Kasım 2008

Ö T E S İ

 

21.12.2024 



Yansıma

 
Gülay Özmen

Sevginin günü


Geçtiğimiz yazıda duygusal giriş yapınca hadi bu ay da devam edelim dedim. Hazır sevgililer günü 14 Şubat da denk gelince bu başlık “cuk oturdu” deyimi vardır ya biraz öyle oldu. Ben de sizler için oturdum araştırmaya başladım. Bugün neymiş, nerden çıkmış, bir gerçek payı var mı? Yoksa kim uydurmuş diye merak gidermek istedim. Tabii ki edeceğimiz bir iki kelam da vardı.

Öncelikle ben sizlere şimdi nerden uydurulmuş onu anlatayım.
Sevgililer günü her yıl 14 Şubat’ta kutlanıyor. Aslı Eski Roma İmparatorluğu kilisesine dayanıyor. Adını Valentine adında bir din adamının isminden alır (St. Valentine Day).
“Zamanın Roma İmparatoru orduya asker bulmakta zorlanıyormuş. Ona göre bunun sebebi erkeklerin ailelerinden ve aşklarından vazgeçemiyor oluşuymuş. Valla ne erkekler, vatan millet hak getire türdenler yani. Evleri ve eşleri ülkeden daha kıymetliymiş anlayacağınız. Bu nedenle dönemin imparatoru, evlilik ve nişanlanmayı yasaklamış. Yasaklasın kim dinler imparatoru misali Aziz Valentine adındaki bir papaz çiftleri gizli gizli evlendirmeye devam etmiş. Elin papazını görüyor musunuz? Ömür billâh sevmenin ve sevilmenin kendisi için yasak edildiği adama bakın. Ne yapsın, madem bana yasak ben de kendimi yasak olmayanlara adarım demiş bu papaz ve bu işe devam etmiş. O da ne, olanlar olmuş ve imparator tez getirin bu papazı bana demiş. Sonuç mu? “Tez kellesini vurun” misali papaz efendi ölüm cezasına çarptırılmış.
Tabi bu Valentine ile ilgili efsanelerden sadece biri. Tarihte inancı yüzünde 14 Şubatta öldürülen 3 tane Valentine olduğu düşünülüyor.
İşte hikâyesi bundan ibaret o gün bugündür, 14 Şubat Sevgililer Günü olarak kutlanmaya başlamış. Yani icadı fiili tarihine dayanıyor.
Gelelim bize, bu akım Türkiye’de de son yıllarda rağbet görmeye başladı. Kimine göre ne gereği var, kimi ise kim ne için icat ederse etsin ben önemsiyorum düşüncesinde.
Aslında daha çok erkekler ne gereği var şeklinde tepkilerini belirtiyorlar. Onları da anlamak gerek ceplerinden çıkacak “napolyonu” düşünüyorlar.
Ama şunu demeyi de ihmal etmiyorlar:
Ben seni bir gün değil her gün seviyorum.
İnsanın sevgisi bir gün mü olurmuş?
Benim için her gün sevgililer günü.
Ben Hıristiyanların icadını kullanamam, diyenler de var.
Yani hanımlar ne yaparsanız yapın adam allem eder kallem eder bir diyecek uydurur.
Ama o günde eğer sevdiğiniz, size özel bir şeyler hazırlıyorsa, ağzından sevgi sözcükleri düşmüyorsa, her gün seni seviyorum ama bugünü daha da özel paylaşmak istiyorum diyorsa. Ve bütçesinin alabileceği en büyük armağanı size layık görüyorsa bu adam size değer veriyor demektir.
Armağan konusunu da umarım yanlış anlamadınız. Yani evinin, çocuklarının ihtiyaçlarını gördükten sonra cebinde kalan 10 liranın sizce ne kadarını size layık görüyor?
Kimilerinin bana kızdığını duyar gibiyim; Gülay hanım da armağanla bozmuş. Yok, öyle değil işte, sırtınızı koltuğa yaslayın ve düşünün, bana hak vereceksiniz.
Sevgilinin adını duyduğunuzda içiniz titriyorsa, her nefes alışınızda onun adını sayıklıyorsanız. Yanınızdan uzaklaştığında hemen özlüyorsanız. Siz onu seviyorsunuz demektir.
Veya bir başka deyişle, onu düşündükçe yüzünüze tebessüm düşüyorsa, boş düşünmek için ayırdığınız mesaide o varsa, adını her zikredişinizde gözleriniz parlıyorsa vs… sevgililer günü sizin için demektir.
Kim ne için uydurmuş olursa olsun sonuçta böyle bir gün var. Tabii ki sevgiliyi hatırlamanın ve sevdiğini söylemenin günü olmaz. Ancak sevdiğiniz böyle bir günü önemsiyorsa siz de önemseyin. Armağan kısmına gelince, kadın olsun erkek olsun isterseniz 3 yaşındaki bir çocuk kim mutlu olmaz ki hatırlanmaktan veya bir armağanın onun için alınmış olmasından?
Ben böyle düşünüyorum doğru veya yanlış. Ama bir güne sevgi günü denilmişse bir kez daha tekrarlıyorum amacı ne olursa olsun o günü diğerlerinden farklı yaşamanın yanındayım.
Sevgililer gününüz kutlu olsun... Aslında çok da duygu “moduna” giremedim memlekette o kadar yoğun gündem değişiyor ki, haberci de olsanız insan bazen takip etmekte güçlük çekiyor. O nedenle bir tarafta çene altından mı yoksa üstünden mi bağlansın veya iğneyle mi tutturulsun, başörtü tartışmaları. Diğer taraftan haber cenneti memleketimdeki sıcak haberleri takip etmekten ancak bu kadar duygu verebildim. Sürçülisan ettiysem af ola.


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 3946 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002