Bir mıh yani bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir orduyu kurtarabilir diye bir makal vardır. Hayatını “ben bu şekilde yaşamazsam, milletimin hayatı kararır” diye yaşamaya karar verip bütün davranışlarını buna göre ayarlayan, tercihlerini buna göre yapan insanlardan söz etmek kolay bir iş değil. Halbuki oy vereceğimiz seçimlerden, iktidara gelecek olan parti veya partilerden, koalisyondan söz etmek çok daha kolaydı.
Makaleme koyduğum başlığı görünce, arifesinde olduğumuz seçimlerle ilgili bir şeyler yazacağımı sandınızsa yanıldınız. Oy vereceğimiz seçim çok önemli, ama daha da önemli olan bir seçimden bahsetmek istiyorum: Bütün bir hayatımızı nasıl yaşayacağımızı tayin eden, daha sonrasında da nasıl yaşadığımızı gösteren seçimlerimizden.
Bir mıh yani bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir orduyu kurtarabilir diye bir makal vardır. Hayatını “ben bu şekilde yaşamazsam, milletimin hayatı kararır” diye yaşamaya karar verip bütün davranışlarını buna göre ayarlayan, tercihlerini buna göre yapan insanlardan söz etmek kolay bir iş değil. Halbuki oy vereceğimiz seçimlerden, iktidara gelecek olan parti veya partilerden, koalisyondan söz etmek çok daha kolaydı. Gelecekle ilgili bir tahminde bulunmak, ihtimallerden söz etmek sıradan bir işti. Halkımızın her zaman yaptığını yapar, bu seçimde AKP, CHP, MHP ve bağımsızlar meclise girer, AKP ve bağımsızlar yahut CHP-MHP koalisyon kurar demek, bunu da süslü laflarla desteklemek mümkündü. Hatta bir sürü akıl da verebilirdim: Aman MHP CHP ile koalisyon kurmasın, bu onun sonu olur, zaten seçimden önce AKP, "MHP'ye vereceğiniz oylar CHP'ye gidecek" diye propaganda yapacağı için AKP' yi de haklı çıkarmış olacak diyebilir, MHP, seçime beş kala derin devletin kendisini oy adresi olarak göstermesinden kaçınmalı, buna tedbir almalı, zira vatandaşın güvenebileceği hiçbir kurum kalmadı, bütün kırmızı çizgiler, dayak noktaları kırıldı, bu durum ters tepebilir gibi laflar edebilirdim. Hatta şimdiden listelere daha fazla önem verip ülkücü tabanı dinleseydi MHP yüzde kırkı alırdı ama diye başlayan sözlerle ukalalık yapabilirdim. Ama bunu yapmayacağım. Onun yerine tam şu andaki ülkücülüğün ne olabileceğini, ne olması gerektiğini sizlerle birlikte yüksek sesle düşüneceğim.
Ülkücülük, diğer anlamı ile idealistlik, bir ömrü ideali uğrunda yaşamaktır. Benim anladığım ülkücülük ise Türk Milleti için ömrünü adamaktır. Biz bunu böyle öğrendik. (Böyle yaşadık mı tartışılır.) Balzak'a bir toplantıda soruyorlar: "Üstad, herkes konuştu, neden sen de fikrini söylemiyor, susuyorsun?" Cevap veriyor: "Öjeni Grandet kiminle evlenecek?" Meğer büyük yazar o sırada yazdığı romanın kahramanını kiminle evlendireceği sorusu ile meşgulmüş. Ülkücü, bütün hayatı boyunca milletinin mazisi, hali ve geleceği ile meşgul olan, bütün hayatını buna göre şekillendiren adamdır. Bu durum, şahsın kendine ait bir özel hayatının olmaması anlamına gelmez. Bahsettiğim kendini milletine adama durumu, kuru sözle olmayıp fiille adamaktır. Hiç bir şey yapmadan kuru kuruya milletini sevmek değil, sevdiğini işiyle, yaşayışıyla, örnek hayatıyla göstermek ülkücülüktür. Ülkücülük, milletini sevme karşılığında bir menfaat sağlıyorsa o ülkücülüğün sağlığı da tehlikeye girer. Bunu yapmayan, milletin malına göz dikmeden, bütün bir ömrünün hesabını santim santim verebilen insanların, o da öldükten sonra, mezar taşına "Türk Milleti için yaşadı" denilirse ne ala. Denilmez, hizmeti bilinmezse o da ülkücü adaylarının ayıbı olarak kalır. "Ülkücü' nün Çilesi"ni yazan Galip Erdem Ağabey' in, yurt çapındaki Ülkü Ocakları Başkanlarının katıldığı bir toplantıda verdiği seminere "Merhaba ülkücü adayları" diye başladığını, sonra da, kişinin ancak öldükten sonra hayatına bakılarak ülkücü olup olmadığının söylenebileceğini anlatarak devam ettiğini hatırlayalım. "Ben milletim için çalışmazsam milletim yok olur, tarih sahnesinden silinir." diye düşünen bir Türk, zaten hayatını başka türlü şekillendiremez. Buradan, memlekette bu kadar ülkücü geldi, geçti, yüksek mevkilerde bulundu, önemli görevler yaptı, demek ki bunlar hakiki ülkücü değilmiş sonucu çıkarılabilir. Doğrudur. Bir Kazak atasözü hatırlıyorum: Yüz attan bir yüğrük at, bin yüğrük attan da bir tulpar çıkar.
