Sözde Ermeni soykırımı iddiasının ateşli savunucularından Baskın Oran, en çok güvendiği Fransa’dan büyük bir darbe yedi. Baskın Oran’ın Paris’te yaşayan kızı Sırma Oran, Ermeni lobicilerinin baskısı sebebiyle belediye seçimlerinde adaylıktan çekilmek zorunda kaldı.
Ermeni soykırımını sonuna kadar desteklediği yönündeki açıklamaları ve sözleri de Sırma Oran’ı kurtaramadı. Oranlar’ın da Ermenilerin de gerçek yüzleri bir kez daha ortaya çıktı
Baskın Oran’ı hepiniz tanırsınız… Geçen yılki seçimlerde DTP’nin desteğiyle bağımsız milletvekili adayı olmuş ancak seçilememişti… Baskın Oran’ın tek marifeti bu değil tabii… Sözde Ermeni soykırımı iddiasının ateşli savunucularından biriydi… 1915’te yaşananları, Ermenilere karşı ‘Kırım’ olarak nitelendiren Oran, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni meselesindeki resmi tezini “gülünç denebilecek kadar saçma” sözleriyle eleştirmesi de gözlerden kaçmadı… 2005’te Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen sözde Ermeni soykırımı toplantısına da katılan Oran, Türk yerine Türkiyelilik kavramının kullanılması konusunda da ateşli bir taraftar...
Baskın Oran Türkiye’de çok tartışılan ve Türkiye’yi azınlıklar mozaiği gibi göstermeye yeltenen meşhur “Azınlık Raporu”nu hazırlayan ekibin içinde de bulunuyordu.
Baskın Oran’ın yıllardır Paris’te yaşayan 36 yaşındaki kızı Sırma Oran, mart ayında yapılacak belediye seçimleri için, seçimlere sosyalistlerle ortak listeyle girecek olan Yeşiller Partisi’nden aday oldu… Aday oldu olmasına ama sonunu getiremedi. Çünkü Fransa'da Ermeni lobisine yakınlığıyla bilinen Villeurbanne Belediye Başkanı Jean-Paul Bret, kendileri kabul etmese de bir Türk olan Sırma Oran’ın aday olmasını hazmedemedi.
Ermeni yalancılarının en büyük savunucusu olan Bret ilk olarak, Sırma Oran’dan, Ermeni soykırımı konusundaki görüşlerini açıklamasını istedi. Oran'ın, böyle bir soykırımın olduğuna dair kuşku duymadığını söylemesine ve bu görüşünü Ermeni Cemaati temsilcisi huzurunda tekrarlamasına rağmen, bu kez Bret, Sırma Oran’ın Lyon’daki sözde Ermeni soykırımı anıtı önünde saygı duruşunda bulunmasını şart koştu. Jean Paul Bret, bu isteğinde ısrarlı olunca, Sırma Oran adaylıktan çekildi.
Ya Türkiye’de olsaydı…
Sırma Oran’ın Ermeni yalanlarını kabul ettiğini söylemesi ve sonuna kadar desteklediğini açıklaması bile Ermeni lobicilerini tatmin etmedi. İlla da sözde Ermeni soykırımı anıtı önünde saygı duruşunda bulunma şartını öne sürerek bir kez daha gerçek yüzlerini gösterdiler.
Şimdi Baskın Oran’a sormak istiyoruz. Aynı olay Türkiye’de tekrarlansa… Bir Ermeni vatandaşımıza aday olabilmesi için sözde Ermeni soykırımını yalanlaması istense… Bu Ermeni bu isteği kabul etse ve yine de adaylıktan çekilmek zorunda kalsa… Baskın Oran dünyayı ayağa kaldırmaz mıydı? İnsan hakları, hak hukuk diyerek sokaklara dökülmezler miydi?
