Vatan millet sevdalısı on binler, milletvekili olmak için parti genel merkezlerine bir anda hücum ederek adaylık başvurusu yaptı.
Hayatında ülke meselelerine kafa yormamış, vur patlasın/çal oynasın diyerek gününü gün eden bazı koca koca adamların, ellerinde bir tomar belgeyle parti binalarını panayır alanına çevirdiğine şahit olduk…
Ne de olsa kimilerine göre milletvekilliği maaşı dolgun, havası yerinde güzel bir meslek!
Adına ister erken, isterseniz zorunlu seçim deyin fark etmez, memleket genel seçime giderken daha adaylık başvurularında bilindik manzaralar yaşandı.
Vatan millet sevdalısı on binler, milletvekili olmak için parti genel merkezlerine bir anda hücum ederek adaylık başvurusu yaptı.
Hayatında ülke meselelerine kafa yormamış, vur patlasın/çal oynasın diyerek gününü gün eden bazı koca koca adamların, ellerinde bir tomar belgeyle parti binalarını panayır alanına çevirdiğine şahit olduk…
Ne de olsa kimilerine göre milletvekilliği maaşı dolgun, havası yerinde güzel bir meslek! Arada bir uğrayıp, parmağını kaldırınca başka kim o kadar maaşı verecek ki?
Partilere hücum eden adaylardan, acaba kaç tanesi milletvekili olmak için yırtındığı yahut dokuz takla attığı –eskiden 9’du- parti için geçmişte afiş yapıştırıp, pankart asmıştır?
İçlerinde kaliteli, yaptığı işin ehli, meclisi ticarethane gibi görmeyen adaylar yok mu? Var tabi, olmaz olur mu? Ama parti binalarındaki malûm manzaradan muhtemelen onların da midesi bulanmıştır.
ÇEK Bİ ANKET!..
Memleket iyiden iyiye seçime giderken, gün geçmiyor ki “son yapılan anket” arz-ı endam etmesin. Önüne gelen çarşaf çarşaf anket yayınlayarak, filanca partiler meclise giriyor, ötekiler giremiyor diyerek güya halkın nabzını tutuyorlar. Zaten işin komedisi burada başlıyor… Bir bakıyorsunuz dün birinci olan parti yarın 3. olmuş… 1-2 gün içinde oylar öteki partiye akmış (?). Durum öyle mi gerçekten, e tabii değil canım. Bozacının şıracıya anket yaptırmasıdır aslında bu. Parayı veren düdüğü çalar misali kim parayı bastırırsa ‘sipariş’ üzerine “tam yağlı” bir anket arz-ı endam eder kamuoyuna! Anket siparişi verilirken de “hocam, çek bir anket, tam yağlı olsun” deniyordur herhalde (Cem Yılmaz’ın kulakları çınlasın)
E tabi bunlar âlemi kör, milleti sersem sandıklarından olsa gerek, büyük bir ciddiyetle anketlerinin bilmem kaç kişi üzerinde yapıldığını gururla söylemekten de geri kalmıyorlar.
Ben hep merak ederim, bu anketler nerede yapılıyor diye… Her gün bir-iki anket yayınlanır, adeta anket savaşları yapılır. Hatta bunlar tarihe “bilmem kaçıncı anket savaşları” diye yazılsa yeridir. Mesela ben hiç sevinçle yanıma gelip “bugün beni adam yerine koydular da, bana hangi partiye oyunu vereceksin” diye sordular diyen bir Allah’ın kuluna rastlamadım. Siz rastladınız mı bilmem… Anketörler ya bizim tipimizi beğenmiyorlar yahut bunlar anketi Nijerya’da falan yapıyorlar…
Anket dedik de, daha önce ne anket komedilerine şahit oldu bu ülke… 2002 seçimlerinde, Perinçek ve Haydar Baş kendi yaptıkları ankete inanarak, yüzde 40 ile iktidara geleceklerini savunmuşlardı. Sonrası malum, yüzde 0, bilmem kaçı aldıklarında köşelerine sinmişlerdi. Muhtemelen Perinçek, anketi parti binasında, Haydar Baş da cemaati arasında yaptırmıştı ve hiç olmazsa bu vesile ile iktidar olmanın keyfini çıkarmışlardı.
