Dünya yansa bir çuval samanı yanmayan insanlardan oluşan bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Hiçbir şeye önem vermeyen, aldırış etmeyen bir zihniyet düşünce ve davranışlarımızda at koşturuyor. Yüzlerdeki ifade, davranışlardaki görüntü umursamazlık virüsünün ne kadar çok yayıldığını gösteriyor. Umursamazlık virüsünün bulaştığı kişilerin zihinleri, gönülleri, irade ve bilinçleri bulanmakta ve onları komaya sokmaktadır.
Artık onlar için hiçbir şey fark etmemektedir. Çoğu kere “ne fark eder, adam sende!, neme lâzım, beni sokmayan yılan bin yaşasın” biçimindeki sözler söyleyenlerde bu virüsün etkisinin çok fazla olduğu ve hastayı komaya soktuğu görülür. Taklit yoluyla ve kitle iletişim araçları sayesinde bu hastalık çok çabuk bulaşmakta ve yayılmaktadır.
Umursamazlık komasına yakalananlar vicdanlarını rezalet ve kepazeliğin kölesi yapmaktan kaçınmazlar. Çünkü rezalet ve kepazeliğin, karakter zayıflığının ne anlama geldiğini ve içeriğinde neler olduğunu bilmezler. Vicdanlarındaki çarpıklığın farkına varmaktan da acizdirler. İyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa düşman olanların tahriklerine karşı koyacak cesaret ve dürüstlükten de haberleri yoktur. Zihinleri belki çerçöp ve işe yaramaz bilgilerle dopduludur, ama vicdan ve gönülleri umursamazlık virüsü tarafından bomboş bırakılmıştır. İnsan karakterinin özü olan iradelerini doğru yöne çevirecek güçten de yoksundurlar.
Bencil çıkarları için kurnazlıklarını tahta çıkarıp başına taç geçirme törenleri düzenlemekten çok hoşlanırlar. Taş yüreklilikleri sebebiyle bencilliğin yönlendirdiği davranışlarıyla umursamazlıklarına akıllıca mazeret bulmayı çok iyi becerirler. Merhamet, şefkat ve nezaketin asilliğine, yüceliğine düşman olup bu özellikleri aşağılayıcı reklâm ve propaganda için servet harcamaktan kaçınmazlar. Umursamazlık gücünün sonsuzluğuna ve kırılamayacağına güvenerek, tedbirsiz, bilgisiz, bilinçsiz ve tembelce vakit geçirmeyi yeğlerler. Oysa bu gücü sert bir direnişin de uykusundan uyandıracağını hiç hesaba katmazlar. Bu komadaki hastaların en büyük düşmanı da esasen zihinlerde, bilinçlerde, gönüllerde ve iradelerde ortaya çıkabilecek olan sert direniştir. Vahşi olan güce karşı ortaya çıkan sert direniş alkışlanmaya da değer. Nice zalimler bu sert direnişe teslim olmak zorunda kalmışlardır.
Umursamazlık komasına yakalananlar fırtınalı, acılı ve sıkıntılı havalarda yaşamak zorunda kalanların, tehlikeli ve uçurumlarla dolu kayalıkların üstünde “imdat!” diye haykıranların hallerinden de anlayamazlar. Bu komaya girenlerin vicdanları namuslu bir günahkâr olmaktan bile korkar. Onlarda yaşamları tehlikede olan insanlara yardım ve onları kurtarma bilinç ve iradesinin de varlığı ile yokluğu bile belli değildir. Yanlarına bir iyilik meleğinin uğramasına bile tahammül edip sabır gösteremezler. Umursamazlıkları baygınlık geçiren insanları bile isyan ettirecek cinstendir. Onlar için bencil çıkarları kutup yıldızı olmuştur. Sürekli namuslu ve şerefli insanların yaşamlarına dil uzatır, onların yaşantılarının çekilir bir şey olmadığını söyleyerek vakit geçirip dururlar. Bir anlamda kendilerinin “hayat korkağı” olduğunu saklamaya çalışırlar.
Bencilliğin umursamazlık koması denilen hastalığa yakalanmasına şaşılmamalıdır. Çünkü hayırseverlik, feragat ve fedakârlığa düşman bir bireycilik ve bireyselcilik anlayışı eğitim-öğretim kurumlarında öğretilmektedir. Yaşam fırtınaları şiddetli ve dalgaları da büyük olunca karakterleri zayıf olanlar hemencecik umursamazlık koması denilen limana sığınma alışkanlığı kazanmışlardır. Çıkarları söz konusu olunca inlerinden çıkan yırtıcı hayvanlara dönüşmeye de hazırdırlar. Can çekişen düşüncelere oyun öğretmek onların en büyük zevkidir.
