Ah çaresizlik… Ah mecburiyet…
Ah ekonomik özgürlüğü tam olmayan, siyasal çevresi bulunmayan, kimi kimsesi olmayan ailelerin garip çocukları…
Onları bu dünyadan böylesi kahpe kurşunlarla ayıranlar ve buna her ne şekilde olursa olsun sebep olanlar tarih önünde hesap vereceklerdir.
Hepsi yirmi yaşında…
Niçin o bölgede? Kime karşı savaşıyor? Bu kanlı senaryolar kimlerin kaleminden çıkmakta?
Kendileri bu senaryonun hangi sahnesinde, niçin rol alıyor?
Böyle binlerce cevapsız sorulardan birini dahi bilmeden başkalarının ihtirası için kendi canından olan yiğitlere insanın yüreği nasıl yanmasın?
Ah çaresizlik… Ah mecburiyet…
Ah ekonomik özgürlüğü tam olmayan, siyasal çevresi bulunmayan, kimi kimsesi olmayan ailelerin garip çocukları…
Onları bu dünyadan böylesi kahpe kurşunlarla ayıranlar ve buna her ne şekilde olursa olsun sebep olanlar tarih önünde hesap vereceklerdir.
Ama neyleyeyim ki onlar olmayacak…
Bir tek tesellimiz var…
Şehit olmaları.
Bakmayın siz ülkeyi yönetenlerin günübirlik beyanatlarına… Muhalefetin sinekten yağ çıkarma hesaplarına… İktidarın aklıselim çağrılarına… Meclisten çıkartılan tezkerelere, harekât olması gerektiği söylenen veya uygulanan sınır ötelerine, sınır berilerine…
Bunlar ne sebeptir ne de sonuç…
Bunlar bölgede öngörülen bir büyük çatırdamanın öncü çıtırdamalarıdır. Eğer ki aklı başında bir irade ve günübirlik kararlar alan değil de bir satranç ustası gibi ileri hamleleri görebilen bir yönetim olmazsa bu kaçınılmaz son fazla ırak da değil…
Çünkü bu kahrolası dağlarda, adı terör örgütüyle anılmaya başlamış otuz yıllık bir süreç yaşanmaktadır. Daha da öteye gidildiğinde karşınıza koskoca Osmanlı’nın yıkılmasında etken olan en önemli beş fitneden birinin ara ara lav gibi püskürmesidir bölgede yaşananlar.
Bu bölgede siyasi nifakı I. Dünya Savaşı’nda İngilizler Osmanlı’nın parçalanması için çıkarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları çizilirken de o netameli bölge ileride tekrar karmaşa çıkartılacak derecede pürüzlü kalmıştır.
Nitekim 1925’li yıllarda, Mustafa Kemal döneminde de tıpkı bugünkü gibi alınacak bir meclis kararıyla Musul ve Kerkük’ün bir gün içinde fethedilebileceği ama o zaman da karşılarında İngiltere’yi bulacakları, bunun ise yeniden bir cephe açılması olacağı, buna ise savaştan yeni çıkmış bir milletin hazır olmadığı söylenmiş ve Musul Misak-ı Milli sınırları dışında bırakılmıştı.
Bugün de bu bölgede aynı şekilde ABD realitesi oluşmuştur. Ve on sene öncesine kadar ağza dahi alınamayan varsayımlar bugün bir katı realite olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin önünde durmaktadır.
Ve düne kadar bilerek bilmeyerek çapulcu diye önemsetilmeyen taşeron güçler, bugün hemen az aşağınızda devlet olmuş ve “Geleceğin varsa göreceğin var!” diyerek Türkiye Cumhuriyetine kafa tutacak derecede palazlanmıştır.
Türkiye’nin bu sorunu çözebilmesinin yegâne şartı gerektiğinde ABD’ye de yaptırım uygulayabilecek bir güce erişmesidir.
Bu güç ister ekonomik, ister siyasal, ister askerî… İsterse hepsinin toplamı olsun mutlaka aranıp bulunmalıdır.
İşte Türkiye’yi yönetenlerin en büyük hatası bu olmuştur.
Yıllar yılı Amerika bölgeyi kendi menfaatlerine göre şekillendirirken Türkiye olaylara hep seyirci kalmıştır. Hatta üs açmakla, Çekiç Güç gibi oluşumları yıllarca kabullenmekle adına ister gaflet, ister dalalet, ister hıyanet ne derseniz deyin şekillenmeye çanak tutmuştur.
Neticede bu coğrafyada artık haritalar değiştirilmeye hazırlanılmaktadır. Yeni Ortadoğu Projesine karşı İran’ın Rusya ile birlikte hareket ettiği bir yeni satranç oyununda ABD Türkiye’yi zoraki yanına çekmeye ve gerektiğinde Ortadoğu’da çıkabilecek cehennemi savaş ki buna İsrail-Suriye-Irak vb. de dahil edileceği için III. Dünya Savaşı da diyebilirsiniz Türkiye’yi satranç tahtasındaki at olarak öne sürümek istemektedir.
Satranç biraz ötede bulunan Orta Asya ve Hazar havzasındaki enerji ve madenlerin ele geçirilmesi üzerinedir.
Türkiye bu büyük hedefleri küçük hesaplar için es geçmekte ve her defasında biraz daha çıkmaza sürüklenmektedir.
Sonuç, satranç oyununu iyi oynayanlarındır.
Ama ben yanarım yanarım da bu girift oyunlara hiçbir dahli olmayan gençlerin, hayatının baharında kör kurşunlara hedef edilmesine yanarım.