Milletimiz üç yüz senedir hep aynı gülü kokluyor. Bu gülün adı “ayartıcılık gülü”. Bu gül, her renkte açabildiği gibi bütün kokulara da sahip bir güldür. Milletimize nefret, kin ve intikam duyguları besleyenler, bu gülün bahçıvanlarıdır. Bu gülün bir başka özelliği de koklayanları birbirinden uzaklaştırıp aralarını açıp düşman olarak göstermektir.
Ayartıcılık gülleri koklayanlar kimlik, kişilik, benlik ve bilinçlerini yanlış kopyaladıklarının farkına varmazlar. Sözcükleri yanlış anlar ve bağlamlarından ayırarak anlamlı bütünlükler oluşturmadan kullanırlar. Akılları da kavramları geliştirici, dönüştürücü, değiştirici akıl olma niteliğini kaybeder. Sözcüklerinde olay ve olguları anlamlı görme yeteneklerinin felç olduğu görülebilir. Düşüncelerinde çözümleyicilik, bütünleştiricilik, genişleticilik, çözündürmecilik niteliklerine bağlı akılları ortadan kalkmış gibidir. Şüphelerinde bile ikirciklilik sırıtır.
Üç yüz senedir ayartıcılık güllerindeki büyüleyici güzelliklere tutkunluk, milletimizin direniş yaşantılarını ortadan kaldırmıştır. Bireysel, ulusal direniş için gerekli olan her türlü güç, bu gülleri koklar koklamaz peltekleşmektedir. Örneğin ayartıcılık gülü modern der, herkes modern olmaya kalkar. Post modern der, post modern olmaya yönelir. Meta modern der, meta modern olur. Hatta bu sözcüklere sihirli bir anlam da yükler. Ayartıldığının bir türlü farkına varamaz. Ayartıcılık gülü, milliyetçilik der, peşinden post milliyetçilik, meta milliyetçilik diyerek kokusunun sonuçlarını uzaktan seyreder. Hümanizma der, sonra post hümanizma ve meta hümanizma kavramlarını ortaya atar; yine kendini akıllı zannedenlerin çıkardığı gürültüleri, yaptıkları saçma tartışmaları alaycı bir gülümsemeyle temaşa eder.
Millet kendi ülküsü diye koştuğu ülkünün sahte bir ülkü olduğunu, bu güller yüzünden bir türlü fark edemez. Bütün öğretim kurumlarında kitle iletişim araçlarında mevcut bilgi kirliliğini de kavrayacak sezgiden yoksun bırakılır. Oysa bu bilgiler ayartıcılık güllerine konan sinekler tarafından kirletilmiş bilgilerdir. Gerçekliği yanılgı, yanılgıyı gerçeklik zanneden bir akıl, kendi otoritesine esir olmuş bir akıldır. Örneğin öğretim programlarında yapısalcı yaklaşıma göre bir düzenleme söz konusudur. Bu yapısalcılık değişmez bir yapısalcılık mıdır? Bilimin sona erdiğini düşünen aldatıcı bir yapısalcılık mıdır; yani nihai bir gerçeklik midir? Bu belli değildir. Bu durumda post yapısalcı, meta yapısalcı ideolojileri üreten ayartıcılık gülünü yetiştiren bahçıvanlar mutluluktan uçmaktadır. Yine kendini açık kimliğe sahip görerek, kendi dışındakileri kapalı kimlik sayarak onların burnuna ayartıcılık güllerini koklatan bu bahçıvanlar, kendilerini uygarlaştırıcı, medenileştirici, yola getirici niteliklerle tanımlayarak kendilerinden menkul sıfatlar da yüklemektedirler. Bu bahçıvanların dünya görüşlerinde birinci sırada dünyaya haciz koyma anlayışı olduğu da bir gerçektir.
Dünyayı etniklik kulağını tutarak dinleyenler, etniklik gözüyle görenler, kokuları etniklik süzgecinden geçirerek koklayanlar, etniklik diliyle dünyadan tat almaya çalışanlar, dokundukları her şeyde etniklik arayanlar, bu ayartıcı gül bahçelerinde yatıp kalktıklarını fark edemeyenlerdir. Dolayısıyla bu kişiler kendi kendilerine ayrımcılık türküleri söylemeye de bayılırlar. Her türlü uzlaşmacı tutum ve davranışlara karşı nefret, kin ve düşmanca yaklaşmayı marifet sayarlar. Milletin vicdanındaki sese kulak verme yerine, çok kültürlülük diyerek hizipleşme yöntemini tercih ederler. Yüzyılımızdaki etnik sömürgecilik yönteminin etkisi altında kaldıklarını çok kültürlülük gürültüsüyle bastırmaya çalışırlar. Gerçek demokrasi yerine siyasi demokrasi nutukları atarak belge gösterme zahmetine de katlanmazlar. Milletin devletini bir “hizip devleti” sayıp etniklik güzellemeleri düzmeyle vakit geçirirler. Yerel yönetim siyasetinin küçük havuzunda yüzen balıklar gibi olduklarını bir türlü kavrayamazlar. Daha geniş kültürel haklar ve demokrasi bahanesiyle çok kültürlülük uydurmacılığının arkasına saklanıp kimlik ve farklılıklar üzerinden yanlış politika yaptıklarını anlayamazlar; anlayamadıklarından çocuklar gibi küçük çıkarlara önem verirler. Kendilerine ayartıcı gül koklatan bahçıvanların yalanlarına kanıp bu bahçıvanların kandırdıkları insanların kafalarında daha sonra bombalar patlattıklarının, o insanlara “kötü insan” kimliği dağıtarak yok ettiklerini de kavrayacak sezgileri yoktur.
Algılamanın, düşünmenin, hissetmenin inanma demek olmadığını; oysa ayartıcı gül bahçesindeki bahçıvanların bunları özdeş saydıklarını bir anlayabilseler! Bu bahçıvanlar milletin yekvücut olarak gelişmesini budama ve kökünden kazımayı en son amaçları olarak görmektedirler. Ayartıcı güllerin kokusu milletin kendi olma, kendi var oluş gerçekliğine güvenme, kendi özünü ve manevi gücünün bilincine varma niteliklerini de köreltmektedirler. Bu yüzden ayartıcı gül yetiştiren bahçıvanların eylem hatlarını izlemek, bulundukları yeri, zamanı, durumu, nitelikleri ve sorunları doğru kavrayıp buna göre önlem almak gerekmektedir. Ulusal aklımızı bileyici, güçlü tutkuları besleyici işaret, simge ve imgeleri iyi belirleyip akıllıca bir siyaset izlemek herkesin görevidir. Hizipçiliğin ağız dalaşlarını seyreden ayartıcı gül koklatıcı bahçıvanların oyunlarına da gelinmemelidir.