Peki, ne oldu da milyarlarca dolarlık büyük bir endüstrinin zirvesi sayılan Oscar’lar bu defa gerçekten hak eden bir filme gitti? Değil mi? Geçen yıl yazdığım gibi Oscar’lar vasatın büyük ödülü olarak ün yapmışken? Yapılan eleştiriler mi? Belki! Çünkü artık bütün dünyada Oscar ödüllerini kimin alacağını hemen herkes baştan biliyor ve insanlar sonuçlara dudak bükerek, “Sektör zaten hep bunu yapıyor” demeye başlamışlardı...
80. Oscar’lardaki en önemli ödülleri Türkiye’de İhtiyarlara Yer Yek adıyla gösterilecek olan No Country for Old Men kazandı. Filmin aldığı ödül sıralaması şöyle. En iyi film (Ethan Coen ve Joel Coen). En iyi yönetmen: (Ethan ve Joel Coen). En iyi yardımcı erkek oyuncu (Javier Bardem Anton Chigurh rolü ile), En iyi uyarlama senaryo (Joel and Ethan Coen).
Peki, ne oldu da milyarlarca dolarlık büyük bir endüstrinin zirvesi sayılan Oscar’lar bu defa gerçekten hak eden bir filme gitti? Değil mi? Geçen yıl yazdığım gibi Oscar’lar vasatın büyük ödülü olarak ün yapmışken? Yapılan eleştiriler mi? Belki! Çünkü artık bütün dünyada Oscar ödüllerini kimin alacağını hemen herkes baştan biliyor ve insanlar sonuçlara dudak bükerek, “Sektör zaten hep bunu yapıyor” demeye başlamışlardı...
SUÇ FİLMLERİNİ TERSİNE DÖNDÜRÜYOR
İhtiyarlara Yer Yok bu defaki Oscar’ların dağılımı için kimsenin dudak bükemeyeceği bir seçim oldu. Şöyle ki: Bugüne kadar seyrettiğimiz (veya çekilen) suç filmlerinde, (mesela Coen’ler’in Fargo’sunda bile) hikâyelerdeki hâkim düşünce, “Kötünün mutlaka yenileceği, adaletin mutlaka yerini bulacağı” olurdu. Bu düşünceyi, “Kötüler cezasını çekecek çünkü adaleti temsil edenler, suçlulardan daha akıllı, zeki, bilgili, cesur, kuvvetli” fikri pekiştirirdi. İşte Coen kardeşler, İhtiyarlara Yer Yok’ta bir devrim yaparak tam tersi bir yol izliyor. Filmin kahramanlarından Şerif Ed Tom Bell (Tommy Lee Jones) salt kötülük karşısında o kadar büyük bir yılgınlığa düşüyor ki, emekli olmaya karar veriyor! Onun ağzından konuşan Coen’ler, “Emekli olacak çünkü artık iyi, kötülüğü yenecek güçte değil” diyorlar!
Kötülük dünyamızı o kadar ciddi biçimde kuşatmıştır ki, o kadar güçlüdür ki, artık ne adaleti sağlayacak kişiler... Ne kötülüğü sokağa salan sermaye (ve uzantısı mafya)... Ne Vietnam’da iki dönem savaşmış bir tür Rambo olan Llewelyn Moss (Josh Brolin) ile Moss gibi Vietnam’da bulunmuş ve sivilde mafyanın emrine girmiş Carson Wells (Woody Harrelson)... Ve ne de “masumiyet!” Hiçbiri, salt kötülüğün (suçun) temsilcisi olan Anton Chigurh isimli katili durduramayacaktır!
SUÇ VE PARANIN AMACI AYNI MI?
İhtiyarlara Yer Yok’un en karakteristik tipi Anton, adeta Terminatör filmlerinden fırlamış gibidir. Muhakemesi ve davranışları tıpkı, “yapay zekâ” ile işleyen, programlanmış bir robotu andıran Anton’a, “karakter” değil, “karakteristik tip” deyişimin sebebi de budur. O, adeta “suçun kemale erişmiş hali, bir cihazı”dır: Anton, mesela öldürdüğü bir kişinin karısına, “Seni öldüreceğim çünkü kocana söz verdim” diyebilecek kadar bir robot mantığı yürütür. Kadına, “Yazı tura atalım kazanırsan kurtulursun” teklifinde bulunur. “Beni öldürme kararını verecek olan sensin, para değil” cevabına ise Anton, “Ben ve para aynı amaçla buradayız!” karşılığını verir. Kırılan kolunu sarıp yürüyerek gittiği plan ise suç filmleri için yeni bir başlangıcın doğdu an gibi görünüyordu...
