Gül ağacı dayanıklıdır. Uzun yıllar yaşar. Önüne gelene eğilir ama her güzelin bir kusuru vardır. Ha bir de dikenleri vardır. Olsun. Gül’ün hünerleri saymakla bitmez. Bir kere güzel kokar. Sonra gülden iyi yağ çıkar. Hastalıklara şifadır. Olmadı gülsuyu yaparsın. Çağımızda gülsuyu diye sirkeye benzer birşeyler satıyorlar ama biz iyi gülsuyunu da biliriz.Gül ağacının odunu da değerlidir. Gül Bahçesi yaparsan çoluğun çocuğun hatta torunun bile faydalanır.
Biz tarihi severiz, herhalde çiçekleri de seviyoruz ki; tarihimizdeki dönemleri anlatmak için çiçek isimlerini seçeriz.
Lale Devri, Papatya Devri hemen aklımıza geliverir.
Lale devrini kitaplardan okuduğumuz kadarıyla biliyoruz. Batılılaşma macerasının başladığı dönemdir. Osmanlı zenginlerinin bir tek lale soğanı için servet ödediğini, bahçelerde düzenlenen gece eğlencelerinde mum dikili kaplumbağaların dolaştığını, İstanbul’un köşklerle, saray yavrularıyla doldurulduğunu, müsrifliğin ayyuka çıktığını hep kitaplardan öğrendik.
Halkımız ardını düşünmeden harcama yapanlara “Lale devrini yaşıyor” der. Lale devri adaletsizliğin ve boş vermişliğin simgesidir.
Lale Devri, bir hamam tellağının önderliğinde sona ermiştir.
Benim yaşımda olanların, yaşananları ve olayları gözleriyle gördüğü, bir de Papatya Devri vardır.
Papatya Devri de Lale Devri’ne benzer. Bu devirde de bazı insanlar ardını düşünmeden yaşadılar. Har vurup harman savurdular. Görgüsüzlük papatya devrinde de moda olmuştu. Bir insan ne kadar görgüsüz ne kadar arsızsa o kadar el üstünde tutuluyordu.
Tombul ve aşırı boyalı kadınlar, cartlak renklerle dikilen elbiseler içinde birbirlerine hava atıyorlardı. “Papatyalar” deniyordu bunlara. 5 yıldızlı otellerin havuzbaşlarında verdikleri partilerde gece bile güneş gözlüğü takan bu görgüsüz takımı birbirlerine pırlantalarını, elmaslarını gösteriyorlardı.
Papatya devrinin sonunu “Davulu delen jaguar”, “Rüşvetin belgesi mi olur lan!?” falan getirdi.
Tarihimizde Lale Devri ve Papatya Devri olunca, ben içimde hep bir eksiklik hissettim.
Bu lale ile papatya denen çiçeklerin ömrü çok kısadır. Bir işe de yaramazlar. Lalenin kokusu bile yoktur. Şimdilerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi milyonlarca dolara her tarafa lale ektiriyor ama nankör lale bir ay bile dayanmıyor.
Bence tarihimizde çiçeklerin ismini vereceğimiz bir devir daha yaparsak, şöyle daha dayanıklı bir çiçek seçelim.
Mesela, mesela... Ne olabilir? Hah! Buldum.
Mesela “Gül Devri” olabilir.
Gül ağacı dayanıklıdır. Uzun yıllar yaşar. Önüne gelene eğilir ama her güzelin bir kusuru vardır. Ha bir de dikenleri vardır. Olsun. Gül’ün hünerleri saymakla bitmez.
Bir kere güzel kokar. Sonra gülden iyi yağ çıkar. Hastalıklara şifadır. Olmadı gülsuyu yaparsın. Çağımızda gülsuyu diye sirkeye benzer birşeyler satıyorlar ama biz iyi gülsuyunu da biliriz.
Gül ağacının odunu da değerlidir. Gül Bahçesi yaparsan çoluğun çocuğun hatta torunun bile faydalanır.
Bizim halkımız iyilikten anlamaz. Bak biz Gül’ün ne kadar faydalarını saydık, halkımız ise gülün o kadar güzelliğini görmez “diken”ini görürler. Onlara söyleyeceğimiz “Gülü seven dikenine katlanır”.
Hepinizin Kurban bayramını kutluyorum.