AB, Kürtçe yayından sonra, Kürtçe eğitim için de Türkiye’ye sürekli baskı yapıyor. Buna karşılık AB üyesi Yunanistan, ülkesinde Türkçe yayın yapan radyoları kapatmak için yeni yasa çıkarıyor. AB’ciler ise Yunanistan’ı neredeyse alkışlayacak. Yunanistan’da 19 Temmuz 2007'de Resmi Gazete’de yayımlanan yasa ile Yunanistan'daki tüm özel radyolara “öncelikle Yunanca” şartı getirildi.
Türkçe yayın yapan radyolarda da sınırlama yapıldı. Yasayla, en az 60 bin ile 100 bin avro kuruluş sermayesi ve en az beş personel çalıştırılması zorunluluğu getirildi. Ayrıca 24 saat yayın zorunluluğu getirilen yasayla, radyolarda 'konuşmaların olduğu programlarda öncelikli (ya da ağırlıklı) dilin Yunanca olması' şartı da getirildi. Yunanistan’da zaten büyük ekonomik sıkıntı yaşayan soydaşlarımız, bu şartları sağlayamadıkları için radyolarını tamamen kapatmak zorunda kalacak.
Batı Trakya’da yayın yapan Radyo City'nin sahibi Halit Halilibrahim "Anadili Türkçe olan belirli bir kitleye hitap ediyoruz. Başka dil kullanmak zorunda bırakılırsak yayınlarımızın hiç anlamı kalmaz" diyerek bu yasaya karşı tepkisini dile getirdi. Joy FM'in sahibi Cengiz Bodur da, "Kısıtlı imkânlarıyla yayın yapan azınlık radyolarının yeni yasaya uyması mümkün değil. Bu yasa yüzünden yayınlarımıza son verme tehlikesiyle karşı karşıyayız" diye konuştu.
AB, Türkiye’den Türkçenin dışındaki dillerde de sadece radyo yayını değil, televizyon yayını bile talep etti. Türkiye’de televizyon yayınları başlayınca da bununla yetinmemişler, şimdi de özellikle Kürtçe eğitim için dayatmalar yapıyorlar. Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğünü bozmak için her türlü dayatmayı yapan AB ülkeleri, kendi üyeleri Yunanistan’ın Türk azınlığı sindirmek için uygulamaya koyduğu Türkçe radyo yasağına sesini çıkarmıyor. Üstelik neredeyse Yunanistan’ı alkışlayacaklar.
Sağlık ocakları bedava, parayı eczaneye ödeyin
Hükümet seçim sürecinde sağlık ocaklarının bedava olduğu, herkesin istediği hastanelere gidebildiği propagandasını yaptı. Sağlık ocaklarına veya hastanelere gitmeyenler de bunun doğru olduğuna inandı. Gerçeğin ise hiç de anlatıldığı gibi olmadığı ortaya çıktı.
İktidar ve destekçi medyası, bundan önce de herkesin istediği hastaneye gidebildiğini açıklamıştı. Bunun böyle olmadığını, herkesin değil, sadece parası olanların istedikleri hastaneye gidebildiğini ayrıntılı olarak anlatmıştık.
Sağlık ocaklarının da herkese bedava olduğu haberi de doğru çıkmadı. Sağlık Bakanlığı 1 Temmuz itibariyle sağlık ocaklarının bedava olacağını açıkladı ancak, 2 Temmuz'da Eczacılar Birliği'yle Sosyal Güvenlik Kurumu arasında bir protokol imzalandı. "Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamındaki kişilerin Türk Eczacılar Birliği üyesi eczanelerden ilaç teminine ilişkin” protokol, Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasıyla çelişiyor.
Çünkü protokole göre sağlık ocaklarında hastalardan muayene sırasında alınmayan ücret eczaneler eliyle alınıyor. Yani bir nevi eczaneler yeni vezneye dönüştürülüyor. Protokolün 3. maddenin dördüncü fıkrası şöyle: "SUT hükümlerine göre eczane tarafından, kapsamda sayılan kişilerden Kurum adına tahsil edilen poliklinik muayene katılım payları, eczanenin alacağından mahsup edilir ve kalan tutar eczaneye ödenir."
Yani Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamındaki kişiler, reçeteleriyle eczaneye gittiklerinde muayene ücretlerini eczaneye ödeyecek. Eczanelerde kurulu bulunan provizyon sistemiyle bu ücretler belirlenecek. Ve eczacıların kurumdan yaptıkları tahsilâtta bu kısım düşülecek. Böylece muayene dolaylı olarak eczaneler eliyle ücretlendirilmiş oluyor.
