Misyonerler gemi azıya aldı… Buna karşı kim duruyor? Kendi inanç ikliminden bile haberi olmayan bir takım zevat… Mali operasyonlarla, yandaşlara para aktarılıyor… Kim bu tezi kamuoyunda afişe etmeye ve halkı aydınlatmaya memur? Kendi kazancı şaibe taşıyan ve evine götürdüğü ekmeğin hesabını veremeyen birileri…
Genel seçimleri geride bıraktık. AKP, yüzde 46.5'lik oy oranıyla birinci parti olarak ipi göğüsledi. Seçimde kendisine büyük umut bağlanan CHP'nin oy oranı ise yüzde 20'de kaldı. Oyların yüzde 14'ünü alan MHP, tekrar Meclis'te…
Peşinen söyleyelim; sonuçlara bakarak CHP'nin 'kaybettiği'ne hükmetmek, yanlış bir yargıdır. Çok derin analizler, alengirli sözlerle CHP'nin durumunu yanlış mecralara çekmenin gerçekçi bir yanı yoktur. Zira, Türkiye'de 'sol' diye adlandırılan görüşün oy oranı taşı sıksanız yüzde 30 civarındadır. İkincisi, yakın zamana kadar "solcu CHP", 'etnik ve/veya mezhepsel' söylemlerle kendini ifade eden hemen tüm gruplara bünyesinde yer vermiştir. Bu bir anlamda onları sistem içinde 'ehlileştirme' operasyonuydu. Demirperde'nin çöküşüyle birlikte sol kendini sorgulama derdine düştü. Bilinen 'örgütçülük yapısı' yerini bireysel arayışlara terk etti. Bazı marjinal gruplar dikkate alınmazsa, günümüzde sol adı verilen kitle, tırpanlana tırpanlara sadece 'laiklik' yönü ayakta kalmış, ekonomi politikaları 'liberalizm'le birebir örtüşmüş 'kendine özgü' bir yapıya bürünmüştür… Dolayısıyla CHP, bilerek ve isteyerek sol ile arasına bir mesafe koymuştur. Soldan arta kalan CHP'nin profiline bakıldığında ise tablo şudur:
Ekonomik olarak orta ve üst gelir grubuna mensup, iyi eğitim almış; bunlara paralel olarak Batı tarzı yaşam biçimini içselleştirmiş bir kitle… İşte bu yüzdendir ki, CHP'nin son seçimde aldığı oy oranı bir başarısızlık değil, başarıdır… Bu "kalifiye kitle" CHP'yi iktidara taşımaya yetmemiştir ve görünen o ki daha uzun yıllar yetmeyecektir…
AKP'ye gelince; bu partinin seçim başarısını bir değil, birkaç başlık altında irdelemek gerekmektedir. Öncelikle 'çekirdek' kadronun menfaat birliği ve ilk beş yıllık dönemde 'çözülme' yaşamaması dikkate alınmalıdır. Bir başka etken de, Türkiye'yi pazarlama konusunda mahir bir lidere sahip olan AKP'nin, 'her mahallede ayrı bir ürün satma' stratejisini başarılı bir şekilde sürdürmesidir. "Demokrasiyi araç olarak gören" bir zihniyet için daha iyisi ne olabilir?
İşte o zihniyet, CHP'den kaçan ve bir tür gizli intikam ateşi taşıyan 'sol entelektüellere' kucak açtı. İstenen özgürlük değil mi? Buyrun alası… İstenen 'kalıpları kırma' değil mi, sarılın balyozlara… Sadece onlar mı? Millete taktıkları borcu yıllardır ödeyemeyen bir takım cemaatler de AKP şemsiyesi altına taşındı. 'Merkez sağ' diye yırtınan cemaatler de… 'Bizim siyasetle işimiz yok' diyenler de… Girin tapu dairelerine bir bakın bütün mülkleri ya belediye, ya Hazine'den edinilmiş mallardır. Düne kadar devlete itaati vazedenler bugün Meclis'te lehlerine çıkacak kararlar için parmak kaldıracak adamlara sahip olmuş durumdadır… İş takipçileri vardır artık Ankara'da…
Emsalsiz bir işbirliği, AKP'ye medyada hatırı sayılır bir güç sağladı. Yeni dönemde sorgulanması gereken 'siyasilerin hatası' değil, medyanın yapısı olmalı… Burada yeri gelmişken, medyada AKP karşıtlığı görevi verilen bazı kalemlerin, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve bazı kanaat önderlerinin durumu da acilen ele alınmalıdır.
Nedir tezler?
Misyonerler gemi azıya aldı… Buna karşı kim duruyor? Kendi inanç ikliminden bile haberi olmayan bir takım zevat…
Mali operasyonlarla, yandaşlara para aktarılıyor… Kim bu tezi kamuoyunda afişe etmeye ve halkı aydınlatmaya memur? Kendi kazancı şaibe taşıyan ve evine götürdüğü ekmeğin hesabını veremeyen birileri…
Vatan toprakları satılıyor… Elhak… Doğru… Fakat bunu dillendirmeyi vazife edinenlerden kaçı, sahil kesimleri dışındaki vatan toprağına adım atmıştır!
Örnekleri çoğaltmak mümkün… Yani 'kaş yapalım derken göz çıkartılmış', kamuoyunda pek de saygın yeri olmayan bazı kalem erbapları bu işlerde taşeron olarak kullanılmak istenince iş ters tepmiştir.
CHP ve MHP'nin de dillendirdiği 'muhtıra mağduriyeti'ni de hesaba katmak gerekiyor. CHP'nin 'kalifiye kitlesi' uzun süre gereken tavrı koymak yerine, 'paşa dururken elimi yakmayayım' pozisyonu aldı…
Tabi kimsenin dile getirmediği veya dile getirmeye yanaşmadığı Cumhurbaşkanı Sezer faktörünü de unutmamak lazım. Bugüne kadar 300'e yakın mahkumu affeden, ancak önüne gelen her atama ve yasa tasarısını veto eden Sezer, AKP'lilere paha biçilemeyecek bir 'mağduriyet kozu' vermiştir.
İşin bir de dış destek boyutu olduğu sanırım herkesin kabulleneceği gerçektir.
Peki, beş yıla yakın bir süre iktidarda kalan AKP'nin yaptığı nedir ki, en yoksul kesim de oyunu bu partiye vermiştir? Belediye yardımları herkesin malumu… Onun dışında, iktidar nimetlerinden nemalanan partililer bunu kısmen tabana yaymayı bilmiştir.
Belki de 'başarıyı' şöyle formüle etmek gerekiyor:
Anasını alıp giden de,
Parasını İhlas'a Yimpaş'a kaptıran da,
Fındığımı yakarım tehdidi savuran da,
İkinci Cumhuriyet peşinde koşan da,
Ağasının bir dediğini iki etmeyen de,
Biz de Berlin'de daire aldık diyen de,
Bu adamı süpürmeyin öğüdü veren de,
Sezer'e, Baykal'a kızan da,
Vergi cezasını yarıya düşüren patron da,
…
Uzatın uzatabildiğiniz kadar…
Yüzde 46… Milletin yarısı… Eski Türk Ceza Yasası'nda 46. Madde, akli melekesi yerinde olmayanların cezai ehliyeti olmadığına hükmederdi…
Aklınız karışmasın. Durum net ve açık, herkes elindeki kabın ölçüsüne göre AKP değirmenine su taşıdı.
Ben de naçizane üslubumu 'pazarlama' tekniğine iyi tepki veren 46'lıklara uydurayım istedim. Seçmen böylesini daha iyi kavrıyor gibi geldi de…