Kasım 2008

Ö T E S İ

 

30.12.2024 



Aykırı Bakış

 
Dr. Yusuf Gedikli

PKK’yi tasfiye operasyonu


TSK, 16 aralık 2007 gününün ilk saatlerinde, yani gece yarısında, PKK’nin üslendiği Kandil dağı ve civarına başarılı bir hava harekâtı düzenleyerek, PKK’nin alt yapısına mühim bir darbe indirdi. Harekât daha sonra karadan ve havadan sürdürüldü, 25 aralık 2007’de Genelkurmay Başkanlığınca yapılan açıklamada 150-175 teröristin saf dışı edildiği belirtildi. Böylece PKK’nin üst yapısına da önemli bir darbe vuruldu.

Harekât takriben bir seneden beri konuşuluyor, fakat gerçekleştirilemiyor, bu durum vatandaşın sabrını taşırıyordu. Hatta doğrusunu söyleyelim, “TSK harekât yapmak istiyor, hükümet izin vermiyor” gibi bir hava da estirildi. Seçim arifesinde oluşturulan bu hava ile biraz da hükümetin seçimlerde zaafa uğratılması düşünülmüştü. Tabii ki ters tepti.
Ancak siyasi-diplomatik pilanda hükümetin izin vermesi o kadar kolay değildi. Çünkü Irak, ABD işgalindeydi; Irak hava ve kara sahasına girmek ABD’nin iznine tabiydi. Aksi bir durum ABD ile savaş anlamına gelirdi ve Türkiyeyi hem askerî, hem siyasi-diplomatik pilanda zora sokardı. Dolayısıyla hükümetin izin vermemesini anlamak kabildir.
ABD’nin tavrını da anlamak kabildir. Bilindiği gibi 1 mart 2003 tezkeresinden sonra Türkiye-ABD ilişkileri fena halde bozulmuş, Türk halk oyunda ABD karşıtı bir dalga yükselmiş, doğal olarak Türkiye Irak sürecinden dışlanmıştı. Bunun neticesinde Barzani ve Soraniler gemi azıya almış, meydanda istedikleri gibi at oynatmaya başlamışlardı.
Hal böyleyken devletin ilgili kurumları (ordu ve hükümet) için en önemli mesele ABD’nin tavrını değiştirmekti. Harekâtın yapılması bunun gerçekleştiğini, ABD desteğinin alındığını gösteriyor.
Şimdi ne oldu da durum değişti diyeceksiniz? Tabii ki bir yıl içinde çok şey değişti. Gerçi çok şey değişmesi için bir yıl da gerekmezdi. Bazen bir günde bile çok şey değişir. Heraklit’in dediği gibi “aynı suda iki kere yıkanılmaz.” Hulasa yavaş da olsa zamanla her şey değişir.

ABD’nin tavır değiştirmesinin sebepleri

En önemli sebep, her daim söylendiği gibi Türkiyenin batı için önemli bir müttefik olduğu aksiyomudur. ABD, Türkiye ile Soranileri tartınca tabii ki Türkiye ağır bastı. ABD son dört yıldır sürdürdüğü politikaya devam ettiği takdirde bundan başta kendisi olmak üzere İsrail ve batı da zarar görecekti. Üstelik hükümetin yüzde 47 oranında halk desteği var. Yani ABD politikasını sürdürdüğü takdirde Türkiye ABD’den daha fazla uzaklaşabilir, başka ülkelere ve Üçüncü Dünyaya daha çok yaklaşabilirdi.
Şu anda hükümet bazında Türk-İsrail ilişkilerinin çok bozuk olduğunu ve hükümetin Ortadoğu politikasına dahil olmak istemesinin İsraili rahatsız ettiğini hatırlatalım. 2006’da kaçırılan bir İsrail askerinin Tayyip Erdoğanın aracılığıyla serbest bırakılması, İsrailin son anda vazgeçmesiyle gerçekleşmemişti. İsrail bununla Türkiyenin pirestij kazanmasını ve Ortadoğu politikasına dahil olmamasını amaçlamıştı. Buna rağmen Türkiye Ortadoğu sürecine dahil olmuştur.
ABD’nin tavır değişmesinin ikinci önemli sebebi, Türk halk oyunun gitttikçe artan ölçüde ABD karşıtı bir akıma kapılmasıydı. Bildiğimiz gibi demokratik ülkeler “cumhur”a çok ehemmiyet atfederler. Dağlıca saldırısından sonra ABD, artık kamu oyu tusunamisi önünde duramayacağını anladı.
Ayrıca ordu ve halk oyu, bir yıldan beri böyle bir harekât için beklentiye girmişti. PKK’nin Dağlıca saldırısı bardağı taşırmış, devlet üzerinde çok ağır bir halk oyu baskısı oluşmuştu. Harekâtın yapılamaması devlete ve kurumlarına karşı bir sorgulama ve güvensizlik doğuruyordu. Dolayısıyla ABD’nin tavır değiştirmesini sadece devlet kurumlarının çalışmalarına bağlamamak lazım. Kamu oyu baskısı da çok önemli oldu.
Özetle ABD’nin Türkiyenin sıtratejik önemi, kamu oyu tepkisi ve harekât beklentisi ABD’nin tavrının değişmesinin başlıca sebepleridir.

