Son yıllarda hem bir şeyleri kindar bir şekilde dava edinen, hem de ele aldığı konuları “piç” eden zihniyeti, mensubiyeti, yapmaya çalıştıkları kamuoyunca bilinmeyen birçok yönetmen, milletimizin aklını, şuurunu, hafızasını iğfal etmeye çalışmaktadır. İnsanlar ve olaylardan sıyrılıp fikirlerle ilgilenmeye çalıştığımız halde, beyninin kıvrımlarındaki mikropları, ele aldığı her konuyu alet ederek bulaştırmaya çalışan bu zihniyeti takdirlerinize sunmak istiyorum.
Gazeteci milletinin bildiği bir konudur; Herhangi bir konuyu dilinize dolar, haber ve yazılarınızda gece gündüz o konuyu dava edinir, izini sürersiniz. Meslektaş dayanışması sizi destekler. Hele hele patronlarınızın bir menfaati de varsa ele aldığınız konu manşetlere, radyo ve televizyonlarda ana haber bültenlerine taşınır ve çözümü konusunda büyük mesafeler kat edilir. Dava tutmak, dava gütmek önemli bir kavramdır ve suçsuzu suçlu yapar, adamı ipe bile götürürsünüz. Niyet iyi ise, ele alınan konuda hayırlara vesile olmuş, kötü ise yayın organınızı kötü emellerinize alet etmiş olursunuz. Buna bir örnek vermek gerekirse, Haluk Kırcı ve Ünal Osmanağaoğlu’nun adının karıştığı Bahçelievler olayındaki şartlanmış, at gözlüklü Marksist gazeteci dayanışmasını zikredebiliriz.
Sinema ve televizyonla ilgili olarak da çok önemli bir argo tabir vardır, o da “piç etme” kavramıdır. Yetenekli, yeteneksiz yönetmen ve yapımcıların, bilerek, isteyerek veya bilmeden, bir konuyu, çok eksik, yanlış ve yetersiz bilgiler ve uzmanlarla, kötü sunucu ve oyuncularla ele almaları ve o konuyu, ele alınmış, çok kötü bir şekilde işlenmiş bir konu haline getirerek “piç” etmeleridir. Mesela siz çok kötü bir Karagöz filmi yaparsınız. Tarihi atmosfer ve kahramanlarla hiç ilgilisi olmayan bir soytarılık sergilersiniz. Sizden sonra bu konuya yaklaşanlar, sizin yaptığınız tahribatı kaldırmayı göze alamaz. Alsa bile imkân bulamaz. Size o konu işlendi, başka bir konuyu işle derler. İstanbul’un Fethi, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı... Dede Korkut böyle konulardandır.
Yukarda sözünü ettiğim dava gütmek ve “piç” etmek kavramlarıyla anlatılanlardan daha tehlikeli bir durum daha vardır. O da, kötü niyetle dava güden ve çok önemli konuları “piç” eden yaklaşımların aynı kafada toplanmasıdır.
Son yıllarda hem bir şeyleri kindar bir şekilde dava edinen, hem de ele aldığı konuları “piç” eden zihniyeti, mensubiyeti, yapmaya çalıştıkları kamuoyunca bilinmeyen birçok yönetmen, milletimizin aklını, şuurunu, hafızasını iğfal etmeye çalışmaktadır. İnsanlar ve olaylardan sıyrılıp fikirlerle ilgilenmeye çalıştığımız halde, beyninin kıvrımlarındaki mikropları, ele aldığı her konuyu alet ederek bulaştırmaya çalışan bu zihniyeti takdirlerinize sunmak istiyorum.
Yaptığı filmlere, dizilere baktığınız zaman Türk Sineması yerine azınlık sinemasını görebilirsiniz. Türk karakterler aşağılık, sefil, görgüsüz, kaba, her işinde mutlaka köşe başında yer alan azınlıklar ise medeni, görgülü, insan, adam gibi adamdır. Oyun dizi ve filmlerinde azınlıkların dilleri çok kolay öğrenilecek şekilde sunulmakta, bu manada bir okul görevi icra etmektedir! Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti aciz, beceriksiz, yıkılası bir devlet olarak gösterilirken, yabancı devlet ve milletler allanıp pullanarak sunulmaktadır. Karayağız Türk delikanlıları güzel Türk kızları ne hikmetse azınlıklara aşık olmakta, hayranlıkla onların etraflarında dolanmaktadır. Her yaptığı işte, mutlaka güzel kıyafetler ecnebilerin kıyafetleridir ve genç kızlar o kıyafetlere sahip olmanın, diktirmenin, giymenin yollarını ararlar. Türk kültürü adına verilen ne varsa, azınlıklara yakınlığı olan kahramanlar üstünden zorlamayla verilen unsurlardır. Azınlıkların hakim olduğu bu sinemanın hedefi Türk kültürüne, geleneklerine ait ne varsa silip yok etmektir. Onun için ana sloganları “Batasıca Töreler” Türk seyircisine her vesileyle zorla aşılanmaya çalışılmaktadır.