YALANDAN KİM ÖLMÜŞ!
Seçim olur da birbirinden uçuk vaat olmaz mı? Bu olmayacak vaatler seçimi renklendiriyor en azından… Ah bir de inanan avanaklar olmasa.
“Petrol vardı da ben mi içtim” yahut “Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl değildir” gibi tamamen zekâ ürünü sözlerin sahibi Demirel’in, “2 anahtar” vaadini unutmak mümkün mü? Süleyman Demirel, 21 Ekim 1992 seçiminde, “500 günde herkese biri ev, biri araba olmak üzere, iki anahtar” vereceğini söylemişti. Sonra ne mi oldu? Demirel Başbakan!...
Sonrası malum… Anahtar suya düştü, suyu inek içti, Demirel köşke çıktı… Demirel aktif siyaseti bıraktı ama Demirel’in vaadine kanarak şak diye kıratın böğrüne oyunu basanlar hâlâ anahtarları beklemeyi bırakmadılar.
Yaptıkları seçim vaatleriyle diğerlerine taş çıkartan iki lider var. Biri elbette Cem Uzan, diğeri Haydar Baş. Haydar Baş “herkese 500 YTL maaş” vereceğini söylüyor. Ben olsam 2 bin YTL derdim, yalandan kim ölmüş ki?..
Gelelim Cem Uzan’ın dâhiyane vaatlerine…
Uzan iktidara gelirse, “gençler üniversiteye sınavsız girecek ve istediği dalda okuyabileceklermiş.” Aslında benim daha parlak ve daha kestirme fikrim var: “Matbaada bol sayıda, üniversite diploması basalım ve isteyen yurdum insanına dağıtalım. Böylece hem gençleri kaliteli eğitim denen yükten (!) kurtarmış, hem de memleketin eğitim seviyesini artırmış oluruz. Ayrıca matbaa piyasası canlanır!
Uzan’ın bu olmayacak vaadine inananlar yok mu? Var tabii. Ama kimse o kadar üniversite var mı, eğitim kalitesi ne olacak, herkes doktor, avukat olursa veteriner, hemşire, hasta bakıcı, mübaşir kim olacak diye sormuyor. Memlekette üniversiteli işsizler cirit atarken, istediği fakülteden mezun olacak genç mezunlara “kaldırım mühendisliği” de Uzan’ın hediyesi…
Cem Uzan’ın, havadan para kazanılacağını zanneden avanakların içini hoş eden başka vaatleri de var… Futbol maçlarının, dizilerin, filmlerin en heyecanlı yerinde, alttan fırlayan vaatleri… Kaliteli espri fukarası gençlerin “Hamilelik 3 aya inecek” diyerek dalga geçtikleri seçim vaatleri işte canım… Uzan iktidara gelince “mazot 1 YTL, fındık 8 YTL” olacakmış… Eee tabi yersen! Ha bir de her işsize 350 YTL maaş verilecekmiş. Anlaşılan Uzan iktidarında ya gökten para yağacak ya da bütün işsizler katledilecek!
Gelelim şu bizim envai çeşit zevatın bulunduğu AkP’nin, vaat mi yoksa açık bir tehdit mi olduğunu anlayamadığımız seçim vaadine… AkP “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyor… Demek ki memlekette iyi giden bazı şeyler var ki, AkP iktidarı onlara da el atacak… Anlaşılan ayağımızdaki çorabı da alacak bu iktidar. Nereden mi çıkartıyorum bunu? AkP’nin iktidardayken yaptıklarından!