Arka arkaya şehitlerimizi toprağa veriyoruz. Türkiye ayağa kalkmış, her taraf kırmızı beyaz renklerle gelinler gibi bezenmiş. Bayrağını kapan balkonuna, penceresine, meydanına, yürüyüşlere koşuyor. Güzel hassasiyetlerimizin bitmediğine, bütün iblisane faaliyetlere rağmen yüreğimizin derinliklerinden fışkırmasına seviniyoruz. Milletimizle ne kadar övünsek yeridir.
Amenna. Vatanın birlik ve beraberliği için şehit de oluruz, gazi de. Hem de gözümüzü kırpmadan. Bütün bunlar iyi güzel, güzel de... Vatanın birlik ve beraberliğini sadece şehit olmak mı korur? "Ne demek istiyorsun?" diyeceksiniz. Anlatmaya çalışayım:
Adam dükkânının kapısına kocaman bir bayrak asmış, ama içeriden bangır bangır yabancı müzik yayılıyor.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında resmigeçide katılan motorlular, satanistler gibi giyinmişler. Okullarda, eğitimde millî hassasiyetler öne alınmadığı için, yetişen çocuklar yabancı müzik, yabancı marka, yabancı dil hayranlıklarıyla doldurulmuşlar. Kılık kıyafetleriyle, davranışlarıyla "İşte bir Türk öğrencisi tipi!" diyebileceğiniz bir öğrenci tipi oluşturamamışız.
Neredeyse büyük bir savaşın arifesindeyiz, lakin ortada haykıran bir şairimiz yok. Televizyonlarda ne bir romancı, ne bir hikâyeci, ne de büyük bir filozofumuz konuşuyor. Diyarbakır'daki Adalet Sarayımızı AB yaptırıyor, ilerideki muhtemel bir devletin Adalet Bakanlığı olması için! Türkiye'nin öyle şehirleri, kasabaları var ki, sarı, kırmızı, yeşil renkleriyle donatılmış PKK mezarlıkları var. Devlet kendi eliyle PKK'lı leşleri ailelerine teslim ediyor, ama PKK yandaşı belediye başkanları ailelere başsağlığına gidiyor. Meclisteki bazı milletvekilleri bu devleti bölmeye çalışanları, terörist olarak nitelemekten kaçınmayı bırakın, neredeyse kahramanlar olarak ilan edecekler.
Türk milleti çok derin bir uykuda! İnsanlarımız, ne kendisini yetiştirip, eksiklerini gidermeye çalışıyor, ne de evlatlarıyla, çoluğu çocuğuyla meşgul oluyor. Durmadan laf laf. Herkes konuşuyor, ahkâm kesiyor. Doğru dürüst bir oyuncak sanayimiz yok. Daha beşikte iken onları yabancı kültürlerin kucağına atıyoruz. Çocuk kitaplarının çoğu, yabancı çocuk edebiyatından çeviri. Büyükler için basılan kitaplar farklı mı? Bin kitap basılıyorsa ancak yüz tanesi Türk yazarlarının eseri. Giyim, kuşam için de bu böyle. Kıyafetlerinin üzerinde Türkçe yazı bulunan bir tane marka bulamazsınız. FBI, CIA yazılı şapkalar, tişörtler gördük ama ne yazık ki MİT yazan bir tek kıyafet göremedik. İnsanların idraki, izanı herhalde yok oldu. Ben iddia ediyorum, radyo ve televizyonlarda icra edilen, dükkânlarda satılan müziklerin ancak yüzde onu Türk müziğidir. İnanmıyorsanız müzik dükkânlarına bir bakınız. Siz, beyninizi, vücudunuzu, gönlünüzü yabancı kültürlere satmışsınız, emeğinizin de büyük bir kısmını derin dünya devletine vermişsiniz, bağımsızlık, birlik ve beraberlikten bahsediyorsunuz. Bu böyle olmaz. Bunun adı en hafifinden gaflettir. Düşmanı hiçbir yerde aramayalım. Düşman biziz. Bizim düşmanımız biziz. Uykudan uyanmayan, derlenip kendisine gelmeyen, felaketlerden ibret almayan bizleriz.
En önemlisi de kültürü, sanatı, edebiyatı, felsefesi kurtlanmış, çürütülmüş, zayıflatılmış bir bünye ile nereye kadar bu millet ayağa kaldırabilir, her şeyini vermesini isteyebilirsiniz? Tamam, "Vatan sağ olsun!" ama Türk Milletini de birileri madden ve manen ayağa kaldırsın.