“Hepimiz Ermeniyiz” diye sokaklara dökülenler, Paris’te de “Hepimiz Türküz” diye yürüyüş yapsanıza… Bakalım Fransa, Türkiye kadar özgür mü? Görürdünüz…
Ermenilere seçim rüşveti
Ermeni lobisi bu arada boş durmuyor. ABD’de yaklaşan başkanlık seçimleri için Ermeni lobisi, adayları sıkıştırıyor. Başkan adaylarıyla oturup pazarlık yapıyorlar ve sözde Ermeni soykırımını tanıma sözü alıyorlar.
Ermeni lobileri, Demokrat Partili başkan adayları Hillary Clinton ve Barack Obama'ya, 1915 olaylarıyla ilgili görüşlerine ilişkin bir soru-cevap metni gönderdi. Önce Obama, ondan dört gün sonra ise Clinton, bu yıl Kasım ayında ABD Başkanı seçilmeleri durumunda, Ermeni iddialarını tanıyacaklarına dair söz verdiler. Ancak Obama, Clinton’dan daha ileri gitmiş ve daha net ifadelerle sözde Ermeni yalanlarına destek vermişti. Bunun karşılığını da aldı. Ermeni lobisi, seçimlerde Obama’yı destekleme kararı aldığını açıkladı. Adaylıktan çekildiğini açıklayan Senatör John Edwards da, Ermeni yalanlarını desteklediğini açıklamıştı. Her aday Ermeni yalanlarını desteklemek için yarışıyor adeta…
İşin en garip tarafı da Ermeniler az bir nüfusa rağmen ABD’de dizginleri ellerine geçirdi. Sadece bir adaya değil, tüm adaylara ulaştılar ve kendi yalanlarına inandırdılar. Üç beş oy karşılığında kendi yalanları için destek sözü aldılar… Biz ise çok başarılı diye öve öve bitiremediğimiz dış politikamıza rağmen bir arpa boyu yol alamadık. Hiçbir adaya etki edemedik… Adayların Ermeni yalanlarını destekleyeceklerini açıklamalarına karşı bile bir tek tepki göstermedik.
Bazı çevreler, iktidara yaranmak uğruna durumu kurtarmak için olmadık bahaneler uyduruyor. “Efendim, bu seçim dönemi… Adaylar böyle sözler verir” diyorlar. “Seçim döneminde şimdiki Başkan Bush da aynı sözü vermişti ama yerine getirmedi” diye de ekliyorlar. Bunlar doğru olabilir ama başka bir doğru daha var…
Yalan da olsa, göstermelik de olsa başkan adaylarının bunu dillendirmeleri Türkiye için küçük düşürücü değil mi? Türkiye olmadık bir iftiraya kurban edilmiyor mu? Seçim dönemi ise niçin Türkiye ile ilgili hoş sözler söylenmiyor da, Ermeniler el üstünde tutuluyor? Niçin bir adaya etki edip de “Soykırım iddiası bir yalandır” diye sözle de olsa bir şey söyletemiyoruz? Türkiye’nin düşürüldüğü duruma bakın.
Kızılderililerle yakınlaşmamızı bile hazmedemediler
New York’ta İstanbul Üniversitesi Mezun Amerika Derneği (İÜMEZUSA) tarafından düzenlenen bir panelde, Türkler ile Kızılderililer arasında çok sayıda ortak bağın ve yakın ilişkinin olduğunun ortaya çıkması ve bunun ABD kamuoyunda da dikkat çekmesi, ABD’deki Ermeni lobisini kızdırdı.
Organizasyonu gerçekleştiren derneğe, elektronik posta, faks ve telefon yoluyla ulaşan çok sayıda Ermeni, paneli eleştirdi. Ermeniler, dernek yöneticilerine tepkilerini dile getirerek, ABD’de Kızılderililer ile Türkler arasındaki yakınlaşmadan duydukları rahatsızlık ve kızgınlıklarını ilettiler. Hazımsızlıklarını kin kusarak gösterdiler.
Derneğin web sitesini elektronik posta yolu ile bombardımana tutan Ermeniler, Kızılderili lobisine yaklaşmak ile sözde Ermeni soykırımı konusunda Türklerin kurtuluşunun olmadığını iddia ettiler.