Hiçbir şeye aldırmadan yaşamaya çalışma, hayat mektebinde okutulan kitap sayfalarını dolduran zorluk, güçlük, engel ve tehlikelerden korkarak kendi kabuğuna çekilip insanlık görev ve sorumluluğunu bir tarafa bırakmaktır. Oysa görev ve sorumluluk söz konusu olunca kahramanlar, yiğitler ve mert insanlar için tehlike düşünülür mü? Tehlike diye bir şey bilinir ve akla gelir mi? Görev ve sorumluluğun ağırlığı ve tehlikeli oluşuna aldırmadan işlerini yapanlar için aldırmazlık ve umursamazlığın varlığı bile akla gelmez. Hele görevi Türk milleti uğruna canını veren olma şerefini taşıma bilinci ve iradesine sahip olanlar korku ve tehlike denilen şeylere kulak asarlar mı? Cesaret ve soğukkanlılığa şeref kazandırmanın şeref ve haysiyeti onlar için yeterlidir. Cesaret erdeminden yoksun olanların vicdanlarında ancak cesaretin külleri vardır. Umursamazlık komasındakilerin vicdanî cesaretleri de umutsuzluk girdabında çoktan boğulup gitmiştir. Kırılgan, kararsız ve zayıf bir irade ile yaşam zorluklarına karşı zafer kazanacağını düşünenler aldanırlar. Çünkü zafer kazanacak irade ve bilinç, kendi korlularına söz geçiren irade ve bilinçtir. Umursamazlık komasındakiler kokmuş düşünce çorbalarını içmek için yaratılmışlardır sanki…
Toplumsal umursamazlık komasında olanların çıkarcı düşüncelerinde engin vatan ve millet sevgisi denilen şeyin esamisi bile okunmaz. Türk milletinin tarihî ve edebî eserlerindeki şeref sayfalarında yazılı olan kendini feda etme cesaret ve bilinci ile o çelik iradeyi de anlayacak ne akılları ne gönülleri vardır. Hem akıl, hem gönül gözleri kapalıdır onların. Disiplinli bir düşünme yeteneğinden yoksun oluşlarıyla hemen tanınırlar. Milletin minnet ve şükranla karşılayacağı değerli, önemli ve tehlikeli görevleri üstlenmekten öyle korkarlar ki, dizlerinin bağı hemen çözülüverir. Gürleyen dalgalar, ıslık çalan rüzgârlar, patlayan top mermilerinin gürültülerinden başka ses duyulmadığında, umursamazlık komasındakiler korkularından ölüp gider, onlar için kahraman olma cesareti diye bir şey yoktur. Tehdit ve tehlikelerin büyüklüğüne göre cesaretlerini ayarlayabilme yetenekleri olmadığından yaşam korkağı olarak bu dünyada fuzuli veya faydasız insanlar güruhu olarak ömürlerini tamamlarlar.
Çekinmeden ve korkmadan doğruları söyleyemediklerinden vicdan çöplüklerindeki kokulardan da bir türlü kurtulamazlar. Sabırlı, tetik, uyanık, iradeli ve cesur insanlar Türk milletinin özlediği insanlardır. Üç yüz senedir umursamazlığa doğru yola çıkarılmak istenen millî bilinç ve irademizin artık bir silkiniş uykusundan uyanması zamanı gelmiştir. Türk milletinin karakter sağlamlığı ve güzelliğini kıskananların oyunlarına alet olunmamalıdır. Cesaretin lezzetini tatmaya korkan ürkeklerin umursamazlık komasına yakalanmanın da bir faydası yoktur. O ürkekler esasen yaşam beşiğini de sallamaktan korkup kaçmaktadırlar. Millî karakterimizin özgürlük ve bağımsızlığımızı kıskanıp yok etmek isteyenlerin yaydığı virüse karşı bilgi, beceri, disiplinli düşünce ve çalışma dualarını okumak yeterlidir. Rüşvetin her türüne âşık ve onu devam ettirmek isteyen umursamazlık koması hastalarının da güvenilir karaktere sahip örnek insan örnekleriyle tedavi edebiliriz. Rüşvet ikliminde esen her şeyi kurutucu ve öldürücü sam yelleri de özgürlük toprağındaki kahramanların nefesleriyle kovulabilir. İlkesizlikten, ikiyüzlülükten merhamet dilenen korkakların da millete ve insanlığa verebilecekleri bir adalet örneği yoktur. Onlar insanların adalet bilinci ve iradesini lekelemekten de çekinmezler. Her meslekte çalışan insanlarımızın o mesleğin zafer tacını kazanmak için çalışma görev ve sorululuğu vardır. Bu böyle biline…