Türkiye’mizin doğu ve güneydoğusunda hayali devlet senaryolarının iyice gün yüzüne çıktığı şu günlerde biri Irak’ın kuzeyinde diğeri de Doğu Anadolu’muzda iki yapay devletin hayali zemini oluşturulmaya çalışılıyor. Ermeni Soykırımı yalanın kabulünü Türkiye’nin önüne Avrupa Birliği’nin olmazsa olmaz şartı olarak süren Batılılar, aynı zamanda Sevr’i de hortlatmanın maksadını güdüyorlar.
Diğer yandan ise haham Barzanilerin elebaşı olduğu bir güruh ise Türkiye’yi yönetenlerin gafletinden istifade ederek Yüce Türk Milleti’ne aklınca kafa tutuyor. Musul ve Kerkük üzerinden Türkiye’de Diyarbakır’ı tehdit ediyorlar.
Irak’ın kuzeyinde yapılacak şey belli aslında; Türkiye lafı ağzında gevelemeyi bir yana bırakarak “net bir ifade” ile: “Ben Irak’ın kuzeyinde bir Kürt otonom bölgesi, hele hele devleti istemiyorum. Buna asla müsaade etmem!” demesi gerekiyor. Ama işi PKK ve terör boyutuna indirgediğimiz sürece Habur’un öte yanında “Welcome to kurdistan” tabelasını daha görmeye devam ederiz. Adamlar işi siyasi sürece sokarak; çete elebaşlarından oluşmuş ve güya seçilmiş bir sözüm ona parlamentoyla fiili durumu hukukileştirmenin yollarını arıyorlar. Bu konuya daha önce de defalarca değinmiştik ama en son Kasım 2006 tarihli Ufuk Ötesi Gazete’mizde bakın ne demişiz:
“Aslında Türkiye şu anda çok ciddî bir kavram kargaşası yaşamakta. Türk milleti uyutularak, ölüm gösterilip sıtmaya razı edilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin tek millet, tek devlet ve tek bayrak gerçeği yavaş yavaş ‘aman terör dursun da ne olursa olsun’ şeklinde sulandırılmakta. Türkiye için ha PKK, ha IKDP, ha IKYB, ha Kuzey Irak otonom bölgesi veya diğerlerinin hiç bir farkı yoktur! Bu gerçek açık olarak devlet adamlarımızca deklare edilmelidir. Türkiye’nin sıkıntısı, tek millet olan Türk Ulusu’nun Türk-kürt-çerkez-laz-abaza-arnavut vs. şeklinde bölünmesidir! Türkiye’nin tek sıkıntısı, topraklarının bir bölümünün anavatandan koparılmasına yol açabilecek herhangi bir girişime ve ihtimale karşı gerekli sert tepkinin verilmemesidir!” demiştik. Ve son söz olarak da soruyoruz?
“Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde er ya da geç büyük bir harekâta girişmesi kaçınılmazdır. Öyleyse gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir durum için niye vakit kaybediyoruz? Yılanın başını niye küçükken ezmiyoruz da ejderha haline gelmesini bekliyoruz?
Daha kaç şehit vereceğiz?
Bölücü terörden bahsederken sık sık kullandığımız “30 bin şehit verdik” sözünü bir hatırlayın…
“30.000”, diğer bir ifade ile “OTUZ BİN İNSAN” yaklaşık 15 yılda verdiğimiz can sayısı. Bu kadar vatandaşımızı kahpece pusularda, mayınlarda, köy baskınlarında kaybetmişiz.
Şimdi düşünün; eğer Kuzey Irak’a daha bu iş başladığında yani 1980’li yıllarda müdahale etmiş olsaydık, kaç vatandaşımız ölürdü?
Evet, ciddi ciddi bir düşünün bakalım! Türkiye 1980’li yıllarda bu işi “kesin” olarak çözmek için Irak’a girseydi ve hatta Bağdat’a kadar ilerleseydi ne olurdu?
Askeri uzmanların söylediğine göre “Türkiye’nin vereceği toplam zayiat 2 bini geçmezdi” deniyor.
Üstelik bugün ne Habur sınır kapısının ötesinde “Welcome to kurdistan” tabelasını görürdük. Ne askerlerimizin başına çuval geçirilirdi. Ne Barzani, ne de Talabani adında iki eşkıya bugün var olurdu. Ne atsan atılmaz, satsan satılmaz şeklinde semirttiğimiz bir terörist elebaşı Apo derdimiz olurdu. Ne Irak’taki Türkmen kardeşlerimiz akıl almaz vahşet uygulamalarına maruz kalırdı. Ne Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal ederdi. Hatta ne de Saddam Hüseyin diye Irak’ta bir diktatör kalırdı. Ne de Anglo-Saksonlar yeniden Ortadoğu’yu işgal edebilirdi. Irak’ta yüz binlerce can boşu boşuna telef olmaz, yüzlerce Müslüman kadının ırzına geçilmezdi!
Olabilecek tek şey; Irak’ın kuzeyinde “Türkmeneli Devleti” adı altında ikinci bir KKTC fiili durumu oluşmuş olurdu. (Çünkü Irak’ın kuzeyi, aynı zamanda bizim garantörlük haklarımız altında) Ki biz buna zaten alışığız…
Üstelik 28.000 (Yirmi sekiz bin) vatandaşımız da hâlâ yaşıyor olurdu.
Bakın bir irade gevşekliği nelere mâl olmuş?
Şimdi ise “Irak’a girsek ABD askerleriyle savaşmak zorunda kalır mıyız”ın hesabı yapılıyor.
Çok yazık…
Türkiye’nin artık boşa geçecek bir anı dahi yoktur.
Ya herro ya merro’yu bugün demezsek; ileride (Allah Korusun) şu 30.000 rakamının yanına bir sıfır daha ilave etmek zorunda kalabiliriz.