Ceyhan nehri bölgeye adeta binlerce yıldır bereket taşıyor.
Adana’ya 43 km. uzaklıkta olan Ceyhan, Anadolu topraklarının binlerce yıldır oya gibi işlenen bir kültür merkezidir.
4 bin yıl boyunca birçok kavmin Adana’dan geçmesi ya da Adana’ya yerleşmesi merkezde olduğu gibi Ceyhan’da da zengin bir kültürel doku yaratmış.
Her yerleşen kavmin gelenekleriyle, dünya görüşüyle ve yaşam biçimiyle bölgeye yeni bir değer katmasının doğal sonucu olarak da, bu oyanın motifleri ve renkleri oldukça artmış…
Çukurova'nın bereketli topraklarında en önemli nehirlerinden Ceyhan doğu kıyısında kurulan şehir pamuk ekimi nedeniyle hızla gelişmiş ve bölgenin önemli bir tarım ve ticaret merkezi olmuş. Fenikeliler döneminden itibaren yerleşim merkezi olan Ceyhan, çeşitli uygarlıkların etkisi altında kalmış. 1516'da Osmanlı topraklarına katılan Ceyhan, 1864’te Kırım’dan gelen Nogay Türklerinin buraya iskânı ile Yarsuvat, II. Sultan Abdülhamit döneminde ise Hamidiye, daha sonra da Ceyhan Nehri’nden dolayı 1926 yılında Ceyhan ismini almış.
Gezimizde bize rehberlik eden Ceyhan Belediyesi Basın Müdürü Lütfü Küpeli:
“İlk durak olarak Abdülkadir Ağa Camii’nden başlıyoruz” diyor.
Bir taraftan fotoğraf çekiyor, bir taraftan Lütfü Bey’i dinliyoruz. Caminin ilk bölümü 1868'de yaptırılmış. 1953 yılına gelindiğinde ise ilçenin artan nüfusuna küçük geldiğinden aslına uygun olarak büyütülmüş. Camide bulan minber ve kürsü orijinaline bağlı kalınarak Kahramanmaraş’ta yaptırılmış. Oymalar yaklaşık 500 yıllık motiflerden esinlenerek hazırlanmış. Cami 1999 depreminde bir hayli hasar görmüş ve kapatılmış. Ama caminin imamı ve halkın duyarlılığı ile restore edilip tekrar ibadete açılmış. Camiden ayrılıp Deprem Anıtı’na yürüyoruz.
Deprem Anıtı'nın önüne geldiğimizde, anıtı neden oraya yaptıklarını soruyorum. Aldığım yanıt çok acı. Beş katlı bir binanın çökmesi sonucu, birçok insanın orada hayatını kaybettiğini öğreniyorum.
Çevremdekilere yöneliyorum. Sadece deprem diyebiliyorum ve başlıyorlar anlatmaya:
"Her yer cesetlerle doluydu. Ceyhan açık bir mezar gibiydi."
“Cenab-ı Allah bir daha bizlere böyle bir acı yaşatmasın” diyorlar. Depremle ilgili o kadar çok hikâye vardı ki. Bunlardan birisi de Ayşe teyzenin kızının evinin bahçesine gömülü olmasıydı. Aradan tam dokuz yıl geçti. Acılar asla unutulmaz ama önemli olan bu acılardan ders almak. Ceyhan Belediyesi bu bağlamda üzerine düşen dersi en iyi şekilde yapmış. Ceyhan çok hızlı ve planlı bir şekilde gelişiyor ve gelişmeye de devam ediyor.
Yolumuza Kurtkulağı Kervansarayı’ndan devam ediyoruz. Kervansaraya gittiğimiz gün muhteşem bir açılış vardı. Bu tarihî mekânın restorasyonunun yeni bittiğini öğreniyorum. Hemen Ceyhan Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’den kervansarayla ilgili bilgi alıyorum.
