“Kuvvetin zaferi hakkın zaferidir” sözü bir Fransız düşünüre aittir.
Aslında bu söz hakça bir söz değildir ama çok doğru bir sözdür. Biz hukukçular hep söyleriz hak haklınındır diye. Ama bu güne kadar bir örneğini göremedik göremeyeceğiz. Hukukta bir tarif var bir de uygulanan gerçekler var. Tarifler hep kitapta kalır, nutuklarda kalır. Uygulanan gerçekler hep güçlüden kuvvetliden yanadır.
AKP için Yargıtay C. Başsavcılığı kapatma talepli Anayasa Mahkemesi’nde dava açmış, yani yargı süreci başlamış. Kıyametler kopuyor, sayın savcıya saldırılar, hakaretler had safhada.
Bu konu ile ilgili hukukçu olmayan kişilerin yorumlarına bir diyeceğim yok. Ama hukukçulardan gelen tepkilere şaşıyorum.
Hukukta bir kanunilik var. Bir de hukukilik var. Kanunilik, mevcut yürürlükte olan yasalara göre hareket etmektedir. Yargıtay C. Başsavcısı halen yürürlükte olan 1982 anayasasının 68. ve 69. maddelerinde kendisine verilen yetki ve görevler doğrultusunda bir İDDİANAME hazırlayarak iktidar partisine kapatma davası açmıştır. Savcının görevi iddiadır. Kamu adına, Cumhuriyet adına delillerini sunar. Anayasa Mahkemesi de yüce divan sıfatıyla delilleri değerlendirir. Sunulan deliller inandırıcı ve tam vicdanî kanaat hasıl olursa Türk Milleti adına kapatma kararını verir. Bu karar kesindir. Ancak Yargıtay C. Başsavcısı savunmalar alındıktan sonra bütün delillerini ibraz eder ve mütalaasını yüce divana sözlü olarak sunar Yüce divan sunulan delilleri ve sözlü mütalaayı yeterli görmez ve davayı reddederse bu karar için de başvurulacak bir merci yoktur. Yani karar kesindir.
Bu aşamada görüş bildirmek, basına beyanat vermek, nutuk atmak görülmekte olan bir davayı etkilemek olarak değerlendirilir ve ayrı bir suç oluşturur.
Ceza davalarında savcıyı RED hakkı yoktur. Çünkü savcı KAMU adına taraftır. Kararı verecek merci mahkeme heyetidir. Heyet kararını Türk Milleti adına tam bir vicdanî kanaat hasıl olunca vermektedir. Anayasa Mahkemesi’nde verilen kararlarda nitelikli çoğunluk oyu “kapatılsın” diyorsa siyasi parti kapatılıyor. 7 kişi kapatılmasın diyorsa parti kapatılmaz.
Şimdi siyasî partilerin kapatılması davalarına biz nasıl bakıyoruz? Bunu açıklayalım:
Biz siyasî partilerin kapatılmasına karşıyız çünkü hukukî bir fayda sağlanmamaktadır.
Millî Nizam Partisi kapatıldı. Yerine Selamet Partisi kuruldu. Selamet Partisi kapatıldı yerine Fazilet Partisi kuruldu. Fazilet Partisi kapatıldı, AKP ve Saadet Partisi kuruldu. AKP 2002’de yüzde 34 oyla iktidar oldu. 2007’de yüzde 47 oyla yeniden iktidar oldu.
Aynı şekilde PKK’yı temsilen kurulan parti sayısı da kapatmalar sebebiyle 6’yı buldu.
İşte bunun için sadece partileri kapamak çare değildir. Siyasi partilerin yöneticilerinin eylemleri ve söylemleri Anayasaya Ceza Kanunları’na göre suç oluşturuyorsa kanunlar uygulanmalı ve kanunlar yeterli değilse ağırlaştırılmış yeni kanunlar çıkartılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı eylem yapan, Türk Bayrağını gönderden indirip yırtan, yakan, çiğneyen kim olursa olsun cezasını bulmalı ve gerekirse bunun için idam cezası yeniden konmalı. Devletin bağımsızlığı, üniter devlet yapısı korunmazsa bölünme ve parçalanma kaçınılmaz olur.
ABD, AB ve Türkiye’deki entel liboşların çok acele değiştirilmesini hatta kaldırılmasını istedikleri Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi var. Bu maddede ne yazıyor? Bunu halkımıza anlatmadan, sadece 301. madde düşünce özgürlüğünü kısıtlamaktadır, kaldırılsın diye kıyametler kopartıyorlar. Şimdi 301. maddede ne yazıyor onu aynen bilgilerinize sunalım: “Türklüğü, Cumhuriyeti ve Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılayan kişi 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. Bu kanunun değiştirilmesini ABD, AB ve entel liboşlar neden istiyorlar? Türk Milletini aşağılayacaklar, barbar Türkler, soykırımcı Türkler, aşağılık millet diyecekler ama ceza verilmeyecek, bu ne demektir? Türkler bu hakaretlere layık bir millettir.
Ermeni soykırımı ile ilgili olarak bütün dünya devletleri kararlar alıyor, Ermeni soykırımını Türkler yapmıştır diye parlamentolarından, üniversitelerinden kararlar çıkartıyorlar. Ermenilerle hiçbir şekilde etnik ve kültürel bağı bulunmayan İsviçre ve Fransa “Ermeni Soykırımı yoktur” diyenleri cezalandırıyor. Kimse ses çıkarmıyor, Türk Milletine bir hayali suç isnat ediliyor. Türk Milleti savunma olarak böyle bir şey yok, Ermeni soykırımı yapılmamıştır diyor ve suçlu duruma düşüyor Ey Türk Milleti titre ve kendine dön.