İç ve dış ihanet ittifakına karşı üniter yapımıza ve Cumhuriyete sadakatle bağlı herkese düşen görev; Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerde birleşmek, bütünleşmek ve kendinden fedakârlık yapabilmektir. Türkiye’nin önünde etnik, mezhep, ılımlı İslam ve çok kültürlülük tuzakları kurulmuştur. Küresel saldırılarla beraber, beklentilerin aksine yükselen milliyetçiliği fark edemeyen siyasiler iş başındadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri bugün karşılaştığımız ölçüde hayatî sorunlarla, varlığının gerekçesi olan değerlere yapılan saldırılarla karşılaşmış değildir. Küreselleşmenin önü açılmış, millî devletler üzerindeki olumsuz tesirleri ve hayalî bir AB üyeliği beklentisi ile Türkiye; Türkiye olmaktan çıkarılmakta, iddiasız, talepsiz, teslimiyetçi bir rotaya sokulmaktadır. Dünyamız, iki kutuplu dengeden tek patronlu hale gelmesinden ve milletlerarası hukukun rafa kaldırılmasından beri, önü açılmış millî devletlerle küresel güç AB bloku arasındaki mücadeleye sahne olmaktadır.
İç ve dış ihanet ittifakına karşı üniter yapımıza ve Cumhuriyete sadakatle bağlı herkese düşen görev; Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerde birleşmek, bütünleşmek ve kendinden fedakârlık yapabilmektir. Türkiye’nin önünde etnik, mezhep, ılımlı İslam ve çok kültürlülük tuzakları kurulmuştur. Küresel saldırılarla beraber, beklentilerin aksine yükselen milliyetçiliği fark edemeyen siyasiler iş başındadırlar. Daha da acısı millî davaları ülkenin önünde engel gibi görmekte ve millî davalar onlara rağmen savunulabilmektedir.
İnanç dünyamız çarpıtıcı, bozucu, yanıltıcı teşebbüslere sahne olmakta, misyonerliğin yeni kılıfı olan “Vatikan patentli diyalog” tasallutu altına sokulmaya çalışılmaktadır.
Finans ve sanayi kuruluşlarımız, ekonomik çıkarlarımız, özelleştirme ve küreselleştirme adı altında açık artırmaya çıkarılmakta, yabancılaştırılmaktadır. Uydu yasaları ile Türkiye kuşatılmıştır. Türkiye sanki Mütareke yıllarını yaşamaktadır. Bu olumsuz şartlardan sıyrılarak, birlik olmak ve mutabakatları güçlendirmek, yasalar içinde kalarak tepkimizi ortaya koyabilmekle mümkün olabilir. Yanlışlığı artık doğrulanmış eski ezberlerden uzaklaşmak, 2000’li yılların gerçeklerini düşünmek zorundayız. İnsanlık tarihi, milletlerin ve millî menfaatlerin mücadele tarihidir.
Bazı mutabakat maddeleri şöyle sıralanabilir:
Anayasamızın giriş maddelerinde ifade edilen hususlara tavizsiz bağlıyız.
Her ciddî ve geleneği olan devletin vazgeçemeyeceği ve tartışmayacağı değer ve ilkelerden Türkiye de vazgeçemez.
Türk olmak onur kaynağımızdır. Sadece coğrafî birlikteliğe dayanan “Türkiyelilik” ve içi doldurulmamış, kültürel boyutu olmayan bir hukukî tanım olarak “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” ne millî kimlik; ne de üst kimlik olabilir.
Millî kimliğimizi meydana getiren unsurların başında Türklüğümüz ve Müslümanlığımız gelir.
Türk; bir etnik grup değil; Anadolu’da hâkim kültürün ve milletin adıdır. Bunu içine sindiremeyenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkma özgürlüğü vardır.
Birbirilerinin alternatifi olmayan millet mi, yoksa ümmet mi rekabeti içinde değiliz.
Milli devletimizin temel ilkelerine inançla bağlı olmakla beraber; halkımızı Devletinden uzaklaştıracak yanlışlara da karşıyız. Laik- antilaik çatışmalarının ülkeye kazandıracağı bir şey olmadığı gibi; misyonerlik faaliyetlerine alan açtığı, mutabakatları zayıflattığı inkâr edilemez. Cumhuriyetin akıllı dostlara ihtiyacı vardır.
Milliyetçilik ile ırkçılık birbirine maksatlı karıştırılmamalıdır.
Parti, grup ve cemaat menfaatleri, millî menfaatlerin ve millî birliğin önüne geçirilemez.
Fert mi, toplum mu; fert mi, devlet mi kısır çatışmalarının tarafı değiliz. Cumhuriyet rekabeti ve karşıtlığı yapılmamalıdır.
Fert ve toplum menfaatlerini birbirine ters değil; paralel görüyoruz.
Her türlü emperyalizme karşı olma geleneğimizi sapmadan sürdürüyoruz. Demokrasi, Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik birbirini tamamlayan değer ve kavramlardır. Bunları rakip görmüyoruz. Demokrasiyi de millî mutabakatlar, milletleşme, millî devlet temeli üzerinde düşünüyoruz.
Demokrasiye ve insan haklarına bağlıyız. Ancak, bunların demokrasi ve millî devletin ortadan kaldırılması ve tanınmaz hale getirilmesi için malzeme olarak kullanılmasını reddediyoruz.
AB- Türkiye ilişkilerinin getirildiği noktayı, Türkiye için iç ve dış güvenlik sorunu olarak kabul ediyor, köklü değişikliklere ihtiyaç olduğunu, siyasî ve ekonomik menfaatlerimizin korunması gerektiğine inanıyoruz. Son şekliyle AB, Türkiye için bir medeniyet projesi değil; bir teslimiyet projesidir. Uyum yasaları tek tek ele alınmalıdır.
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerine ülke çıkarlarımız açısından bakıyor, BOP’un malzemesi olmayı, teslimiyetçi ve mandacı politikaları Sivas ve Erzurum Kongrelerinde olduğu gibi reddediyoruz.
Son senelerde katlanarak artan dış ve iç borç ile cari açığı, ülkeyi yeni ekonomik ve siyasî krizlere götürecek büyük bir tehlike ve dış politika üzerindeki ipotek olarak değerlendiriyoruz. Doğrudan yabancı sermayeye karşı değiliz. Ancak, yabancı sermayenin yatırım yapmadan millî kuruluşları yabancılaştırmasına karşıyız.
Türkiye ithal liberal politikalarla kalkınamaz, gelir dağılımı iyileştirilemez, yolsuzluk ve yoksullaşma önlenemez.
Millî eğitimin temel amacı sadece öğretim ve meslek kazandırmak değil; çocuklarımıza Türk Milletine mensubiyet şuurunu kazandırmak, millî kültür değerlerimizle yabancılaşmadan evrensel değerleri fark ettirebilecek bir eğitimdir.