Gelen elektronik mektupların bazılarında ise “Siz elit Türkler olarak eninde sonunda bunu kabul edeceksiniz ve sonra da Osmanlıyı suçlayacaksınız” gibi ifadeler de bulunuldu. Ermeniler, ABD Senatosu’ndaki Kızılderililer komitesinde yer alan senatörlere yakınlaşmanın hiçbir şeyi çözmeyeceğini de belirterek, “ABD’de kime yaklaşırsanız yaklaşın, bu yolda yaptığımız çalışmaları asla engelleyemeyeceksiniz. Soykırımı kabul edeceksiniz” tehdidinde bulundular.
Herkesin 301’i var
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri Suay Karaman; bir araştırma yaptı. Entel liberallerin ısrarla değiştirilmesini istedikleri Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi gibi yasaların Avrupa ülkelerinde olup olmadığını araştırdı. İlginç sonuçlar çıktı. Neredeyse her ülkede 301. madde gibi hükümler var. Hatta cezaları daha da ağır… İşte Suay Karaman’ın araştırması:
Gündemde en çok yer alan konu Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi. Bu madde ile ilgili birçok görüş bulunmaktadır. Öncelikle 301. maddenin içeriğine bakalım:
“Madde 301. (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.”
Madde incelendiğinde eleştirmenin serbest ama aşağılamanın yasaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak bazı kimseler eleştirmekle yetinmemekte, aşağılamak, hakaret etmek istemektedirler. Dünyadaki bütün devletler, kendi çıkarları aleyhine davranışlara ve fikirlere karşı bir ulusal duruş geliştirir, tepki koyarak kendilerini korur. Bu korumayı kaldırmak, onurunu çiğnetmeyi, aşağılanmayı peşinen kabul etmek anlamına gelir. Bize 301. maddenin kaldırılmasını dayatan ülkelerin hepsinde, ulusa hakaret yasalarla yasaklanmıştır.
Almanya’da 3 yıl hapis
Alman Ceza Kanunu'nun 90. maddesi "Devlet başkanına hakaret", 90-a maddesi "Devlete ve sembollere hakaret", 90-b maddesi "Anayasal organlara hakaret" suçlarını düzenlemektedir. 90-a maddesi şöyledir: “Her kim bir toplantıda veya yazılı neşriyatın dağıtılması suretiyle alenen Almanya Federal Cumhuriyeti'ne veya federe devletlerine veya anayasal düzenine hakaret eder veya kötü niyetle aşağılarsa veya Almanya Federal Cumhuriyeti'nin veya federe devletlerden birinin renklerini, bayrağını, armasını veya Ulusal Marşını tahkir ederse üç yıla kadar hapis veya para cezası ile cezalandırılır.”
90-b maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Her kim aleni bir toplantıda veya basın yayın yoluyla bir yasama organına, hükümete veya Federal Anayasa Mahkemesi'ne veya onun üyelerinden birine, bu sıfatından dolayı ve devletin itibarını zedeleyecek şekilde hakaret ederse, bu şeklide Federal Almanya'nın varlığına ve anayasal düzenine yönelirse, üç aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"
Alman Ceza Kanunu'nun 90, 90-a ve 90-b maddelerinin de yer aldığı "devlet aleyhine işlenen diğer suçlara" ilişkin olarak, 2004 yılında 72, 2005 yılında 84 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Avusturya Ceza Kanunu'nun 248. maddesi: "devlet ve onun sembollerini aşağılama" kenar başlığı taşımaktadır. Bu maddeyle, Avusturya Cumhuriyeti ve onu oluşturan eyaletlerin birisine kötü niyetle ve toplumun geniş bir kesimi tarafından idrak edilmesi koşuluyla hakaret edilmesi cezalandırılmaktadır.
Bundan başka Avusturya Cumhuriyeti'nin bayrağına, amblemlerine ve millî marşına hakaret, küçük düşürme ya da kötüleme eylemleri suç olarak düzenlenmiştir.