Harekâtın sonuçları

PKK alt yapı, üst yapı, pisikolojik, puropaganda ve inisiyatif yönünden şu ana dek görülmedik derecede büyük bir darbe yedi. Bundan önceki ameliyeler bu sonuncusunun yanında bir hiçtir. Aslında bu fırsatı değerlendirmemiz gerekir. Eğer terörü önlemek için iktisadi, ictimai ve sair tedbirler alınırsa, PKK’nin belini doğrultması çok zorlaşır.
Harekâtın başka sonuçları da oldu. Yerli ve yabancı basının dediği gibi ABD’nin desteğiyle Türk-ABD ilişkilerinde düzelme başladı. Sadece ABD desteği alınmadı, Rusya ve Suriye gibi ülkelerin de desteğinin alındığı görüldü. Gerçekten de harekât askerî başarısının yanında (gece yarısında yapılması çok isabetli ve PKK için beklenmedikti), diplomatik-siyasi bakımdan da pek başarılıydı. AB’nin gösterdiği zayıf tepki de usuldendi. Ama dediğimiz gibi olayın esas kahramanlarından biri Türk milletiydi.
Neticede çok konuşan Barzaninin burnu sürtüldü ve geriledi. Kerkükte nüfus sayımının ve referandumun ertelenmesi en mühim sonuçlardan biri oldu. Sayın Büyükanıtın dediği “bizsiz hesap olmaz” sözü (18 aralık 2007) harekâtın sonuçlarını gayet güzel izah etti. Bu sözün ifade ettiği gibi Türkiye yaklaşık dört yıldan beri hariçten seyrettiği Irak sürecine dahil oldu. Artık bundan sonra yapılacak olan Kerkükün Soranilerin eline geçmesine mani olmaktır (Daha önce bir kaç kere yazdığımız gibi terminolojiyi değiştirmemiz gerekir. Kürt yerine Zaza, Kırmanç, Sorani terimlerini kullanmalıyız).
Ancak Türkiyenin silah ve istihbarat, kısaca askerî sanayi ve teknoloji mevzusunda ilerlemeler yapması gerektiği de anlaşıldı.