‘Halkı kandırıyorlar’
Ankara Tabip Odası (ATO) Başkanı Önder Okay da, sağlık ocaklarındaki muayeneler için ücret ödendiğini belirterek, "Sağlık ocaklarında muayene ücreti alınmıyor, demek halkı kandırmaktır" dedi. Okay, Sağlık Bakanlığı tarafından "1 Temmuz itibariyle sağlık ocaklarında sosyal güvencesi olmayanlar için bile muayenelerin ücretsiz olduğu" açıklaması yapıldığını hatırlatarak, bunun "gerçek dışı" olduğunu söyledi.
224 sayılı kanunun, ''sağlık ocaklarına başvuranların buradaki hizmetlerden ücretsiz yararlanmasını'' öngördüğünü belirten Okay, ancak ''sağlık ocaklarına yazar kasanın bu hükümet döneminde konulduğunu'' ifade etti. Okay, şöyle devam etti:
"Kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi kuruluşundan bu yana sağlık ocakları ücretsiz sağlık hizmeti verdiler. Ancak AKP hükümeti ücretsiz sağlık hizmeti yerine sağlığı piyasa bileşeni haline getirmiş ve sağlık ocakları içinde vezne, yazar kasa, muayene ücreti gibi terimlerle sağlık kurumlarını ticarileştirmiştir. Sağlık ocaklarındaki yazar kasa, vezne kalkmıştır, ancak muayene ücretleri kalkmadığı gibi ücretler reçeteler üzerinden eczaneler tarafından alınmaktadır.''
Okay, sağlık ocaklarında muayene olanlardan alınan ücreti gösteren belgeleri basına dağıttı.
Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Baysülen de, AK Parti hükümetinin ''Sağlıkta tahribat yapan iktidar'' olarak tarihe geçeceğini öne sürerek, ''Sağlık ocaklarına başvuran emekliler buraların ücretsiz olduğunu sanıyor, maaşlarından kesinti yapılacağını bilmiyor. Maaşlarını aldıklarında kötü bir sürprizle karşılaşacaklar'' dedi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise eczanelerde cüzi bir katılım payı alındığını, bunun abartıldığını savundu.
PETKİM “Petkimyan” oldu
Hatırlanacağı üzere, Türkiye'nin en büyük kamu kuruluşlarından, üretim piyasasında tekel durumunda olan PETKİM’in yüzde 51’i seçim öncesi Rus-Kazak ortaklığına 2 milyar 50 milyon dolara satıldı.
PETKİM’i satın alan konsorsiyumun ortağı Investment Troika Dialog’un sahibi 38 yaşında Ruben Vardanyan Emeni vatandaşı. Sadece bir Ermeni vatandaşı değil, Türk düşmanlığı ile bilinen çalışmaların başını çekiyor. Bir başka deyişle, en azılı Türk düşmanına, Türkiye’nin en stratejik ve önemli kuruluşu olan PETKİM satıldı. Bu sebeple de bu kişinin kimliği özellikle gizlenmeye çalışıldı.
PETKİM’in satıldığı gün kime satıldığı konusunda tam bir muamma yaşandı. PETKİM’in bir ortaklığa satıldığı söylendi ancak bu ortaklığın kimlerden oluştuğu, parayı kimlerin verdiği, başını kimlerin çektiği konusunda hiçbir bilgi yoktu.
Bu kadar basiretsizlik olur mu? Türkiye’nin dev bir kuruluşu satılıyor, kime, hangi ülkeye satıldığı konusunda net bir bilgi yok. Alıcıların bu şirketleri hangi amaç için kullanacaklarını da bilen yok. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın dediği gibi parayı veren ihaleyi alıyor. Ancak bu ihaleyi almanın sonuçlarını hiç kimse düşünmüyor.
