Kasım 2008

Ö T E S İ

 

3.12.2024 



Göğe Merdiven

 
Aybars Fırat

Bedensel baba


Türkiye’de ahlakı çökertmek, aileyi parçalamak isteyen hainler ve onlara bilerek veya bilmeyerek alet olan gafiller her vesile ile basın yayın organlarında ‘bedensel baba’,‘bedensel anne’ kavramı üzerinde duruyor. Bu akla ziyan eylemin yaygınlaşması için çaba gösteriyorlar. Ben bu sözün çağrıştırdığı bir önemli mesele üzerinde durmak istiyorum.

Bu sözü son zamanlarda çok duymuş olmalısınız. Ben en son devlet televizyonunda yayınlan Kevin Kostner’in “Postacı” filminde duydum. Filmde kocası çocuklukta geçirdiği kabakulak hastalığı yüzünden çocuk sahibi olamayan bir kadın Postacı’dan kendisini hamile bırakarak doğacak çocuğa ‘bedensel baba’ olmasını istiyordu. Asıl önemlisi kocasının da bunu istediğini söylüyordu. Türkiye’de ahlakı çökertmek, aileyi parçalamak isteyen hainler ve onlara bilerek veya bilmeyerek alet olan gafiller her vesile ile basın yayın organlarında ‘bedensel baba’,‘bedensel anne’ kavramı üzerinde duruyor. Bu akla ziyan eylemin yaygınlaşması için çaba gösteriyorlar.
Ben bu sözün çağrıştırdığı bir önemli mesele üzerinde durmak istiyorum. Bu da “iktidara sahipmiş gibi görüşülenlerin iktidar olamaması asıl iktidarı başkalarının kullanmasıdır. İktidarı koca, milleti kadın, geleceği de çocuk olarak düşünürsek başkalarının kullandığı iktidara “bedensel baba” olarak yaklaşmak mümkündür. Buna göre mevcut duruma bir göz atalım.
Atatürk’ten sonra, iktidarlar, Türk milleti tarafından, onun için kullanılmış mıdır? Öyle olsaydı bu taşı toprağı altın memleketin her köyünde asfalt yollar, altından kurnalı çeşmeler mevcut olurdu. Yıllık kişi başına düşen gelir en azından Japonya’dakinden daha yüksek olmalıydı. Ama öyle olmadı. “Türkiye 1945’ten sonra Amerika’nın tam kontrolüne girdi” bunu ben söylemiyorum, ben iktidar olsa idim, başka bir gücün tam kontrolünde değilsem bu sözü söyleyenleri vatana ihanetten yargılardım. Peki bu sözü kimler söylüyor? Bu memleketle ilgili kafa yoran her türden aydınlar, tam kontrol olmasa bazı meselelerin bu şekilde gelişmeyeceği noktasında birleşiyorlar. Bu konuda son zamanlarda farklı bir söylem geliştiriliyor ve bu söylem üzerinde önemle durulması gerektiğini düşünüyorum. Zaman gazetesi köşe yazarı Tamer Korkmaz, 1945’ten beri Amerika’nın tam kontrolü altında olduğunu, ancak 2006’da Türkiye’nin bu zinciri kırdığını, tamamen milli politikalar yürütmeye başladığını iddia ediyor. Hatta bu konu da bir de kitap yazdı.
Bir devlet ya tam bağımsızdır ya da değildir. Bu ikisinin ortası yoktur. Türkiye’yi idare edenler de ya devlet ve millet için çalışıyordur, milletin babasıdır ya da başkalarına babalığı vermiş, kendi küçük hesaplarının peşinde keyfine bakıyor, bedensel babanın icraatını seyrediyordur.
Şimdi de milletin durumuna bakalım: İç borç, dış borç, işsizlik almış başını gidiyor. Memleketin içi ve dışındaki Türkler sahipsiz bir vaziyette, varsa yoksa bölücülük, bölünmeyi hızlaştıran politikalar… Kürtçe eğitimden bahsedilen anayasa hazırlıkları yapılıyor ama yurt dışında bir milyona yakın Türk’ün Türkçeyi kaybetmesi ile ilgili en küçük bir çalışma yok. Tamer Korkmaz’ a sormak isterim; 2006’ da ne oldu? Kim Başbakanın kulağına bir şey fısıldadı. Türkiye’de Türk Basını mı millileşti? Türk Milleti’nin ahlakını çökerten tv yayınlarına son mu verdiler? RTÜK, millet susuzluktan kurulurken sesi çıkmayan, sefil bir azınlığın Bodrum maceralarının yayınına son mu verdi? Kanal mı kapattı? Bir yandan çocuklarımıza hareket etmiş bir gemiye atlanmayacağını, uçaklarda elektronik alet kullanmayacağını öğretmeye çalışırken, bir yandan gece gündüz yayınlanan reklamlarla bunun yıkılmaya çalışıldığını, bir yasakla güle oynaya nasıl dalga geçildiğini görmüyor mu? İç politikayı bir yana bırakın, dış politikada hangi milli adımlar atıldı? İngilizlerin kendi adamlarına yönettirmeyi düşündüğü asırlık hilafet hülyasının, ılımlı İslam, diğer sapıtmış dinleri müminler nezdinde meşrulaştırmaya çalışan diyalog masalının peşinde, Büyük Ortadoğu Projesini Büyük Osmanlı devleti ile aynı şey zanneden bir politika dışında ne yapılıyor? Kıbrıs’ta Kerkük’te başımıza geçirilen çuvallar mı çıkarıldı? Türk Dünyası ile ciddi bir temas mı yapıldı? Bu soruların hiç birine ‘evet’ diyemiyorum. Türk milletini mankurtlaştırmaya, ahlaksız, aptal menfaatinden başka bir şey düşünmeyen, gününü gün etmeye çalışan bir sürü haline getirmeye çalışılan bir zihniyete karşı ne yapılmıştır veya yapılmaktadır? Londra’da her on Türk çocuğundan birinin uyuşturucu bağımlısı olduğunu biliyor musunuz? Bu soru kimin umurunda olmuştur?
Bugünkü iktidarın 2006 15 Mayısından bu yana milli politikaları uygulamaya başladığını, bu konularda çözüm geliştirilebilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu söyleyebilirsiniz. Peki kabul. Çok değil, bu iktidar döneminin sonuna kadar Türk Milli eğitiminden test sistemini, televizyonlardan biri bizi gözetliyor türü soros destekli programları kaldırsınlar, eğitim yılı başlarında, hayasızca yayınladıkları Hababam Sınıfı, Hayat Okulu vb. eğitime darbe vuran programları kaldırsınlar; ben de bu iktidarın gerçek bir iktidar olduğunu kabul edeyim. Aksi halde Tamer Korkmaz’ın da her şeyin güllük gülistanlık olduğunu göstermek için yalan söylediğini, kamuoyunu yanılttığını düşüneceğim. O zamana kadar Türk Milletinin nasıl sahipsiz (babasız) bırakıldığını, nelerin yapılmadığını söylemeye devam edeceğim.
Ben her şeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı AKP Orhangazi Teşkilatı seçimde yüzde 98 oy veren bir köy halkını iki otobüsle pikniğe götürmezdi. Malum, kötü babalar çocuklarına rüşvet verir. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” atasözünü herkese hatırlatmak gerekiyor.