Avusturya İstatistik Kurumu'nun 2006 yılına ilişkin raporunda; 248. maddenin yer aldığı, "vatana ihanet ve devlet aleyhine işlenen suçlara" ilişkin olarak, 2003 yılında sadece 1 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Danimarka Ceza Kanunu’nun 110. maddesi: “herhangi bir milleti, devleti, bayrağı, Birleşmiş Milletleri ve Avrupa Parlamentosu’nu aşağılama” başlığı taşımaktadır. Bu madde, “Her kim bir milleti, devleti veya bayrak ya da alametlerini veya Birleşmiş Milletleri ya da Avrupa Parlamentosu'nu alenen aşağılarsa dört aya, eğer ağırlaştırıcı nedenler varsa iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Danimarka’da bu suçlardan dolayı 2005'te 57, 2006’da 73 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Fransa’da bile yasak
Fransa Basın Yasası'nın 30 ve 33. maddeleri, bizim 301. maddeye benzer içeriktedir. Fransa’da, ulusa hakaret yasalarla yasaklanmıştır. 30. madde, “Hiç kimse Fransız ulusunu, Fransız devlet kurumlarını aşağılayıcı yayın yapamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Yalnızca Fransız ulusunun değil, işgalci Fransızlarla işbirliği yapmış olan Cezayirlilerin aşağılanmasını yasaklayan bir hüküm de yürürlüktedir. Üstelik Fransa, fikir özgürlüğü adına da olsa, hiç kimseye “Ermeni soykırımı yoktur” dedirtmemektedir.
Hollanda Ceza Kanunu'nun 92 ve 93. maddelerinde "devletin güvenliğine karşı suçlar" düzenlenmiştir. 111 ve 113. maddelerinde "kraliyete karşı suçlar", 131, 132, 137 ve 138. maddelerinde ise kamu düzenine karşı suçlar düzenlenmiştir.
Bu maddeler ışığında, 111. maddede "krala hakaret etmek", 113. maddede "aşağılayıcı yazılar dağıtmak", 131. maddede "suç işlemeye tahrik", 132. maddede "tahrik edici yazılar dağıtmak", 137. maddede, "bir grup insanı aşağılamak", 137 ve 138. maddelerde "nefrete teşvik etmek" suçları düzenlenmiştir. Hollanda’da bu suçlardan dolayı 2004'te 240, 2005'te 274, 2006'da 287 dava açılmış, bu davalardan 2004'te 134, 2005'te 146, 2006'da 139 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
İngiltere’de kraliçe ve devlet aleyhinde yazı yazmak suç unsuru oluşturmaktadır. Bu suçlar için üç aydan, iki yıla kadar ceza öngörülmüştür.
İspanya Ceza Kanunu’nun 496, 504 ve 543. maddeleri “İspanya Devletine, ulusuna ve amblemlerine” hakareti suç saymaktadır. 543. madde şöyle düzenlenmiştir: “İspanya'nın, özerk bölgelerini veya simge ve amblemlerini sözle, yazıyla veya eylemle alenen aşağılayanlar veya küçük düşürenler, yedi aydan on iki aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
İsveç ipin ucunu kaçırdı
İsveç’te devlet aleyhinde, devletin temel değerlerine karşı yazı yazmak suç unsuru oluşturmaktadır. Bu suçlar için bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. İsviçre’de “Ermeni soykırımı yoktur” yasası, düşünce özgürlüğünün önünde engel oluşturmaktadır. İsviçre’nin, düşüncelerini beğenmediği Türk bilim insanı ve bir siyasi parti liderini cezalandırdığı unutulmamalıdır.
