Türkiye’de özellikle son iki aydır süren siyasî çalkantılar Türk halkını oyalamakta, Türkiye’yi sarmakta olan esas büyük tehlikenin farkına varmaktan alıkoymaktadır. Türkiye’nin esas sorunu ülkenin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olmasıdır. Çünkü Türkiye, içeride sürdürülen siyasî mücadeleden çok Türkiye’yi de içine alan dış ekonomik mücadeleye kendini hazırlamalıdır.
Esasında içeride sürdürülen siyasal mücadelenin, Türkiye’nin başına bela edilen terör ve bölücü örgütlerin oluşturulmasının ve desteklenmesinin sebebi bu ekonomik mücadelenin gerektirdiği siyasal birer unsurlarıdır.
Esas dikkat edilmesi ve hazırlanılması gereken husus nedir?
Türkiye’nin güneydoğusunda, Irak’ın kuzeyinde bizi endişeye sevk eden gelişmelerin sebeplerini ve sonuçlarını iyi tahlil etmektir.
Dünyanın gözü Hazar enerjisindedir. Türkiye’nin bir koridor olarak vazgeçilmezliğini koruduğu Hazar, fırtına öncesini yaşamaktadır. Bu bölgede çok ciddi uluslar arası mücadeleler yaşanacaktır.
Dolayısıyla adım adım yaklaşan bu kavgada Türkiye, çevresinde gelişmekte olan olaylara bakarak komşularıyla takışacağı yerde, kendisinin başına bela örmeye çalışan güçlerle sorunun çözümü için güç birliği arayışına girmeli ve gücü nispetinde pazarlığa oturmalıdır.
Sorun bellidir.
21. yüzyılda, bütün dünyanın gözü Orta Asya Hazar coğrafyasındaki doğalgaz ve enerji kaynaklarına yönelmiştir. Dolayısıyla Hazar havzası şu an için dünyanın siyasal gündemine oturmuştur.
Hazar Denizi’nin altı, doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyi petrol doludur. Böylesine büyük bir petrol havzasının üzerinde Hazar denizi ve çevresi küresel emperyalizmin esas hedefidir.
Anıl Çeçen’in yaptığı yoruma göre küresel emperyalizm bu bölgeye hâkimiyet kurabilmek için Ortadoğu’ya yaptığı bir saldırı gibi Hazar havzasına da saldırı yapmaktan çekinmeyecektir. Bu saldırı söz konusu olduğunda Hazar havzasına komşu olan ülkelerle bu bölgenin komşusu durumundaki Türkiye’yi de hedef haline getirmektedir. Hatta Türkiye’nin Batı’nın müttefiki olması kendisini böylesi bir saldırının dışında tutmayacaktır.
Hazar havzası, SSCB’nin dağılması sonrası Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinde meydana gelen boşluk gibi bir boşluğa sahip durumdadır. Güçsüz ülkelerin elinde dünyanın enerji politikasını değiştirebilecek kadar bol enerjinin bulunması ister istemez küresel gücün bütün dikkatini Hazar havzasına çevirmektedir.
Petrol üreticisi ve ihracatçısı ülkeler bakımından Orta Doğu petrol rezervlerinin en büyük deposu olmasına rağmen 1990’lardan sonra Kafkasya bölgesi de oldukça önem kazanmıştır.
Dolayısıyla Kafkasya, tıpkı Orta Asya, Orta Doğu ve Güney Amerika gibi, enerji mücadelesinin en yoğun yaşanacağı bölgedir. Diğer bölgelerde olduğu gibi bu bölgedeki ülkelerde yapılabilecek ihtilaller ve çıkabilecek savaşlar kimseyi şaşırtmamalıdır.
“Hazar savaşı için bütün Türkiye ekseri üs haline getirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti küresel emperyalizm yüzünden top yekûn yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye Cumhuriyeti yaklaşmakta olan bu felaketi görerek önlem almak zorundadır. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet olarak devam edebilmesi mümkün olmayacaktır”
Türkiye bu açıdan bölgedeki Türk devletleriyle sıkı bir işbirliği ve dayanışma içersinde olmalıdır.
Hazar havzasına komşu olmakla birlikte Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Çuvaşistan, Başkırdistan, Azerbaycan, Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri birer Türk devletleridir. Hazar kenarında coğrafî olarak büyük olabilseler de nüfuz olarak küçük devletler halinde ve birbirinden kopuk vaziyette yaşamaktadırlar. Bu şekilde emperyal güçlerle baş edebilmeleri mümkün olmadığı halde yine de yalnız başına iç ve dış politika yürütmeye çalışmaları düşündürücüdür.
Türkiye’nin kendini bekleyen bunca tehlikeye karşı tedbir alması, güç alabileceği Türk devletleriyle entegrasyon arayışına girmesi gerekirken, iç çekişmeleri rejim sorunu haline getirmeye devam etmesi, mevcut gücünü çok zayıflatacağı bir Kuzey Irak harekatına sürükleniyor olması ve işin daha acısı bu sürüklenişin belki de bir daha telafisi mümkün olmayacak bir sonun başlangıcı olacağını hesap etmeyişi çok düşündürücüdür.