Sokaklarda gezerken bir şey dikkatimi çekiyor. Kamyon sayısı neredeyse taksi sayısı kadar var ve hepsinin de yakıt deposu normalin bir hayli üstünde büyük. Sebebini Ali Akbulut: ‘Bu kamyonlar haftada bir kere İran’a gitse bir ay sürekli çalışmış gibi para kazanıyor. Bir gidiş gelişte deposunda getirdiği mazottan elde ettiği gelir kendisine yetiyor' diye açıkladı. Usulüne uygun kaçakçılık yani…
İlkokul yıllarında öğrendim Van diye bir şehrimizin olduğunu ve ilk öğrendiğim şehir adlarından birisi oldu.
‘Edirne’den Van’a kadar benim bir eşsiz yurdum var.’
Ve tabi bir zamanların ünlü müzik grubu ‘Beyaz Kelebekler’in de seslendirdiği:
‘Edremit bana bakar
İçinde çaylar akar’ şarkısı
Daha sonra tarih ve coğrafya bilgilerimizin içinde çok sık duyar olduk. Van Gölü, Van Gölü Balığı, Tatvan iskelesi, Erciş Beyleri, Hoşap Kalesi, Yavuz’un İran Seferi, Çaldıran zaferi, Akhtamar Kilisesi, Selçuklu mezar taşları, Türkiye İran demiryolu vs. vs.
Kars Kafkas Üniversitesinde çalıştığım yıllarda 100. Yıl Üniversitesi’nden arkadaşlar davet etmesine karşılık bir türlü fırsat bulup da gidememiştik. Bu cennet yurdumuzun cennet köşesine 2007 yılı KPDS sınavlarını bahane ederek gitmeye karar verdik. Sabahın erken saatlerinde Erciş’te idik… Gözüme ilk çarpan Selçuklu kümbetleri oldu. Ata yadigârı, sekiz köşeli kümbetler… Van’da bizi, daha önce Giresun’da görev yapan arkadaşımız Ali Akbulut karşıladı. Van’ın kahvaltı salonlarının ününü duymuştum. Van kahvaltı salonları içinde en ünlüsü de 1975 kuruluşlu ‘Hele Bak’ adlı kahvaltı salonu.
Hele Bak kahvaltı salonunun duvarları daha önce burayı ziyaret eden ve kahvaltılarını yapan ünlülerin, tanınmış simaların resim ve yazılarıyla süslenmiş. Sahibi Volkan Konak çok sempatik bir insan… Hemen her masaya uğruyor, bir ya da birkaç bilmece soruyor, bilemeyenlere yardımcı olarak cevabını bulduruyor ve hemen akabinde kahvaltı salonundan bir hatıra olarak kendisine bir armağan veriyor. Bu armağanlardan biz de nasibimizi aldık; bir adet Van kedisi kartpostalı. Hâlâ durur odamda… Şehir ve kültür için elzem yerlerden birisi. Van’da böyle mekânlar ve böyle kişiler oldukça Van’ın gülen çehresi hatıralara kazılmaya devam edecektir.
Sokaklarda gezerken bir şey dikkatimi çekiyor. Kamyon sayısı neredeyse taksi sayısı kadar var ve hepsinin de yakıt deposu normalin bir hayli üstünde büyük. Sebebini Ali Akbulut: ‘Bu kamyonlar haftada bir kere İran’a gitse bir ay sürekli çalışmış gibi para kazanıyor. Bir gidiş gelişte deposunda getirdiği mazottan elde ettiği gelir kendisine yetiyor' diye açıkladı. Usulüne uygun kaçakçılık yani… Hey gözünü sevdiğimin Anadolu insanı, sen ne pratik çözümlü bir varlıksın.
Van İskelesi şehre gelenlerin gezinti alanlarının içinde… Etrafı buna dayalı olarak tasarımlanmış, restoranlar, seyyar satıcılar, gününü geçirmeye gelenler için ayrılmış parklar ve banklarla çevrili. Tatvan İskelesinden gelen feribotun taşıdığı tren burada karaya çıkarılıyor. Karaya çıkışı da meraklılarınca seyrediliyor.