İtalyan Ceza Kanunu'nun 290. maddesi: "Cumhuriyete, anayasal kurumlara ve askerî kuvvetlere karşı hakaret, hor görme, sövme" başlığını taşımaktadır. Bu maddede açıkça cumhuriyete, yasama meclislerine, hükümete, anayasa mahkemesine veya adli düzene hakaretin cezalandırılacağı belirtilmektedir ve altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. 291. madde, "İtalyan milletine hakaret, aşağılayıcı söz, sövme" kenar başlığını taşımaktadır. Bu maddeye göre, İtalyan milletine hakaret, bir yıldan üç yıla kadar ağır hapisle cezalandırılmaktadır. 292. madde ise, "Her kim ulusal bayrağı veya devlete ait diğer bir sembolü aşağılarsa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir. İtalya istatistik kurumlarının verdiği bilgilere göre; devletin kişiliğine karşı suçlar olarak 2001'de 31, 2002'de 22, 2003'te 5, 2004'te 28 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Polonya Ceza Kanunu’nun 133. maddesi, Polonya Cumhuriyeti’ne ve ulusuna hakareti suç saymaktadır. 133. madde şöyledir: “Her kim Polonya Halkını ve Polonya Cumhuriyeti'ni alenen aşağılarsa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Polonya’da bu maddeye göre, 2004’de 54, 2005’de 55 kişi için mahkûmiyet kararı verilmiştir.
Portekiz Ceza Kanunu’nun 332. maddesi, devlete, bayrağa, ulusal marşa karşı yapılan saygısızlığı suç saymaktadır. 332. madde, “Her kim sözle, hareketle, yazıyla veya bir iletişim aracıyla Cumhuriyeti, ulusal bayrağı veya ulusal marşı, Portekiz hükümranlığının herhangi bir sembolünü veya amblemini aşağılar veya gerekli saygıyı iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
AB'nin, kendi üyelerindeki bu yasaları görmezden gelerek, yalnızca bizim yasalarımızla uğraşması nasıl açıklanabilir? 301. madde, düşünceyi ifade etmeyi değil, hakaret etmeyi suç saymaktadır.
301’i kaldırmak Sevr’i hortlatmaktır
301. madde ile ilgili tartışmaların, özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra gündeme getirilmesi de ilginçtir. Bu cinayet bahane edilerek 301. madde konusunda bir kampanya başlatılmıştır. AKP Hükümeti’nin isteği üzerine, emperyalist saldırılara karşı duruşları eğik olan ve AB fonlarından hangi amaçlarla yararlandıkları bilinen Sefil Toplum Kuruluşları ile Soros’tan para alan Sorosçu Çocukları bir araya gelerek, 301. maddeye yeni biçim vermeye hazırlanmaktadırlar. Hükümet şimdiye kadar hangi yasayı Demokratik Kitle Örgütlerine sormuştur? Petrol Yasası'nı mı? Yurtdışından Ucuz Hekim Getirme Yasası'nı mı? Sosyal Güvenlik Kurumları Yasası'nı mı? Yapılanlar bir aldatmacadır, bu emperyalizmin bir tuzağıdır ve ulusal egemenlik açısından verilen bir ödündür…
301. maddeyi kaldırmak batının Sevr özlemlerine taviz vermektir. Bunun kaldırılması demek her türlü hakarete, aşağılamaya ses çıkarmayan kimliksiz, kişiliksiz bir devlet ve toplum olmayı kabul etmek demektir. Emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını vererek başarıya ulaşan bir toplum için, bu hiçbir şekilde kabul edilemez. Laik ve demokratik Cumhuriyetimizin temel ilkelerine ABD ve AB'den yapılan emperyalist saldırıları ve onun yerli işbirlikçilerini görmezlikten gelerek, gerçekte ulusal bilinci köreltme amaçlı bir kampanyaya dönüşen "301. madde kalksın, Türklüğü ve Cumhuriyet’i aşağılamak suç olmaktan çıkarılsın" dayatmasına karşı, örgütlenerek savaşım vermeliyiz.
Ulusal egemenlikten, ulusal güvenlikten, ulusal onurdan, ulusal eğitimden, ulusal bilinçten, ulusal birlik ve bütünlükten, ulusal hak ve çıkarlardan yana siyaset yapanların örgütlenerek, ulusal güç birliği yapmalarının zamanı gelmiştir. Emperyalizmin saldırıları karşısında, ne yazık ki ülkemizde ulusal olan ne varsa tehlikededir. Tehlikenin farkına varanlar, ulusal güçlerin birleşmesi için emek harcayanlar, ülkemizi yeniden aydınlığa ulaştırmak için var güçleriyle çalışanlar, emperyalizme karşı bir kez daha başarı sağlayacaklardır.