60 milyon küçükbaş hayvan beslemektedir.
Üreticilerin yüzde 92’si çok küçük üretici olup, sahip oldukları ortalama tarım arazisi 2-6 parçalı olarak toplamı 65 dekar/dönümdür. Küçük işletmelerin tamamı 14 milyon hektar arazi üzerinde klasik yöntemli ve verimi düşük tarım işletmeciliği yapmaktadır.
Orta ölçekli tarım işletmeleri sayısı 680 bin adet olup; sahip oldukları ortalama tarım arazisi 2-3 parçalı olarak toplamı 500 – 100 dekar/dönüm arasında değişmektedir. 2,1 milyon hektar üzerinde kısmen modern tarım işletmeciliği yapılmaktadır. Büyük işletme sayısı 40 bin kadar olup toplam 2,2 milyon hektar arazi üzerinde verimli bir tarım işletmeciliği yapmaktadır.
ABD ve AB ülke tarım üreticileri, aynı arazi büyüklüğünde 2,5 kat tarım ürünü üretmekte ve Türkiye hayvan varlığının iki katından fazla hayvan beslemektedir. ( Bkz ABD ve AB Tarım Üretimi ve Hayvan Varlığı FAO Raporları. 2006 / 7)
GIDA EKONOMİSİNİN BOYUTU, ÜRETİCİ VE TÜKETİCİNİN DURUMU
Türkiye nüfusunun bir takvim yılında gıda tüketimi için yaptığı harcamaların toplam değeri 300 milyar YTL’yi aşmaktadır. Kişi başı açlık giderici gıda harcaması 1800 YTL/yıldır.
Tarım işletmelerinin ürettiği ürünlerin toplam gelir hacmi 35 milyar YTL (28 milyar ABD doları) seviyesindedir. Toplam tarım nüfusu 20 milyon olup, kişi başı yıllık brüt gelir 1750 YTL/yıldır. Aile başına bu gelir 4 x 1750 YTL = 7000 YTL/yıl olmaktadır. Türkiye’nin tarımsal gayr-ı safi milli hasılasının 38 milyar ABD doları = 47,5 milyar YTL olarak hal veya borsa toptan fiyatları baz alınarak yapılan hesaplama sonuçlarının ilan edilmesinin üretici ve nihai tüketiciler için hiçbir anlamı bulunmuyor.
ARADAKİ 270 MİLYAR YTL KÂR KİMİN CEBİNE GİRİYOR?
Son tüketici olarak bizlerin gıda harcamalarına yaptığı ödeme 325 milyar YTL’yi aşmakta; üreticilerin geliri ise 35 milyar YTL seviyesinde kalmaktadır. Ürünün taşınma, hal, toptancı ve perakendeci hizmetlerinin toplam tutarı azami 20 milyar YTL olması gerekirken, serbest piyasa ekonomisinin kuralsız ve düzensiz rekabet şartları ve dengeleme kurumlarının yok edilmesi sonucu tüketiciler sınır tanımaz bir kâr düzeni içinde fazladan 270 milyar YTL para ödemektedir. İthal edilen gıda ürünlerinin içerik ve kapsamının 60. hükümet tarafından açıklanmamış olması ayrı bir sorun oluşturmaktadır. 270 milyar YTL’lik yıllık kâr, sermayedar üçlüsü olan, toptancı, ara toptancı ve perakendeciler arasında paylaşılmaktadır.
DEMOKRATİK DEVLETLER NE YAPIYORLAR?
Gelişmiş kabul edilen zengin insanların vatandaşı olduğu demokratik yönetim ile yönetilen ülkelerin hükümetleri, ekonomik özgürlükleri ve bireysel girişimleri teşvik edici, destekleyici ve yönlendirici mali ve ekonomik tedbirleri üretip uygularken, sermaye sahiplerinin tefecilik anlayışı ile kuralsız ve haksız piyasa yaratmasını engelleyici tedbirler paketini de üretir ve eş zamanlı uygular.
Bunun tipik kuruluşları ise, Zirai Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi, Et Balık Kurumu, Devlet Üretme Çiftlikleri, Gıda Satış Kurumu, Sümerbank ve nihayet Ziraat Bankası’dır.
Kurumlar, serbest piyasa üretim, ulaşım, sigorta ve market fiyatlarını dengeleyen ve gereğinde perakende satışta toptan rekabeti de yaratabilen bir mali-ekonomik düzenleme zincirini oluşturur.
Bu zincirin varlığı ve etkin işletimi sonucu, gıda fiyatlarının yüzde 65 ucuzlatılması ve halkın bunalıma girmesini önlemek, her iktidarın birinci derecede öncelikli görevi ve sorumlu olduğu alandır.
Türkiye hükümetleri uzun bir zamandan beri, devlet işletmeciliğinin diktatoryal işleyişinden bıkılmış ve bezilmiş olduğu için; hastayı tedavi etmek yerine, özelleştirme adıyla yeni bir kurumlar mezarlığı oluşturma yoluna gitti. Ne yazık ki bu yanlışını, kavramını ve içeriğini dahi bilmediği GATT ve Gümrük Birliği ile yüzmeye başladığı globalizm denizinin azgın dalgaları arasında, vatandaşlarının vergi ve alın teri ile üretilmiş halk ekonomisinin kurumsal gemileri olan KİT’lerin batırılışı ve yok edilişi, kayıtsızlıkla izlenmektedir.
Halkın hizmetinde olduklarını haykıran iktidarlar, gerçekten halka ve Hakka hizmet etmek istiyorlar ise, en azından, Hıristiyan olan AB ve G7’ler olarak anılan ülkelerin hükümetleri kadar halka hizmet ettiklerini ispatlamaları gerekmektedir.
SONUÇ OLARAK
Halk için enflasyonun göstergesi mutfakta kaynayan tenceredir. Halk DEİ veya Hazine Müsteşarlığının açıklamalarına değil, cebinden çıkan paranın bir yıl önceye göre ne kadar arttığına bakmaktadır. Halkın gider bütçesinin aylık harcamalarında her 100 liranın 30 lirasını gıda için harcarken bu harcama yüzde 50 artarak 45 liraya çıkmış durumdadır. Mart ayı gıda fiyatları yüzde 25 ila yüzde 50 oranında arttı. Dar gelirli 50 milyon halk gıda harcamalarında gelirlerinin ortalama yüzde 65’ini harcamaktadır. Bunun mutlaka yüzde 50 azaltılması, siyasi iktidarların hayatta kalma hedefidir.