Evet, üç fotoğraf…
Ogün, Hrant, maskeli kalabalıklar…
Ve medyanın köşe başını tutmuş olanlar! Sorgulayın, sorun, çıkarın ortaya bu suikastın ardındaki sırrı. Fakat, bir kez de dönün, evet evet bir kez de dönün Ogünler’in fotoğraflarına bakın. Onlar için ne yaptınız!
İstanbul’un dünya ‘gay’leri tarafından yılın kenti seçilişine tam sayfa ayırırken, gözünüzün önüne hiç Anadolu bozkırları geldi mi?
Herkesin elinde bir hırsız feneri, ya da körlerin fiili tarifi… Hrant Dink cinayeti üzerine söylenmedik bir şey kaldı mı, diye soracak olursanız, mutlaka vardır. Ama daha önemlisi ‘hangisinin cevabını alabildik?’ sorusudur. Ki, suikastın zamanlaması, ardından onbinlerce kişinin organize bir şekilde sokaklara dökülüp “Hepimiz Ermeniyiz” diye slogan atması, yanıt arama çabasının boşunalığına dalalet ediyor gibi… Yani… Merhum Attila İlhan’ın ifadesiyle;
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız/O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.”
Bahçe bizimdir. Üç el silah sesinin ardından, bahçeye üç fotoğrafı fırlatıp gitmiştir oyun kuran:
Ogün, Hrant, maskeli kalabalıklar. İşin tuhafı, her üç fotoğraf da alabildiğine birbirine benzemektedir. Yalnız görmemiz istenen bölümleri netleştirilmiş, detayları, ana unsurları silik bir halde bırakılmıştır. Sembollere gönderme yapmaya müsait fotoğraflar üzerinden atın atabildiğiniz kadar. Zaten öyle yapılmadı mı?
“Katil devlet”, “Katil 301”, “Hepimiz Ermeniyiz”
Aynı şekilde Ogün Samast’ın yakalanışı, sorgusu, diğer sanıklara ilişkin açıklamalar…
“Derin devlet”, “Yargı korumuş”, “Trabzon üs olmuş…”
Hrant Dink fotoğrafına gelince… Ermeni Patrikhanesi ile yaşadığı ihtilaf, Ermeni diasporası ile kanlı bıçaklı oluşu, Ermenistan nezdindeki durumu bir anda göz ardı edilip, objektifler yırtık tabanlarına yöneltildi. Kimse çıkıp da 40 diplomatımızı gözünü kırpmadan şehit eden Ermeni çeteleri, Hrant’ı niye bağışlasın diye sormadı. Sormadı, çünkü oluşturulmak istenen bir imaj vardı: Kendi halinde, yoksul, düşünceleri ile ayakta durmaya çalışan, -fakat sözde soykırımı kabul ettirmek için de gecesini gündüzüne katan – sıradan bir gazeteci. Ve 301. maddeden aldığı hapis cezası. Varsayalım ki, Hrant Dink, sözde soykırımın en ateşli savunucularındandı. Yine varsayalım ki, Türklüğe hakaret –kendisi bunu hiçbir zaman kabullenmedi- suçunu işledi.
O zaman şu soruları sorma hakkımız doğmuyor mu?
1-) Sözde Ermeni soykırımı bugün mü ortaya atılmıştır?
2-) Bu boş ve saçma sapan iddiayı ilk ortaya atan Hrant Dink midir?
3-) Türklüğe hakaret eden ilk ve tek insan Hrant Dink midir?
Hadi bütün bu sorulara da olumlu cevap verdiğimizi kabul edelim. 17 yaşında birinin eline silahı verip ‘git vur onu’ demek, kime, ne tür bir fayda sağlayacaktır? Cinayetin yankılarına bakınca, hem içerde hem de dışarıda bunun sadece Türkiye’yi zora sokacak bir eylem olduğu apaçık ortadadır… Ama, yok… Bir şekilde devlet düşmanlığı ile bilenmiş, AB fonlarından yemlenenlere bunu anlatmak hiç kolay değildir. Acıdır ki, girmek için yırtındığımız Avrupa Birliği, kendi işine yarayacak hayli etkin bir kamuoyunu oluşturmayı başarmıştır. Kendi hesabıma, cenaze günü “Hepimiz Ermeniyiz” sloganını atanların sayısına şaşırmadım. Bunların bir bölümü Türk Devleti ve cumhuriyetin büyük hoşgörüsüyle yıllarca ‘birinci sınıf’ vatandaş muamelesi görmüş kesimlerin yeni kuşaklarıdır. Yani devlet ne yaparsa yapsın, Türk’ü bozkırda unutsun, bunları yağ-bal ile beslesin yine yaranamamıştır. Yine sokaklara dökülmüş ve yedikleri ekmeğe ihanet etmişlerdir…
Bu bağlamda Ogün için de birkaç söz etmek gerekiyor herhalde… Lise son yahut üniversite sıralarında olması gereken o genç, eline silahı almanın bedelini dört duvar arasına tıkılarak ödemeye başladı. Hayatının baharında… Belki de bir daha güneşi, Karadeniz’in eşsiz maviliğini, uçsuz bucaksız yeşilini göremeyecektir. Belki de şu soru hiç mi hiç aklına gelmeyecektir:
Ey Ogün Samast, şu bahtını karartan vahim hadiseden önce niye bir gazete alıp, cebindeki son parayla bir Nişantaşı kafesine kurulmadın? O sıralarda anlı şanlı işadamlarımızın ‘demokratik reform’ yaygaralarına bir göz atardın. Bırak Pelitli’yi, Karadeniz sahilinin tamamını versen edinemeyeceğin servete sahip bu insanların dünyaya nasıl baktıklarına bir merak kesilseydin. Ne istediklerini, meramlarını bir sorgulasaydın. Sonra dönüp sorsaydın kendine: Devletten daha zengin, ama devlete kafa tutan bu insanlar için mi yaktım kendimi? Ben kimim? Bunlar necidir? Bu oyun nicedir?
Evet, üç fotoğraf…
Ogün, Hrant, maskeli kalabalıklar…
Ve medyanın köşe başını tutmuş olanlar! Sorgulayın, sorun, çıkarın ortaya bu suikastın ardındaki sırrı. Fakat, bir kez de dönün, evet evet bir kez de dönün Ogünler’in fotoğraflarına bakın. Onlar için ne yaptınız!
İstanbul’un dünya ‘gay’leri tarafından yılın kenti seçilişine tam sayfa ayırırken, gözünüzün önüne hiç Anadolu bozkırları geldi mi?