Mutluluk sorumsuz yaşamakmış. Tembel tembel başkalarının sırtından onları sömürerek yaşamak en güzeliymiş. Herkes kendisi için yaşamalı imiş. Başkalarını düşünmeden yaşamak en iyi tutum ve davranış imiş. Vaktini değerlendirerek yaşamak değil, vakitlik yaşamak çok önemli imiş. Bir başka deyişle anı yaşamak yerine ya anlık yaşamalı ya da anılarla yaşamak çok güzelmiş.
Yaşamın yüklediği görev ve sorumlulukları bir tarafa itip mutlu olmanın yolu tutulmalıymış. Bu masal ne güzel bir masalmış. Herkes birbirine vakit geçirmeden anlatmalıymış.
Yaşamak için herkesin bir bahanesi vardır. Yaşamlarına bahane bulamayanların vay haline… Yaşamla ilgili bulmakta ne imiş. Anlık yaşamak en güzel yaşam biçimiymiş. Hatta yaşam bahanelerine de gerek yokmuş. Sorumluluk duygusu insanı mutsuz ettiğinden sorumsuzluğun taçlandırılması gerekiyormuş. Sorumsuzluk aşısı zihinlere şırınga edildiğinde, tüm insanlık mutluluğa kavuşurmuş. Ah şu sorumluluk denen sözcük olmasaymış, insanlık o kadar çok mutlu olabilirmiş… Daha neler neler, ne teraneler…
Yaşamın görev ve sorumlulukları görmezden gelinmeliymiş. Herkes sadece ve sadece kendisi için kendi dünyasında yaşamalıymış. Ümitle ve istekle bir işe başlayıp bitirmenin ne anlamı ne önemi varmış. Başkaları zaten başka imiş. Değerli ve tehlikeli görev ve sorumlulukları üstlenmek mutsuzluğa kapı açıyormuş. Görev ve sorumluluk denen sözcüklerin asil ve yücelik denen niteliklerden soyulmalıymış. Görev ve sorumluluğun bağlayıcılık bilinci, mutsuzluğun temeliymiş. Bu bilince sahip olmak mutsuzluk diyarında yaşamaya ‘evet’ demekmiş. Hiç kimsenin bir görev ve sorumluluk üstlenmediği bir dünyada insanlar çok mutlu yaşarmış. Bu yüzden görev ve sorumluluk sözcükleri Türkçe Sözlükten çıkarıldığında, milleti çok daha mutlu olurmuş. Görev ve sorumluluğa kendini adamak da neymiş? Görev ve sorumluklar bir şarta bağlanıp istisnalar evrenine sürülmeliymiş. Masal üzerine masal anlatanların niyetleri böyleymiş.
Görev ve sorumluluk insana kemal ve şeref kazandırmazmış. İyilik, güzellik ve doğruluk kutsal alandan kutsal dışı alana davet edilip orada boyunlarına ip geçirilip boğulduklarında insanlık huzura kavuşurmuş. Görev ve sorumluluğun kutsallığı ancak hayali insan olanlar içinmiş. Görev ve sorunluluk iradesi nerede görülürse orada paramparça edilmeliymiş. Sorumsuzluk aşısı da zaten bu iradeyi kırıp parçalamak için icat edilmiş.
Neme lazımcılık denilen sorumsuzluk aşısı insanı tüm üzüntü ve dertlerinden kurtarıyormuş. Bu aşıyı olmayanların bu dünyada yerleri yokmuş. Aşı olanların erdemli insanlar olarak kabul edilmesi gerekiyormuş. Sorumsuzluk aşısı toplumun her kesimine yapılması gereken bir aşıymış. Zihinlere, gönüllere, irade ve bilinçlere özellikle yüksek dozda verildiğinde herkesi mutlu ediyormuş. Üç yüz senedir uygulanan bu aşının en çok tüketildiği ülke bizim ülkemizmiş.