Kaddafi ve Türkiye

Libya lideri Muammer Kaddafi, 10-11 Aralık 2007’de Fıransayı ziyaret etti. Çadırını Parisin merkezine kurdu ve basının baş köşesine oturdu. Fıransa cumhurbaşkanı Sarkozy, Kaddafi ile 10 milyar yuroluk çeşitli anlaşmalar imzaladı.
Kaddafi, Türkiye ile ilgili demeçleri ile de bir çok kez Türk basınının da gündeminde yer almıştı. En son Türkiyenin AB ile cebelleşmesi esnasında bir beyanatla yine Türk basınının manşetlerine çıktı.
Son yirmi yıldaki Türkiye aleyhtarı beyanları ile milliyetçi camianın da tepkisini çeken Kaddafi ve Libya hakkında bilinenler “hiç mesabesinde” olduğu için kamu oyunu aydınlatmayı gerekli gördük.
Kaddafi; Castro, Chavez, Ahmedinejadla birlikte şüphesiz dünyanın en ilginç ve sıra dışı şahsiyetlerinden biridir (Arapça telaffuzu Kazzafidir, biz batı imlasını kabul etmişiz).
Osmanlının bir parçası olan Libya (Tırablusgarb), 1911’de İtalyanlar tarafından işgal edilince başta Enver Bey ve Mustafa Kemal olmakla Türk subayları, yerli Sunusi tarikatinin yardımıyla İtalyanlara karşı başarılı bir savunma yapmışlardı. Buna rağmen Libya 1912’de elimizden çıkmıştı. 1914’teki Cihan savaşında Enver Paşanın kardeşi Nuri Paşa, daha sonra Şehzade Ömer Faruk Efendi, yerli kuvvetlerin başında İtalyanlara kök söktürmüşlerdi.
Galipler safındaki İtalya, 1914’ten 1951’e kadar Libyayı sömürdü, ama belki daha çok kendisi sömürüldü. Zira on binlerce İtalyan genci kumlara gömüldü. Bu esnada İtalyanlara karşı savaşan Libya halkının kurduğu partilerden biri, ülke bağımsız olduğunda Türkiyeye katılmayı hedeflemişti. Libya nihayet 1951’de bağımsız bir kırallık oldu. Ülkenin ilk başbakanı bir Türktü (Tarihçi Orhan Koloğlunun babası).
Ta Osmanlı devrinden başlayarak Arap halkları arasında Türkiyeye en sadık ve en samimi, en güzel hislerle bağlı halk, Libya halkıydı. Afrika yahut Mağrib Arapları, Asya Araplarına göre Türklere daha dosttur. Yakında çıkacak bir kitabımızda Birinci Dünya savaşı yıllarında Tırablusgarbda görev yapan bir Türk teğmeninin (sonradan general oldu) kaleme aldığı hatıralardan, Tırablusgarb halkının ne kadar “Türk sever” olduğunu okuyacaksınız.

Kaddafi’nin Libyası

Teğmen Muammer Kaddafi 1 Eylül 1969 günü yaptığı bir darbeyle idareyi devraldı (Kaddafi 1942 doğumludur). Albaylığa terfi etti. Darbe sırasında Libya kıralı İdris Sunusi, tatilini Bursada, yanılmıyorsak Çelik Palas otelinde geçiriyordu.
Çoklarının sandığı gibi Kaddafi askerî eğitimini Türkiyede almamıştır. Bu hususta Türk Genelkurmayının açıklaması vardır. Şayet Kaddafi eğitimini Türkiyede alsaydı, aşağıda sayacağımız Türkiyeyle ilgili müsbet politikaları muhtemelen hiç uygulamayacaktı. Çünkü Türkiye hakkında daha fazla bilgi sahibi olacaktı (Tersten düşündüğümüzde tahsilini Türkiyede alsaydı dünya görüşü farklı olacaktı ve belki Türkiyeyle yine iyi ilişkiler kuracaktı).
Kaddafi yönetimi doğal olarak anti Amerikancıydı. Amerikan üslerini kapatıldı. Petrol millileştirildi. İtalyan, İngiliz ve Yahudi azınlık kovuldu.
Arap birliği hedefi güdüldü. Mısırla, Fasla, Tunusla yapılan birleşme teşebbüsleri ve anlaşmaları başarısız oldu.
Kaddafi “üçüncü yol” adıyla yeni bir doktirin ilan etti. Dünyada bir çok taraftar kazandı. Sosyalizmle İslamiyeti bağdaştırmaya çalıştı.
İRA’dan Korsikaya, Basktan Morodaki Müslümanlara kadar anti emperyalist bütün kurtuluş hareketleriyle alakalandı. Onlara silah ve para yardımı yaptı. Ugandada Müslüman İdi Amini iktidara getirdi. Mali yardım yaparak bir çok Afrika devletinin İsraille olan diplomatik ilişkilerini kestirdi.
1980’lerde Çada saldırdı. Fransa asker göndermeseydi, Çadın madence zengin bölgesini alacak, ülkeyi parçalayacak, kalan yarım Çad devletini de vasali yapacaktı. Fransanın müdahalesi pilanlarını bozdu.
Afrikanın en kuvvetli istihbarat teşkilatını kurdu. Dünyada etkin ve saygın bir yer edindi.
Terörist hareketlere de bulaştı. 1980’lerin ortasında bir Amerikan ve bir Fransız yolcu uçağını düşürdü. İlki İskoçyada, öteki Çadda düşürüldü. Almanyada bir diskotekte bomba patlattı. Artık çok olan Libya, Amerikan hava saldırısına uğradı. Ambargo tatbik edildi, dünyadan yalıtıldı. Takriben yirmi yıl süren ambargodan yıldı. 2004’te, giriştiği terörist saldırılarda ölenlere tazminat ödedi ve yalıtılmışlıktan kurtuldu. İngiltereye 200 milyon dolarlık doğal gaz ihalesi verdi. Blair elleri dizlerinde Kaddafinin önünde süt dökmüş kedi gibi oturdu. Keza Şöreder de aynı şekilde. Ancak bizimkiler aynı durumda olsaydı, ateşli ve Arap düşmanı basınımız, hemen ver yansına başlardı (Bunu Erbakanın ziyareti esnasında göstermişti).
2005’te Brüksele gittiğinde hava alanında karşılandı. Büyük itibar gördü.
Bazı durumlarda başarısız olmasının sebeplerinden biri nüfusunun az olmasıydı (Yüz ölçümü 1.760 bin kilometre kare, nüfusu 4 milyon civarındadır). Bu durum nüfusun ne kadar önemli olduğunu gösteren tipik bir örnektir.