Tomris Giritlioğlu, TRT’nin, devletin imkânları ile Türk Milletine hakaret etmiş, yalan ve iftiralarla dolu Salkım Hanımın Taneleri filmi ile Türk Devletini töhmet altında bırakmıştır. Devlet eliyle, olmayan olayları olmuş gibi göstererek, Ermeni olayları ile ilgili olarak belge bulmaya çalışan Ermeni lobisine “Bakın bunlar azınlıklarına her zaman kötü davranıyor” belgesini vermiştir. Hakkında çok yazıldığı için kısa geçiyorum. Kurşun Yarası dizisinde, çok sevilen bir türkümüz üzerinden Kurtuluş Savaşında, Kuvayı Milliyecilerin yanında yer alan azınlıklar abartılarak anlatılmış, sanki Kurtuluş Savaşı azınlıklar sayesinde kazanılmış, Yunanlılar Türklere zulüm yapmamış gibi gösterilmiştir. Aynı yönetmenin yaptığı Gönül Yarası dizisinde ise tarihi olaylar çarpıtılarak komünist militanlar sevimli, ülkücüler ise kaba, sevimsiz, cahil gösterilmektedir. Her bir işi için yazılacak, anlatacak çok çarpıklıklar var. Son olarak da yine Tomris Giritlioğlu’nun Karayılan dizisi yayımlanmaya başladı. Bu dizisi de aynı peşin hükümlü, at gözlüklü bir zihniyeti yansıtıyor. Karayılan Gaziantep’in kurtuluşunda yer alan bir kahramandır. Azınlıklarla dosttur. Azınlık mensubu olan yakın arkadaşı onu ölümden kurtarır. PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin gündemde olduğu bu günlerde, ne hikmetse yayına konan bu dizinin kahramanı da Kürt’tür. Yönetmen, Kurtuluş Savaşı’nda Antep’in savunmasının filmini yapmamış da sanki Antep’deki Ermeni, Rum, Süryani azınlıklarla Kürtlerin ilişkisinin filmini yapmış! Yine Tomris’in parmağının olduğu ve yine azınlıklarla ilgili Elveda Rumeli dizisinde Türkler, kendilerinin olmayan topraklardan çekiliyor. Karayılan dizisinde Elveda Rumeli’de olduğu gibi, başkalarına ait topraklardan Türklerin eninde sonunda çekilecekleri mi şuuraltımıza işlenmeye çalışılıyor?
Elbette bu topraklarda yaşayan azınlıklarla her dönemde Türk Milleti kardeş gibi yaşamış, dostluk etmiş, dostluklar da görmüştür. Ama yabancı tesiri ile en büyük düşmanlıkları da yapmışlardır. Bunları, hele hele tarihi konulu filmlerde dile getirmemek gaflet değilse ihanettir. Ayrıca ilmi açıklamalara göre de Kürtler azınlık filan değil, öz be öz Türk’tür. Kürtçe diye bir dil de yoktur. Türk gramer ve söz ağırlıklı, Arapça ve Farsça sözlerden oluşan bir anlaşma dili vardır. Onları fitleyenler de bunu bal gibi bilmektedir. Gelin görün ki dava sahibi, deve kinli ve şartlanmış kafalar, konuları, kahramanları piç etmekte, RTÜK de buna seyirci kalmaktadır. İşlenen bu cinayetin sorumluları er geç cezalandırılacaktır.
Soros ve hempalarının dünyanın her yerinde bilim adamı ve sanatçıların ömür boyu eserlerinin telif hakkını, parayı bastırıp satın almaya başladıkları, istedikleri konulardaki akımların, sanatçı ve bilim adamlarının önünü açtıkları bir dönemde, dizinin danışmanı Mümtazer Türköne gibi en azından geçmişte milliyetçi olarak bilinen bilim adamlarının ve kamuoyunun, böyle dizilerin ne anlama geldiğini bir daha düşünmesini bekliyoruz.