FARKLI OKUMALARA MÜSAİT
İhtiyarlara Yer yok, suç-drama türünde ama farklı okumalara açık. Yani onu başka şekilde niteleyebiliriz. Finalin ucunun açık bırakılması; hikâyenin klasik Hollywood suç filmleri gibi dakik bir aksiyon olarak değil, minimalist yönetmenlerle anlatılması onu bir “karşı film”, bir “anti kahraman filmi”, “minimalist filmi” gibi nitelememize de neden olabiliyor.
Evet, başlıkta da dediğim gibi, Oscar’ı suçun kemale ermiş halini anlatan bir film kazandı!
Yakılacak Film Çekecek Yönetmenimiz Yok!
Umberto Eco, Gülün Adı romanında (aynı adla filme de aktarıldı) bir manastırda bir dizi ölümün sebebini araştıran kahramanı Baskerville’li William ile cinayetleri işleyen Burgos’lu Jorge’yi defalarca konuşturur. Bunlardan en önemli olanı Yedinci gün / Gece bölümündeki konuşmadır. William, Jorge’nin cinayetlerini hangi yolla işlediğini çözmüş (Jorge, işte Aristo’nun Poetika’sı okunmasın diye sayfa uçlarına zehir sürüyor ve kitabı okuyan zehirlenerek ölüyor…) ama bunu neden yaptığını anlayamamıştır. Jorge cinayetleri işlemesinin sebebini William’a anlatır:
***
William: “Şimdi söyle bana, niçin? Bu kitabı niçin ötekilerden daha çok korumak istedin? Gülmekle ilgili bu incelemede (romana göre Aristo’nun Poetika’sının birinci cildinde) seni korkutan neydi? Bu kitabı ortadan kaldırarak gülmeyi ortadan kaldıramazsın.”
Jorge cevap verir: “Kuşkusuz, hayır. Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür; yozlaşması yavanlığıdır. Köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür; kilise bile akıllıca davranarak, şölenlere, şenliklere, panayırlara, insanı neşelendiren öteki isteklerden ve tutkulardan uzak tutan bu günlük yozlaşmaya izin vermiştir… Ama gene de gülme, basit insanların savunması, halk için kutsal olmayan bir gizem olarak kalır. … Burada (Yani Poetika’da) gülmenin işlevi tersine dönüyor, sanat düzeyine yükseltiliyor; bilginler dünyasının kapıları gülmeye açılıyor; böylece gülme felsefenin ve hain tanrıbilimin konusu oluyor. … Gülmek, köylüleri Şeytan korkusundan kurtarır; çünkü aptallar şenliğinde, Şeytan da zavallı bir aptal olarak belirir; bu yüzden de denetim altına alınabilir. Ama bu kitap, insanın kendisini Şeytan korkusundan kurtarmasının bilgelik olduğunu öğretebilir…”
KEŞKE TOGAN DA YAKILACAK BİR FİLM ÇEKSEYDİ!
Son söz: gülmenin türleri ve kademeleri var: En üstte zekânın gülümsemesi, en altta ise yellenmeye gülmek vardır. Şahan Gökbakar ile Togan Gökbakar ortaklığının ikinci filmi Recep İvedik maalesef piramidin tabanında yer alıyor. Bu denklemde “Gen” filmiyle -şuradan buradan derlenip esinlenerek çekilmiş olsa bile- ümit vaat eden bir yönetmenin daha ikinci filminde uçurumdan yuvarlanması çok üzücü… Tam bir hayal kırıklığı. Kaba, gabi, ilkel, bayağı… Artık ne kadar olumsuz kelime bulabilirseniz sayın işte öyle bir komiklik denemesi.