Sözlü:
“Kurtkulağı Kervansarayı, 1711 yılında Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmış. Ceyhan’ın Kurtkulağı köyünün 1 km. kuzeyindeki eski Halep Kervan Yolu üzerinde bulunuyor. Mimarı Mehmet Ağa’ymış. Selçuklu Kervansarayları mimarisinde. Giriş kapısı doğudan ve odaları beşik tonozla örtülü. Kurtkulağı “Menzil Hanı” ismiyle de adlandırılıyor. Kurtkulağı Camisi’ni, kapısındaki sekiz satırlık hitabeyi okuduğunuzda, 1901 yılında Haydar Ağa adlı zengin bir vatandaşın yaptırdığı anlaşılıyor. Cami iki kubbeli ve yontma taşlarla yapılmış. Ne mutlu ki bize böyle bir restorasyonu başarıyla tamamlamak bizlere nasip oldu.”
Başkan konuşurken Recep amca bizi pür dikkat izliyordu.
“Hayırdır Recep amca” dediğimde;
“Kızım buraların eski halini bir bilseniz, oturup ağlardınız. Bu çocuktan (Hüseyin Sözlü) Allah razı olsun. Ceyhan’a ve Ceyhanlıya çok emeği var.”
Bu sözün üzerine Hüseyin Bey biraz mahcup ve utangaç bir şekilde:
“Olur mu amcam. Biz hizmet için geldik” diyor ve Recep amcayı da içeriye davet ederek Olgunlaşma Enstitüsü’nün hazırladığı Osmanlı Motifleri Defilesi’ne geçiyoruz. Bu ortamda kendinizi kervansarayın gerçek tarihi içerisinde yaşadığınızı hissediyorsunuz. Öyle ki içerisi buram buram saray sandıkları kokuyor.
Hiç zaman kaybetmeden sandık kokulu kervansaraydan ayrılıp, Yılan Kale’ye gidiyoruz.
Kale; Adana ve Ceyhan arasında birden yükselen Ceyhan Ovası’na hâkim, tepe üzerine kurulmuş. İç Anadolu’dan gelip Gülek boğazı yoluyla Adana, Misis, Payas ve Antakya’dan geçen tarihî kervan yolunun üzerinde bulunan kaleler zincirinin bir halkasını da Yılan Kale oluşturuyor. Bu kalenin hangi tarihte kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Ramazanoğlu Beyliği döneminde 1357’den itibaren terk edilen kalenin adı Kovara iken ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi 17. yy’ da yörede Şahmaran efsanesinden dolayı Şahmaran Kalesi adını vermiş. Kale, dıştan 700 m kadar çevresi olan 2’şer katlı sekiz burçla takviye edilmiş. Burçlar ve araları tamamen mazgallı ve mazgalların ortalarına ateş etmek için açık bırakılmış. Kalenin bedeni adeta dantel gibi işlenmiş. Kalenin güneye bakan bir demir kapısı var. Kale içindeki büyük meydana her yönden bir merdiven iniyor. Böylelikle meydandan kalenin her yönüne gidiş geliş daha kolay. Gündüz gezdiğimiz kalenin ihtişamı gece yapılan ışıklandırmayla ortaya çıkıyor. Eskiden ateş etmek için açılan mazgalların araları şimdi kurşun değil ışık saçıyor.
Son durağımız Ceyhan’da 2.’si düzenlenen Karpuz Festivali oluyor. İnanılmaz güzel karpuzlar var. Başkan Sözlü:
“Türkiye’nin hiçbir yerinde Ceyhan karpuzu başka isimle anılmaz. Ceyhan karpuzunu bir yiyen tadını asla unutmaz” diyor.
Ceyhan Kaymakamı Ayhan Boyacı ise:
"Tarih boyunca özellikle tarım alanında büyük önem taşıyan Çukurova dolayısıyla Ceyhan’ımızda yetişen karpuza daha iyi sahip çıkmak ve daha iyi tanıtmak amacıyla düzenlemiş olduğumuz festivalimiz oldukça ilgi topladı. İnşallah bu bir başlangıç olur ve Ceyhan’ımız sanayide, tarımda ve tarihî eserleriyle hak ettiği yere gelir” diyor.
Bizimde temennimiz Ceyhan’ın en iyi ve en güzel yerlere gelmesidir.
Bu aylık Ceyhan’dan ve Ceyhanlıdan bu kadar. Eğer yolunuz Ceyhan’a düşerse; Ceyhan Belediyesi’ni arayın, size yardımcı olmaktan büyük zevk alacaklardır.
Bizden söylemesi.
Sevgiyle kalın…