Berber dükkânları her zaman en geniş bilgi toplayacağınız yerlerdir. Güya saç tıraşımızı yaptırırken şehrin politik yapısı hakkında bilgi alıyoruz. Terör örgütünün burada pek taraftarı yokmuş, esnaf ve halk bundan rahatsız olmaktaymış ancak terör örgütünün saldığı korku ve dehşet neticesinde sesini çıkaramıyormuş. Buna rağmen taraftarları da mevcutmuş. İran’dan gelen turistler şehre katkı sağlıyormuş. Vatandaş bunun farkında imiş…
Üniversite şehrin bir hayli dışında olduğu için şehrin merkezine yakın öğretmen evinde konakladık. Temiz mekânlı ve güler yüzlü personelli bir yer. Arkadaşlar bizi gezdirmeye geldiler. Ermenilerin yaktığı eski Van yerleşim alanını bütün detaylarıyla görme imkânı Van Kalesinden mümkündür. Olayın dehşetinin boyutları karşısında irkilmemek mümkün değil. Emperyalist güçler tarafından aldatılan Ermenilerin yaptığı kıyım ve giriştiği eyleme şahit olan Urartulardan kalma Van Kalesinin dili olsa da tarihte hiç rastlamadığı vahşeti dile getirse. Bir insan bir insanı nasıl yakabilir? Bir insan bir şehri neden yok etmek isteyebilir? Ve bir insan kendinden sonra gelen nesline bunu hangi vicdan ile açıklayabilir veya miras bırakabilir?
Van Kalesinin etrafı piknik alanı haline getirilmiş. Vanlılar hafta sonlarında buraya piknik yapmaya geliyor. Öyle ki piknik alanının etrafında arabamızı park etmeye yer bulamıyoruz. Etrafta yakılan mangallardan yayılan kokular iştah açıcı. Piknik alanında bir de ‘Van’ ilimize mahsus konak inşa edilmiş. Etnografya müzesi olarak da kullanılıyor bu konak. Kaleye çıkarken çocuklar etrafımızı çevirip bize rehberlik edeceğini söylüyor. Bu çocuklara eğitim de verilmiş ve ihtiyaçlarını giderebilecek derecede yabancı dil de biliyorlarmış.
Van Kalesine çıkıp etrafı seyrettikten sonra Edremit’ten geçip Gevaş ilçesine gittik. Gevaş’ın girişinde bulunan Selçuklu mezarlığındaki türbe, Karakoyunlular döneminde 1358 yılında İzzettin Şir'in kızı Celme Hatun adına yapılmış. Tahminen XIV. yy. başlarından yakın tarihimize kadar kullanılan bu mezarlıkta prizmatik lahitler ve mezarlar bulunmaktadır. Belediye tarafından bu mezarlığın ortasından vurulan yol içimizi yakıyor. Hey Tanrım neden Türk eserlerine bu kadar saygısız, bu kadar vurdumduymaz davranıyoruz. O mezar taşları ki her biri birer sanat abidesidir, bu beldenin kime ve kimlere ait olduğunun en güzel delilleri değil midir? Bu mezar taşları veya bu mezarlık bir Avrupa ülkesinde olsa orayı bütün dünyaya ezbere öğretmezler mi? Uluslar arası kataloglara, dünya kültür varlıklarını koruma kurullarına her bir taşı ayrı ayrı kaydettirmezler mi? Ey bu mezarlığa yol vuran, yol vurulmasına müsaade edenler! Dilerim ki sizin de mezarlarınızın üstüne yol yapılsın… Gevaş’ın tarihi mezarlığı bu memleketin, bu ülkenin kültür mirasıdır.
Gevaş’tan biraz ilerde Akhtamar adası ve kilisesi var. Kıyıdan adaya düzenli turlar yapılıyor. Sadece giderken para ödüyorsunuz dönüşte ücret vermiyorsunuz. Biz de bu turlar ile gittik adaya. Van Gölü canavarının, restorasyonu yapılan Akhtamar kilisesinin duvarlarına kazılmış şekillerine, hem de iki yerde rastlamamız bizi şaşırtıyor. Demek ki bu efsane günümüzde ortaya çıkmış bir efsane değil. Bu kilisenin mimari özelliğinin Ermeni kilise mimarisine pek benzemediği kanaatindeyiz. Daha çok Bizans tapınaklarına benziyor diye düşünüyoruz. Tabi bizimkisi bir görüş. Ne olursa olsun bu görüş, bu kilisenin Ermeniler tarafından kullanıldığı gerçeğini değiştirmez. Ancak hangi soydan Ermenilerin kullandığı tartışılabilir.
Van Gölü’nün sadece bir kesiminde balık yaşayabiliyor. Çünkü Van Gölü sodalı bir göl… Van Gölü ile ilgili bir başka iddia ise bu gölün altında dünyanın en zengin uranyum yatağının olması. Rivayete göre Japonlar bu gölün altındaki madenin çıkarılmasına yönelik bir proje de yapmış.
Hülasa, Van, cennet yurt köşelerinden biri. Gezilip görülmesi gereken bir şehrimiz. Cumhurbaşkanımızın neden ilk yurt gezisini buraya yaptığını merak etmiyorum. Çünkü biliyorum ve ilk fırsatta yeniden gideceğime inanıyorum.