Gerçeği bulmaya odaklanan düşünceleri bu aşı hemen öldürüyormuş. Bir düşünce biçiminin nasıl, niçin ve ne kadar iyi işlediğini sorgulayıp soruşturan düşüncelerin dikkatlice akıl yürütmelerini engellemek için de bu aşı gerekliymiş. Ülkemizde doğruların yanlışlara, yanlışların ve yanlışlıkların doğrulara oranını bilmeden düşünmeye çalışan insanların zihinlerine hep bu aşı şırınga ediliyormuş. Bu aşıyı olan insanlar hep pembe ruhlu oluyorlarmış. Bu yüzden ülkemiz insanları da üç yüz senedir bu aşıyı gık bile demeden olup görev ve sorumluluk sözcüklerini belleklerden çıkarıp atmayı uygun görmüşler. Pembe ruhlu olmak mutlu insan olmak demekmiş. Pembe dizileri okuyanlar da hep mutlu, mesut ve bahtiyar insanlarmış. O zamandan bu zamana şu zaman diyecek sorumlular hep sürgün edilmiş.
Kanıt ve delil bulup insanları ikna ve inandırma yerine ağız dalaşı yapanların sorumsuzluk aşısına bağımlı hale geldikleri söyleniyor. Merih’ten gelenleri gözüyle görev ve sorumlulukları nasıl sorumsuzluğa dönüştürebileceğimiz konusunda bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalara öyle büyük bir miktarlarda ödenekler ayrılıyor ki. Kökleri kişilin derinliklerinde olan görev ve sorumluluk bilincinin kökü kazınmak isteniyor. Sorunların varlığından emin olunduğundan emin olmayanların tutumlarını örnek almak bilim adamı olmak için zorunlu koşul sayılıyor.
Sorumsuzluk aşısının etkisiyle herkes aptallık, ahmaklık yarışmalarında birinci olayı yeğliyor. Yarışmaları sorgulamayı yeğlemek görev ve sorumluluk sözcüklerini çağrıştırdığı için yasaklanmak üzere. Vicdanları görev ve sorumluluklara bağlamaya çalışanlara açlıktan ölme cezası veriliyor. Hatta bilinmeyen olasılıklar içinde tercih yapmaya zorlanarak mutsuzluk uçurumuna atılmaları yönünde yargı kararları çıkarılıyor. Nedenlere ve sonuçlara odaklı eylem ve etkinliklere de sorumsuzluk aşısı yapıldığında; mutluluk fidanlarının yeşereceği masalı anlatılıyor. Zihinlere yapılan bu aşılar yüzünden milletimizin düşünce evreninde kar fırtınaları esip, şimşekler gök gürültüleri ve yıldırımlar arasında sorumsuz ve bilinçsizce yol alan insanlarımızın nereye, niçin, nasıl gittiklerini bildiklerini de söylemek zor.
Kendimiz için de gizemli bir varlık olduğumuz açık ve seçik ortada iken, sorumsuzluk evreninde yaşamaya zorlanmamız başka türlü nasıl açıklanabilir. Kendini tanıma, kendini adam etme, kendi kendine kendi kurallarını koyma bilincinden yoksun olanların sorumluluk ve göreve ait bilinç kazanmaları nasıl mümkün olur? Yaşama ait ilkeleri, kuralları ve yargıları sürekli kendilerine göre değiştirerek anlık yaşamaya çalışanların sorumsuzluk aşısı kurbanı olup olmadıkları da araştırmaya değer bir konu olsa gerek. Eylem ve etkinlik içinde olan bir milleti, eylemsizlik ve edilgenliğe iten sorumsuzluk aşısı üreten fabrikaları boykot etme zamanıdır. Kendi aklına ve değerlerine inanıp güvenen bir milletin sorumsuzluk aşılarına ihtiyacı yoktur. Hele hele düşmanın öğütlerine uyma sorumsuzluğuna ise asla… Görev ve sorumluluk bilincine sahipmiş, ahlaklıymış gibi davranma stratejisi uygulayanların aşılamalarına ses çıkarmama alışkanlığından da kurtulma vaktidir. Toplumsal zihindeki yaşantılara ait bilincin kendi görev ve sorumluluklarını yönlendirmeye başlama mevsimini hatırlaması da beklenmektedir. Bu bilincin sağlığını da dikkat edilmeli, sorumsuzluk aşısından uzak tutulmalıdır. O olmuş, bu olmuş, şu olmuş. Ne fark eder? tutumundan da kurtulmak gerekmektedir. Neme lazım? diye diye sorumsuzluk türküsü çağıranlara da ders vermek sorumluluğu vardır.