Kemalettin Bey Kudüs’te çalışırken Cumhuriyet’in başkentine davet edilmiş. 1925 yılında rakibi durumundaki Mimar Vedat Bey’in temel seviyesinde bırakıp gittiği Ankara Palas inşaatını bitirmiş ve Erken Cumhuriyet’in şimdi bazıları yıkılmış olan Türk Neo-kılasik üslubundaki binalarının purojelerini yapmış. Bu arada tekrar Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün sermimarı olarak görevlendirilmiş.
Mimar Kemalettin Bey ölümünün 80. yılında Gazi Üniversitesi’nde 7-8 Aralık tarihinde sempozyum ve sergiyle anıldı. Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin çizgilerini taşıyan Neo-Kılasik tür mimari üslubunun önde gelen ismi Kemalettin Bey 1870 yılında İstanbul /Acıbadem’de doğmuştu. Bir Bahriye miralayının oğluydu. Zamanının seçkin okulu Numuneyi Terakki mektebinden sonra Hendeseyi Mülkiye’yi yani Mühendis Mektebi’ni bitirmişti. Bugünkü Teknik Üniversite’nin atasını. Mezun olduğu okulda hocası Alman Jasmund’un yardımcısı olarak işe başlamıştı. Mimarlıktan başka hüsnü hat ve demir işçiliği dersleri veriyor, eski eser restorasyonlarıyla da ilgileniyor ve makaleler yazıyordu. Eserleri arasında Neo-kılasik Türk üslubundan başka Eklektik, Ampir, Ar-nuvo tarzda eserler verdiğini de sergide gördük. Şimdi Çamlıca Kız Lisesi olan Ratip Paşa köşkü bunlardan biri. İttihat ve Terakki başa geçince vakıflar sermimarı görevine getirilmişti. Evkaf Nazırı Ürgüplü Hayri vakıf gelirlerini arttırmak üzere hızlı bir imar faaliyeti başlatmış. Bu aynı zamanda bir dönüşüm faaliyeti (Ürgüplü’nün rant faaliyeti olduğu da ima edildi). Kemalettin Bey bu fasıldan İstanbul’da altı adet vakıf hanı inşa etmişti. En bilinen eserlerinden biri Edirne Karaağaç tiren istasyonu ve diğeri şimdi restore edilen Yenikapı Mevlevihanesi. İttihatçılar iktidardan düşünce Kemalettin Beyin de işine son verilmiş. 1919’da Kudüs Müftüsü tarafından davet edilmiş. Mescidi Aksa ve Kubbetüs Sahra restorasyonlarını yapmış. O kadar başarılı olmuş ki İngiliz Kıraliyet Mimarlar Birliği tarafından mükafatlandırılmış.
Kemalettin Bey Kudüs’te çalışırken Cumhuriyet’in başkentine davet edilmiş. 1925 yılında rakibi durumundaki Mimar Vedat Bey’in temel seviyesinde bırakıp gittiği Ankara Palas inşaatını bitirmiş ve Erken Cumhuriyet’in şimdi bazıları yıkılmış olan Türk Neo-kılasik üslubundaki binalarının purojelerini yapmış. Bu arada tekrar Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün sermimarı olarak görevlendirilmiş. Şimdi Gazi Üniversitesi’nin rektörlük binasını inşa ederken o sırada Ankara’ya sökün etmeye başlamış Orta Avrupalı mimarlardan Ernest Egli ile ihtilafa düşmüş. Egli mimarımızı küçümsemeye kalkışmış, Purof. Afife Batur’un ifadesiyle Egli, Kemalettin Bey’in seviyesine çıkamamış bir mimarmış. Ayrıca temsilcisi olduğu üslub geleneksel görünse de Kemalettin Bey 4. vakıf hanını inşa ederken ilk defa çelik konstrüksiyonu uyguladığı gibi Ankara’ya da betonarme tekniğini getirmiş.