14 fabrika, baraj, liman
PETKİM’de örgütlü Petrol İş Sendikası’nın Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, daha önce ihale ilanı ve şartnamenin iptali istemiyle dava açtıklarını hatırlattı. İhalenin iptaline ilişkin olarak da dava açtıklarını belirten Öztaşkın, 2 milyar 50 milyon dolara Rus-Ermeni Kazak ve Malezya ortaklığına satılan PETKİM’in gerçek değerinin 5-6 milyar dolar olduğunu ifade etti. Öztaşkın, “Bu sonuç devir anlamına gelmez. Seçim sonrası PETKİM özelleştirmesine ilişkin yeni bir karar alınacağını düşünüyoruz” dedi. PETKİM’in yüzde 34’ünün halka açık olduğunu ve bunun yüzde 24’ünün de yabancıların elinde olduğunu hatırlatan Öztaşkın, yüzde 51’lik satışla beraber yabancıların elindeki payın yüzde 75’e çıktığını vurguladı
PETKİM’in satış süreci öncesinde basın mensuplarına gösterilmediğini ifade eden Öztaşkın, “Türkiye’nin en büyük petrokimya şirketi 14 fabrikada 8 yan işletme, 150 milyon metreküplük barajı, büyük tonajlı gemilerin geleceği bir limanı var. Lojistik önemi de gözardı edilemez. Üstelik Aliağa ve İzmir’in su ihtiyacı da bu barajdan karşılanıyor” diye konuştu. PETKİM’in baraj ve enerji santralinin değerinin 1 milyar dolar, sosyal tesislerin 1 milyar dolar, arazi değerinin de 1 milyar dolar olmak üzere bu üç kalemin değerinin 3 milyar dolar olduğunu anlatan Öztaşkın, “PETKİM 5-6 milyar dolarlık bir değer bütünü. PETKİM’in yeniden kurulum ücreti ise 2.5 milyar dolar civarında. Yatırım yeni tesise yapılmalıydı” dedi.
AKP hangi kuruluşları sattı
AKP döneminde Türkiye’nin en büyük kamu kuruluşları blok satış yöntemiyle yerli ve yabancı konsorsiyumlara değerinin çok altında fiyatlarla satıldı. Telsim, Türk Telekom, TÜPRAŞ, SEKA, ERDEMİR, TEKEL (içki bölümü) gibi kurumlar özelleştirildi. Türk Telekom hisselerinin yüzde 55’i Lübnan asıllı Oger Telecoms’a 6.5 milyar dolara verildi. TÜPRAŞ’ın yüzde 66’sı ilk ihalede Tatar-Rus ortak şirketi olan Tatneft’e 1.1 milyar dolara satıldı. Daha sonra dava açılarak satış iptal edildi. İkinci ihalede TÜPRAŞ (bu kez yüzde 51’i) Koç Grubu’na 4.3 milyar dolara verildi. ERDEMİR, OYAK Grubu’na satıldı. 2000 yılında İş Bankası-Doğan Holding konsorsiyumuna çok ucuz fiyata satılan Petrol Ofisi’nin borcu için de AKP konsorsiyuma ödeme kolaylığı sağladı. En az hesapla Petrol Ofisi’nin 750 trilyon borcu silindi. TMSF’nin el koyduğu Uzan Grubu’nun Telsim’i ise adı Yunanistan’da tele kulak skandalına karışan “Vodafone”a satıldı. Limanlar başta olmak üzere birçok kamu kuruluşu daha yerli ve yabancılara satıldı.
“Sat sat bitmiyor”
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ise PETKİM’in bir Ermeni’ye satılması konusunu ciddiye bile almadı. Bu konudaki sorulara bilindik cevaplar veren Unakıtan, “Menfaat nerede, ona bakacaksın. Ermeni’ymiş filan...” dedi.
Unakıtan, seçim öncesinde Eskişehir Genç İşadamları Derneği’nde yaptığı konuşmada, “Türkiye böyle bir ülke… Özelleştirmede satıyorsun, satıyorsun bitmiyor. Bu kadar komünist bir ülkeymişiz. Komünizmin ağdalısıymışız. Ulaştırma, çimento, kâğıt, şeker, her şey devlete ait. Bir berber dükkânları kalmış özel teşebbüsün elinde. Özelleştirmelere devam edeceğiz” diyerek özelleştirmeleri savundu.
Nereden nereye… Bir dönem iktidarlar yaptıkları hizmetlerle, yatırımlarla, barajlarla, yollarla övünürdü. Şimdi ki AKP hükümeti ise devletin en önemli ve kârlı kurumlarını el çabukluğuyla satmayı büyük başarı olarak görüyor. Baba malından bile kutsal olan devlet malını satmayı başarı sayan ve bu kişilerin alkışlandığı bir dönem yaşıyoruz. Sonumuz inşallah hayırlı olur…