Kaddafi ve Türkiye

Kaddafinin tatbik ettiği önemli politikalardan biri de Türkiyeyle ilişkilerini sıkılaştırmak, geliştirmek idi. Libyadaki mütayitlik hizmetlerini Türklere verdi. 1974’teki Kıbrıs harekâtında elindeki Amerikan silahlarını ve uçak benzinini Türkiyeye tahsis etti (Zira Mersindeki ATAŞ rafinerisi Kıbrıs harekâtı üzerine faaliyetini tatil etmişti). Kaddafinin Türkiyeye verdiği silahları taşırken çekilen resimleri matbuatta yer aldı. 1975’te ABD Kongresinin Türkiyeye silah ambargosu koyması üzerine savaş uçaklarını bir defa daha Türkiyenin hizmetine arzetti.
1970’lerde Libya başbakanı olan Abdüsselam Callud, Ecevitin akrabasıydı. Libya Türkiyeyle ilişkilerini her yönden geliştirmek istiyordu. Kaddafi, 1970’lerin ikinci yarısında Bulgaristanda isimleri değiştirilen Pomak Türklerinin hakkını Türkiyeden önce sormuş, Batı Tırakya Türkleriyle de ilgilenmişti.
Tabii ki Kaddafi, Türkiyeyi Osmanlının Türkiyesi sanıyordu. Türkiyenin gönüllü olarak batıcı bir devlet olmayı seçtiğini bilemezdi? İtalyanlara direniş hareketleri esnasında Türklerin kahramanlıklarını dinleyerek ve okuyarak büyümüştü.
Libyalılar nihayet yapmak istedikleri anlaşmalarda geçen İslam kelimesine sürekli itiraz eden Türkiyenin tutumuna intikal ettiler. Mevcut Türkiyenin hayallerindeki Türkiye olmadığını anladılar. O zaman, yani 1980’lerin başından sonra Türklerden ve Türkiyeden uzaklaştılar. Bu, Türkiyenin de canına minnetti. Zira tahmin edilebileceği gibi Libya ile olan ilişkiler, Türkiyeyi Anglo-Sakson ve Yahudiler önünde ezik bırakıyordu (Ergun Gözenin Dışişleri Kavgamız isimli eserinde Libya ile olan ilişki ve anlaşmaları okuyabilirsiniz).
Sonunda Kaddafi Türkiyeye karşı tavır aldı. Türkiye de bundan pek memnun kaldı. Batı karşısında eziklikten kurtuldu. Basın Arap düşmanlığını vurgulama imkânını buldu (Ama İngiltere, Fıransa, Almanya milyar yuroluk purojeleri kaptılar. Türkiye de İMF’den su alıp taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışıyor).
Şimdi eğri oturup doğru düşünerek siz karar verin…


ufuk@ufukotesi.com

Bu yazı toplam 4650 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002