Düşünce düzlemindeki eylem ve söylemler, her şeyi tüketim okyanusuna doğru sürüklüyor. “Tak takıştır, kes yapıştır, sök tak, yap boz, kopyala, parçala birleştir, fotokopisini çek, örnek çıkar vb.” sözcükler, günlük yaşamı yönlendiriyor. Kavramlar, kavramsızlaştırılarak yeni kavramlar denilerek piyasaya sürülüyor. Hukuk, din, ahlak, gelenek-görenek, örf ve adet, töre ve teamül alanları dilimiz de dâhil olmak üzere kavramsızlaştırıldıktan sonra pazara çıkarılıyor.
Örneğin yediğimiz simit “simit köşkünde, simit sarayında, simitlandda” tüketiliyor. Pidemiz “Pideland” ülkesine gönderilerek düşüncemizde büyük atılımlar yaptırılıyor. Bildiğimiz sözcükler, özenti ile yabancı sözcüklerle evlendiriliyor. Örneğin Türk kahvesi “Türk Cafe” de içiliyor.
Özenti bağlamındaki kaçış çizgilerinin kıvrımları, sözcüklerimizi de kıvrım kıvrım kıvrandırıyor. Yabancı özentisi yüzünden anlam üretecek sözcüklerin yanına, yabancı dil sözcükleri yamanı veriyor. Bunun adına da “ilericilik” deniliyor. Yarısı Türkçe, yarısı yabancı dillerden alınmış sözcükler, zihnimizdeki görüntülerin temelini oluşturuyor. Örneğin “Kapadokya Turizm, Eyfel Cafe, Cızburger, Macaroni Lokantası, Paris Fotoğraf Stüdyosu, Paradigma Yayınevi, Annemin Yemekleri Fast-Food, Bonus Kart, World Kart, Shish Kebap, Kebap Haus, Carrefoursa Alışveriş Merkezi vb.” yarısı Türkçe, yarısı yabancı dil, kes yapıştır tarzı tabela görüntüleri zihinlerimizi ve duyu organlarımızı esir almış gibi bir durum söz konusudur. Bütün bu olaylarda özenti türediliğinin isale tutulmuş zihinlerin neler üretebileceği, düşünce evrenine hangi malları pazarlatabileceği kolayca tahmin edilebilir.
Tüketim için eskilerin taklidinden, yabancı dillere varıncaya kadar özentinin hangi kıvrımlarla zihinleri kıvrandırdığı anlaşılabilir. Tüketim uğruna kendi tarihine seyirci kalan taklidi düşünceyi yeni ve yaratıcı düşünce zanneden “Tak takıştır, kes yapıştır vb.” tutumlara sahip olanların Türkçe düşünceyi siyaha boyadıkları da açıkça görülebilir. Taklidin karanlık dehlizlerinde ve girdaplarında ışık arayanlar, kendi düşünce yapılarına zincir vurduklarını bilmeyenlerdir.
Türkçenin dünya görüşünün aydınlığında yol alma yerine, karanlıkta ıslık çalarak yol bulmaya çalışanların zihin coğrafyaları araştırılmaya değer bir konudur. “Kes yapıştır, tak takıştır, sök tak, yap boz vb.” yöntemlerle kendi kültürünü çöplük kabul edip bu çöplüğün horozu olduğunu zannedenlerin kendilerinin kültür efendisi değil, kültür kemirgeni olduklarını anlamaları gerekmektedir. Yabancı dillerin sözcüklerini aşıranlar, çalanlar, kopyalayanların özentileriyle reklâm, ambalaj ve propagandanın kamuoyunu görsel ve işitsel olarak koşullandırması “tinsel ve bedensel” olan çevrelerimizi korumayı da zorlaştırmaktadır. Çevremizdeki eşya, nesne ve sözcüklere yeni bir düşünce kazandıracak kurgusal senaryolara aldanmayacak zikzaklı düşünce biçimlerini dışlayacak demokrasi eleği yerine adalet terazisine saygı duyacak bir düşünce ortamına ihtiyacımız vardır. Kendini beğenmeyip yabancıların dillerine bile özenti duyanların Türkçe sözcükleri yabancılara benzeterek kullanma gayretleri, onaylanacak tutumlar değildir.
Taklit ve özenti yüzünden farklı bir kültüre mensup olma şerefini taşıma arzusu, geleceğimizi de karartıcı bir tutumdur. Her şeyi her şeyle ilişkilendirerek tüketme yönteminin saltanatı belki niceliği sevindirir; ama niteliği asla. Örneğin “Sınırsız alışverişin mutluluğu” denilen mutluluk, nasıl bir mutluluktur? Satın alınan ve tüketilen bir arabanın içindeki mutluluk, mutluluğun da tüketilmesidir. Özenti bağlamındaki mutluluk sözcüğünün de “Kes yapıştır, tak yapıştır, yap boz vb.” reklâm, ambalaj ve propaganda ile tüketildiği bir ortamda, tüketemeyenlerin tüketme amacıyla suça yönelik eylemlere başvurarak suç söylemlerine katkıda bulunacakları da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin daha önce haydut, eşkıya, soyguncu, kalpazan, hırsız vb. denilen gruplara gaspçı, sahtekâr ve kapkaççı vb. biçimde yeni tipler eklenmiştir.
“Aşırma, çalma, görmeden alma, kopya etme” eylemlerinin hayatın her alanında geçerli olması, tüketerek mutlu olacağına inandırılan insanların davranışlarıdır ki, tüketimi yüceltenlerin davranışlarını da bu bağlamda sorgulamak gerekir. Hukuk, din, ahlak, gelenek ve benzerlerine ait değerler, satışa sunulmuştur; bu alanlar da pazarda müşteri bulma peşindedirler. İnançların pazarda satışa çıkarılması, evrenselcilik adına kutsanmaktadır. Özenti bağlamının içeriye veya dışarıya doğru kıvrımlarını iyi takip ederek yumaklaştığı noktayı belirlemek çok önemlidir.