* Postacı filmini seyretmeyenlere tavsiye ederim: Filmde “Haberleşebilirsek, birleşip güçlenebileceğiz!” teması çok iyi anlatılmış.


aybarsfirat@yahoo.com

Bu yazı toplam 3172 defa okunmuştur.

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.

UFUK ÖTESİ.COM

BU YAZIYI TAVSİYE EDİN

Adınız  Soyadınız

E-posta adresiniz
Arkadaşınızın e-posta adresi

 

Yazdır  - Sayfanın Başına Dön 

 

 Sayı :79

 KÜNYE
 
 ARŞİV
 
 ABONELİK
 
 REKLAM
 
 
  YAZARLAR
 Ali Arif Esatgil
Bayrak gibi yaşamak...
 Alptekin Cevherli
En zor yazım…
 Doç. Dr. Fethi Gedikli
Şimşek gibi çakıp geçen ülkücü
 Dr. Yusuf Gedikli
Sevgili Kemalciğim, candaşım, kardaşım, arkadaşım…
 Kemal Çapraz
Son söz...
 Olcay Yazıcı
Asil Neslin Son Temsilcisi: Kemâl Çapraz
 Bayram Akcan
“BOZKURT” Kemal ÇAPRAZ
 Aydil Erol
Bu çapraz, kimin çaprazı?!!
 Şahin Zenginal
Sensiz hayat zor olacak
 Ünal  Bolat
Sevdiğini Türk için seven Alperen
 Hayri Ataş
“YA BÖYLE ÖLÜM DEĞİL Mİ ERKEN”
 Mehmet Türker
Türk Dünyasının dervişi
 Mehmet Nuri Yardım
Kemal Çapraz diye bir kahraman
 Prof Dr. Ali Osman Özcan
Ufuk Ötesinde Çapraz Ateş
 Orhan Seyfi Şirin
Çapraz doğuştan ‘Reis’ti
 Rasim Ekşi
Kardeşim Kemal’in Vasiyeti
 Dr. Orhan  Gedikli
Sevgili Kemal Kardeşimin Ardından
 Özdemir Özsoy
Seni unutamayız
 Dr. Ünal Metin
“Ufuk Ötesi” yaşıyor
 Aybars Fırat
Kastamonu Beyefendisi
 Süleyman Özkonuk
Öteki Ufuk
 Coşkun Çokyiğit
Kemal Çapraz “Tek Ağaç”lardandı
 Zeki Hacı ibrahimoğlu
30 yıllık dostumdu
 Baki Günay
Kırım Meclisinde Kemal Çapraz sesleri
 Ahmet Tüzün
İz Bırakan
 Cem  Sökmen
Metropoldeki dâvâ adamı: Kemal Çapraz
 Hüseyin Özbek
Kemal Bey
 Asuman Özdemir
Sermayeye kurban gittin…
           
       
 
   

Karahan 2002