Bir kişi de olsa, beş kişi de olsa insanların kendi gündemine sahip olması çok önemlidir. Paketlenmiş olarak sunulan, önü-sonu belirsiz konulardan ibaret gündemlere tabi olmak en başta kişinin kendi kendisini değersizleştirmesidir. Her gün bir araya gelinse de sadece gündemlerin peşine takılmak, düşünce tembelliğidir, üretmekten kaçmaktır. Bu hali kabullenmek gelişmeye kapalı olmak demektir.
Seyyid Ahmet Arvasi, pek çok yazısında “gündemlerin peşine takılmadan, gündemi sorgulama”nın önemine dikkat çekmiştir. O gazete yazarlığına başladığı ilk yazısında “Hemen belirtelim ki, biz gündeme daha çok kendimizi yani Türk-İslam âlemini getireceğiz. Eloğlunun piyasaya sürdüğü gündeme zaruret olmadıkça iltifat etmeyeceğiz. Yani aktüel olanı biz tayin etmeliyiz. Çünkü yaşamak isteyenler aktüel olmak mecburiyetindedirler.” sözleriyle yaklaşım tarzını ortaya koymuştur. Gündemlerin peşine takılmadan, gündemi sorgulamak her şeyden önce yanlış bilgilendirmenin ve bilgi saklamanın hâkim olduğu kitle iletişim ortamında nefes alma çabası göstermek demektir.
Bir kişi de olsa, beş kişi de olsa insanların kendi gündemine sahip olması çok önemlidir. Paketlenmiş olarak sunulan, önü-sonu belirsiz konulardan ibaret gündemlere tabi olmak en başta kişinin kendi kendisini değersizleştirmesidir. Her gün bir araya gelinse de sadece gündemlerin peşine takılmak, düşünce tembelliğidir, üretmekten kaçmaktır. Bu hali kabullenmek gelişmeye kapalı olmak demektir.
Bir şeyler üretme derdi taşımadan gündemlerin peşinde kaybolmak kişiyi her konuda az bilgi sahibi ve “malumatlarıyla mutlu” hale getirir. Fakat her konuda az bilgi sahibi olmanın neticesi kafaya kaydedilmiş basmakalıp malumatlarla hayatı ve olup bitenleri “düz okumaktır”. Düz okumalar kişinin zihnini güç merkezlerinin hap gibi hazırladığı “tasavvur-haber” formatıyla yeniden şekillendirir. Ayakları yere basmayan tasavvur metinleri Türkiye’nin fikir-kültür-sanat dünyasında bugüne kadar çokça üretilmiş ve hükümferma olmuştur. Tasavvurlarla kamuoyu oluşturmak, elinde medya gücü bulunan pek çok grubun uyguladığı bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
TASAVVURLAR ve GERÇEKLER
Tarık Buğra, bu yönlendirmelere direnmenin ne kadar önemli olduğunu şu cümlelerle ifade ediyor: “Çağımızın insanı varlığını, bağımsızlığını korumak istiyorsa ‘varlığımı korumak için düşünmeliyim’ demek zorundadır. Düşünme yeteneğini psikoteknikten, reklâmlardan, propagandalardan ve her çeşit telkin aracından korumak zorundadır. Biliyorum; çetin, çok çetin bir savaştır bu. Ama savaşsız yiğitlik olmaz. Bütün çağlarda yiğitler savaşlarda belli olmuştur. Çağımızın savaşı da budur ve bu savaş insanlığın en büyük yiğitlerini belirleyecek bir savaştır; en büyük yiğitlerin ve hakiki aydınların başarabileceği bir savaş. Beyinler dur durak bilmeden boyuna bombardıman edilirken, doğruyu, yararlıyı, gerçek güzeli, gerçek ve hakikati bulabilmek ve safına geçmek yürek ister. Yalnız yürek yetmez, sürekli ve uyanık çaba ister.” Gerçekler yerine “aşiretlere” ait tasavvurların, olgular yerine istismar edilen kavramların konuşulduğu bu kitle iletişim ortamıyla, yaşananları sorgulama ihtimali olan insan potansiyelinin giderek daha fazla rutine bağlanması amaçlanmaktadır. Duyduğu bilgileri güce/menfaate bağlı olarak yorumlayan, hayranlık duyduğu, bir parçası olmak istediği gücün veya sosyal tabakanın ürettiği basmakalıp ifadeleri, tasavvurları tekrarlamaktan başka bir şey yapmayan kişilerin yaşadığı yabancılaşma aslında gidişat için bir göstergedir.
Alev Alatlı, bu yabancılaşmayı şu cümlelerle yorumluyor: “Yabancılaşma, insanın kendisini ‘el’ gibi, ‘yabancı’ gibi algıladığı patolojidir. Bireyin dünyasını kendi adına biçimlendiremediği, kendisini kendisine el gibi gördüğü, eylemlerini kendi dışından dayatılan bir düzenin normlarına göre sürgit ayarladığı durumdur. Eylemlerinin sonuçları kendisini çıkmaza sokar, benliğinden uzaklaştırır, kendisi ile olan iletişimini yok eder, kendisine duyduğu muhabbeti soğutur, ama yine de boyun eğer hatta tapar eylemlerine.” Yabancılaşma ve rutine bağlanmak birbirini desteklemektedir. Rutine bağlanmış gidenlerin en önemli özelliği ise yüksek özgüvenleridir. Bu yüksek özgüvenle beraber orijinalitesi zayıf hayatları etrafında “tahkimat” yapabilirler. Tahkimatın temel direkleri, kültürümüzde ve tarihi birikimimizde yeri olmayan güncel malumat kaynaklı sahte prensiplerdir. Malumatfuruşluğu, dünya görüşü oluşturmaya tercih ettikleri için onlarda tutarlılık aramak beyhude bir çaba olur. Tutarlılık ancak kültür görüşü olan ve hayatına bir şekilde giren malzemenin kültür misyonuna dikkat edenlerde aranabilir. Kültür görüşü olan insan kendisini manipülasyonlara kaptırmaz, kendi çizdiği yolda yürüyerek istikrarı ve devamlılığı yakalar. Bu olumsuz şartlarda kafa bağımsızlığına sahip olmanın ve yaşananlarla konuşulanlar arasındaki mesafeyi kapatmanın yolu kendi gündemini oluşturmak için çaba göstermektir. Sahte gündemlerin değil, üzerinde yeniden düşünülen hayat tecrübesinin, gerçek paylaşımların ve sahici iletişimin/ilişkinin önemsendiği bir ortam en büyük ihtiyacımızdır.