Mimar Kemalettin Bey, tatsızlıklar üzerine 1927’de bir gece Ankara Palas’ta beyin kanamasından vefat etmiş, özel bir törenle cenazesi İstanbul’a gönderilmiş. Ailesi tarafından vasiyeti hilafına, çok sevdiği Mimar Sinan’ın yanına değil, Karacaahmet’e defnedilmiş. Karacaahmet’ten yol geçirilince de kemikleri Beyazıt camisinin haziresine nakledilmiş ve orada mezar kaybolmuş. Bu Türkiye’de pek alışılmış bir öyküdür. Aradan uzun yıllar geçmiş, onun için bu sempozyumu düzenleyen Mimarlar Odası arayıp tarayıp merhumun mezarını bulmuş, ölüm yıldönümü olan 12 Temmuz 2007 de bir anıt taşla mezarı yenilemiş. Öldüğünde henüz bebek olan oğlu İlhan Mimaroğlu “babamın nihayet bir dikili taşı oldu” diyerek teşekkür etmiş. Bugün E.Egli’yi kim biliyor da hatırlıyor, ama Kemalettin Bey meslektaşları tarafından sergiler ve sempozyumla anılıyor, anıt mezarı yaptırılıyor.
Kemalettin Bey ölünce Erken Cumhuriyet’in mimarisi Almanca konuşan bu Orta Avrupalı hans (!)ların (pardon mimar diyecektim) eline geçmiş. Kemalettin Bey ekolünden Birinci Milli’ci, onun yetiştirdiği ve Hassa Mimarları Ocağı’nı diriltmeye niyetlediği diğer mimarlar da dışlanmış. Bunlar nicedir artık yazılıyor. Gelenlerin vasat mimarlar oldukları, yenilik getirmedikleri, ancak hoca olarak çalıştırılabilecekken ihaleler alarak Türk meslektaşlarına saygısızlık ettikleri, Falih Rıfkı Bey tarafından kollandıkları, açılan yarışmalara Türk mimarların davet bile edilmediklerini arşivleri didikleyen gençler yazıyor. Onların bıraktığı sevimsiz yapılara SHP’li Ankara Belediyesi “Ulusal mimarlık” eseridir diye pilaka çakmıştı, “Viyana Kübizmi”nin Ankara’daki yansımalarına yani. Kusura bakmasınlar ama hepsi de Nazizmi hatırlatıyor. Bazıları da yaptıkları acayip heykellerle, Güven Anıtı ve Afyon Zafer Anıtı gibi kendi bilinçaltlarındaki “ bizi” ifade ettiler. Bizimle alay mı ettiler nedir anlayamadık! Bu “ecnebi daima daha iyi bilir” mantığıdır. Her zaman ecnebi bilemez, biz de biliriz diyebildiğimiz zaman bu yanlışlardan kurtulacağız.
“Mimar Kemalettin ve Çağı” sempozyumunu düzenleyen başta Mimarlar Odası başkanı Bülend Yavuz, akıcı ve anlaşılır bir Türkçeyle yaptığı açılış konuşmasıyla, Mimar Kemalettin Bey salonunu tahsis eden Rektör Kadri Yamaç, İTÜ’den Afife Batur, ODTÜ’den Ali Cengizkan, İlhan Tekeli, genç Mimarlık Tarihi araştırmacıları, yalnız Kemalettin Bey hakkında değil, onun yetiştiği devir, öncesi, Osmanlıda yenileşme çabaları, siyasi ve sosyal tarih üzerine çok güzel bilgiler verdiler. Ama onun Cumhuriyet öncesinde yazdığı “Fenni Mimari” adlı kitabını bahane ederek çatanlar, ‘sevmek zorunda mıyız?’ diyenler de oldu. Hatta 4. vakıf hanını I. Abdülhamit Külliyesi üzerine, 3. vakıf hanını Beyoğlu’ndaki Kuloğlu camisi yerine inşa etmesini anma purogramında çok emeği geçen Afife hanım bile üzülerek eleştirdi. Korumacılık fikrinin değil bizde, dünyada bile çok geç geliştiğini söyleyerek buna itiraz edenler de oldu.1971’de birileri de onun Ankara’da inşa ettiği güzel Belvü Palas’ı yıkıp yerine merkez bankası ek binasını kondurmuş. Bugün bana, yarın sana hesabı. Ama yine de Mimarlar Odası başkanı Bülend Yavuz’un ifadesiyle “Kemalettin Bey tarihe mal olmuş bir kişi olarak anılmayı hak ediyor.” Mimarlar Odası bir zamanlar Ahmet Haşim tarafından İttihatçılarla özdeşleştirilerek “Mürteci Mimari” olarak hicvedilen I. Milli’nin önde gelen mimarını anmakla tebriki hak etmiştir. İnşallah onun Fenni Mimari adlı kitabını da yeniden bastırırlar.
Kemalettin Bey ve eserleri sergisinin 24 Aralıkta İstanbul’da Taksim Galerisi’nde açılacağını ve daha sonra Türkiye’yi dolaşacağını okuyucularımıza duyuralım.