Nasrettin Hoca eşeğiyle ormana odun toplamaya gitmiş. Elinin soğuduğunu hissetmiş. Ölürken insanın bedeninin soğuduğu hatırına gelmiş. Ayaklarına da bakmış, aynı elleri gibi soğumuş. "Ölüyorum galiba." diyerek hemen uzanmış ve gözlerini yummuş. Bu arada serbest kalan eşeği de ormanın derinliklerine girmiş. Ormanda aç kurtlar bekleşirmiş, eşeğin üstüne çullanmışlar. Hoca eşeğin canhıraş feryadını duyunca kurtlara "Sizi gidi canavarlar. Dua edin ki ölüyüm. Yoksa Hocanın eşeğini yiyebilir miydiniz?" Eşeğine de söylenmiş: "Sahipsiz kalan eşeği tabii ki kurt yer!" demiş.
Sadece şu sırada değil, uzun zamandır herkesin kafası karışık. Gelecek hakkında herkes karamsar. Milletin güvenebileceği isimler neredeyse yok. Mesela konuştuğum iki farklı görüşteki üniversite öğrencisi bu seçimde nereye oy vereceklerini bilmediklerini, kendilerine hitap eden bir söylem bulamadıklarını söylediler. Onlara seçimlerin geçici olduğunu, asıl büyük seçimin hayatını bir ülkücü gibi mi yaşayacağını, yoksa sıradan bir hayat olarak mı geçireceğini seçmenin çok daha önemli olduğunu söyledim. Bilmiyorum siz de bana katılır mısınız? İşin tuhafı, bizim zamanımızda Milli Eğitim bazı fabrikasyon hataları veriyordu, ülkücüler yetişiyordu, şimdi o hatalar en aza indirilmiş durumda. Bırakın ülkücüleri, idealistler bile yetişmiyor! Türk Dili ile ilgili TBMM araştırma komisyonunun raporundaki Türkçe'ye bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Önümüzdeki seçimlerle ilgili küçük bir not yazmama izin verin: Türkiye'deki diğer partilerin tabanı, tavanda yapılan her şeyi hoş görmeye, yapılanlara-bu hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma vb. her şey olabilir- kılıf hazırlamaya hazırdır. Çünkü tavanda küçük bir çete, tabanda da ona uygun bir yapılanma mevcuttur. Bir istisnası var: MHP'nin tabanı yapılanları hoş görmez, partisini barajın altında bırakma uğruna oyunu başkasına verir. Şimdi kaba bir hesap yapıyorum, Türkiye'de sağın oyu yüzde seksen, solun yüzde yirmi oyunu, sağın da yüzde otuzunu çıkarırsak geriye yüzde elli oranında bir sağ oy kalır. Oy oranını korusa bile AKP milletin güvenini kaybetti. CHP'nin kafası karışık, DP ve ANAP ise daha başında bu millete hizmet için ehliyet sahibi olmadıklarını gösterdiğine göre iş MHP'ye düşüyor. MHP isterse bu yüzde elli oyun tamamını alıp tek başına iktidar olabilir. İşte tavanın yaptığı en küçük bir yanlışa göz yummayacak ülkücülere tam bu noktada bir görev düşmektedir. MHP'yi tek başına iktidara taşıyacak bir çalışma yapmak. Ondan sonra da hayatını milletine adamış adamların yönetim kadrolarına atanmasının ve milletin ihtiyacı olan büyük projelerin hemen hayata geçirilmesinin yakın takipçisi olmak. Ülkücüler bunu Türk Milleti için yapmalıdır. Çünkü MHP dışında hayata bakışı, meselelere Türk Milletinin menfaatleri bakış açısıyla yaklaşan bir parti veya görüş yoktur. Onun tek başına iktidarını temin edip sonucunu görmezsek kendimize gelemeyeceğiz. İster icraatları olumlu, isterse olumsuz olsun, Türk Milletinin yeniden silkinmesi için bu son şansımız. Çünkü Türk Milletini hakiki ülkücüler yönetmeye başladığında neler olabileceğini hayal edebiliyorum.
Bu arada Galip Erdem'in Ülkücü'nün Çilesi adlı kitabını okumadınızsa okumanızı, okudunuzsa yeniden okumanızı tavsiye ediyorum. Başucu kitabımdır.