Yıl 2005, oynanan oyun ve senaryoya dikkat! Kasım 2005 yılında Şemdinli’de patlayan bir bomba. Hedefi ne kitapçı ne de kitapevi sahibi. Asıl amacın ne olduğu zaten bilinmesi gereken birimler ve şahıslar tarafından biliniyor. Oradaki bombalamanın kimler tarafından ve ne amaçla yapıldığını bütün basın bilmesine rağmen olayları saptırmakta üstüne olmayan medya yine yapması gerekeni (!) yaptı.
Tarih 19 Nisan 1919. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey… Oynanan oyun yine aynıydı. 8 Nisan 1919’da idama mahkûm olmuş, ancak Padişah Sultan Vahdettin kararı imzalamamış. Buna rağmen Şeyhülislam’ın fetvası ve İngilizlerin baskısı ile Kemal Bey İstanbul’a getirilerek, Beyazıt Meydanı’nda idam sehpasına çıkarılırken son sözü sorulduğunda; halka dönerek: “Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet” demiştir. Bunun üzerine halk “Kahrolsun böyle adalet” diye bağırmaya başlamıştır. Kemal Bey sözlerine devamla: “Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin. Borcum var, servetim yok, üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet...” demiştir. Yıl 1984, terör örgütünün 1984 yılında Eruh ve Şemdinli’de başlattığı kanlı eylemlerinin o günkü pilanlayıcısı ve uygulayıcılarından birisi Seferi Yılmaz. Olaydan sonra yakalandı ve hainliğinin cezasını yaklaşık on beş yıl yatarak ödedi, bedeli on beş yıl mı olmalı! Üstelik bu malum şahıs 22 Temmuz 2007 seçimlerinde milletvekili aday adayı. O ve onun gibi onlarcası var, gerçi aday adayı veya aday. Hatta milletvekili seçilen bunun gibi onlarca. Türk askerine kurşun sıkmanın, bu ülkeyi bölmeye çalışmanın ödülü milletvekilliği mi olmalı?! Yazık hem de çok yazık! Bu ülke için canını veren insanlara da ödül 40 yıl hapis cezası! Gerçi Seferi Yılmaz milletvekili olamadı ama birçok yandaşı milletvekili şimdi. Bir yanda bölücü teröristlerin uzantısı dokunulmazlık zırhında, diğer yanda da zırhlıların uzantısı dağda ve her gün askerimize kurşun sıkıyor, mayın patlatıyor. En son bu yazı yazılırken aynı gün üç şehidimiz vardı. Ne yapılmak isteniyor gayet açık. Bakın bize istediğimizi verin biz bu eylemleri durdururuz. Ne istiyorsunuz? Valla çok şey istemiyoruz; ABD’nin dediğini yapın, Güneydoğu’yu bölün ABD için Karadeniz’e bir koridor açın. Zaten akepe’nin politikası da teslimiyetçilik politikası olduğuna göre her şey daha kolay olur.
Biz şimdi devam edelim. Yıl 2005, oynanan oyun ve senaryoya dikkat! Kasım 2005 yılında Şemdinli’de patlayan bir bomba. Hedefi ne kitapçı ne de kitapevi sahibi. Asıl amacın ne olduğu zaten bilinmesi gereken birimler ve şahıslar tarafından biliniyor. Oradaki bombalamanın kimler tarafından ve ne amaçla yapıldığını bütün basın bilmesine rağmen olayları saptırmakta üstüne olmayan medya yine yapması gerekeni (!) yaptı. Aksi bir şeyi beklemek ya da düşünmek hayalcilik olurdu. Direkt olarak ordu ve hatta ordunun yeni komutanı hedef alınmıştı. Bu düşünce görülmemiş bir şekilde savcının başını yedi zaten. Peki hal böyleyken gerekenler daha geniş kapsamlı neden yapılmadı? Devam edelim..Olaylar öyle bir hal aldı ki kahraman Türk askeri ile onlarca Türk askerinin şehit olmasına sebep olan bir terörist aynı kefeye konuldu. Sözde sanıklar Astsubay Ali Kaya ve Astsubay Özcan İldeniz. Bu arada Astsubaylardan Ali Kaya Kürt, Bitlis-Mutki doğumlu ve vatanı canı pahasına seven bir kahraman. Ama malum satılık medya ve kalemler tarafından Kürt düşmanı ilan edildi, üstelik kendisi de Kürt. Hatta neredeyse 1984 yılında onlarca askerimizin şehit olmasının sebebi o malum şahıs değil de başkası gibi yaygara kopartıldı. Seferi Yılmaz ve terör örgütünün aralarında geçen konuşmalar çarşaf çarşaf ortaya döküldü. Hatta birçok tanık vardı olayların ne olduğunu ortaya çıraktan. En son olarak olaya bizzat karıştığı iddia edilen bir teröristin İran’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edildiği de söylendi. Şu anda merak ettiğimiz şey iki astsubayın şu andaki akıbeti. Bu iki Türk askerinin suçlu olduğuna inanan kim var? Oradaki olaylar bütün detayları ile bilindiği halde neden gereken yapılmıyor? Ordumuz o olayla ilgili bütün gerçekleri neden açıklamıyor? Bunu bütün Türk milleti bilmek zorunda çünkü orada zan altında kalan iki kahraman Türk askeri. At izini ve it izini birbirinden ayırmanın zamanı gelmedi mi?
Cihangir_arik@yahoo.com