Köyceğiz adının nereden geldiği ise; efsaneye göre Köyceğiz, gölün alanı üzerinde bulunan bir ovada kurulmuş. Bilinmeyen bir zamanda ovayı sular basmış. Felaketin seyrine gelenler gölün doğu kısmında kalan birkaç evi ve insanı görünce: "Bütün şehir batmış, sadece kıyıda bir Köyceğiz kalmış” demişler. Güya o gün bugün de adı Köyceğiz olarak kalmış.
İster on sefer ister yüz sefer gidiniz. Her seferinde güzelliğinden kendinizi kaybedeceğiniz küçücük bir kayıp cennet Köyceğiz. Hele bu mevsimde misafirinin diğer mevsimlere nazaran çok az olduğu Köyceğiz sizi kendine âşık edecektir.
Milattan önce 1200 yıllarından beri sessiz sedasız varlığını sürdüren Köyceğiz’in antik çağda adı Kaunos’dur. Tarihçi Heredot;
“Harpagos, Ionya’yı yönetimi altına aldıktan sonra Kayralılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü” diye yazmıştır.
Tarihin tüm zaman dilimleri içinde çok önemli bir yeri olan Kaunos kentinin kurucuları ise yerli Anadolu insanıdır. Xanthos’ta ele geçen Triling’in Lykçe metinde Kaunos’un adı, Karca olarak “Khbide” olarak geçmektedir. Bugünkü arkeolojik belgelere göre ise en eski yerleşim M.Ö. 10. yüzyıla kadar inmektedir.
M.Ö. 540 yıllarında Kaunos’un Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir. Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır.
Arkeolojik veriler özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir. Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır. İskender’in istilâsından sonra Maussolos’un kız kardeşi Ada’ya verilmiştir. Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodos’a bağlanan şehir M.Ö. 167–129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir. Bergama Krallığı’nın vasiyet yoluyla Roma’ya bağlanması üzerine M.Ö. 129’da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur.
Kaunos’taki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır.
Osmanlılar döneminde ilçe Hurşit Paşa'nın Muğla Mutasarrıflığına getirildiği dönemde seller ve su basmaları nedeniyle bugün bulunduğu yer olan Yüksekkum'a taşınmıştır. İstiklâl Savaşında düşman saldırısına uğramış; 1919 yılı sonunda Tahir Ağa, Mehmet Zeki Osman Ağa ve Tevfik Bey'lerin öncülüğünde Kuva-i Milliye Teşkilâtı kurularak yurt savunmasına dahil edilmiştir
Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı. Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülesi ve gezilesi kalıntılarıdır.
Köyceğiz adının nereden geldiği ise; efsaneye göre Köyceğiz, gölün alanı üzerinde bulunan bir ovada kurulmuş. Bilinmeyen bir zamanda ovayı sular basmış. Felaketin seyrine gelenler gölün doğu kısmında kalan birkaç evi ve insanı görünce: "Bütün şehir batmış, sadece kıyıda bir Köyceğiz kalmış” demişler. Güya o gün bugün de adı Köyceğiz olarak kalmış.
Türkiye’nin Rize’den sonra en fazla yağış alan bölgesi olan Köyceğiz, muhteşem dinginlikteki Köyceğiz Gölünün kuzeyine kurulmuş olup, etrafı uçsuz bucaksız narenciye bahçeleri ile çevrilidir. Hatta gölün kenarına gelince bir an kendinizi deniz kıyısına geldiniz sanırsınız. Oysa Köyceğiz Gölünü Akdeniz’e bağlayan Dalyan Boğazı olup, bir diğer adı da Köyceğizin, Dalyanköy’dür. Dalyan boğazında en nefis Kefal balığı üretimi yapılmakta olup, gittiğiniz zaman tere yağda pişmiş kefal balığını yemeden sakın dönmeyiniz. Yine bölgeye has gezici arıcılık yapılmakta, kefalin yanı sıra alabalık çiftlikleri de emrinizdedir.
Gölün etrafında 112 çeşit kuş türünün yaşadığı muhteşem bir doğası, dingin bir hayatı, uçsuz bucaksız narenciye bahçeleri, Günlük ormanları, kefal ve alabalıkları, bölgenin tadını bizlere taşıyan arılarına ilaveten ilçenin köylerindeki kaplıcalarda sıcak-soğuk termal suları ile sağlık hizmeti vermek için bizleri bekliyor. Dalaman çayında rafting, Ağla Yaylasında yayla keyfi, güzelliğimiz için Horozlar mevkiinde çamur banyoları, ilçenin Akdeniz kıyısında bulunan Ekincik köyünün uzun plajında yüzme ve su sporları da Köyceğiz’de.
Biraz da tarih diyoruz ve kurulduğu yıllardan beri bir liman kenti olan tarihi ilçemizde Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları ile sarp kayalara oyulmuş kaya mezarlarını ziyaret etmeden dönmüyoruz.
Bütün bu muhteşemlikler içinde “ben sonsuza kadar yaşam istiyorum” derseniz eğer, Roma döneminden beri hizmet veren Sultaniye Kaplıcaları sizin için şifa yurdu olacaktır. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar gelen kaplıcalar Roma döneminde 400 hastaya aynı anda hizmet verecek kadar gelişmiş hastanesi ile o kadar ünlü ve doktorları kendilerinden emindi ki, kapısında “Tanrılar adına buraya ölüm giremez” yazıyordu. Zaten eteğinde kaplıcaya yer veren “ÖLEMEZ DAĞI ” adını yüzyıllardır şanına uygun bir şekilde vakurla taşıyor.
Onlarca defa gidilse de bıkılmayacak güzellik. Şimdi ise Köyceğiz’e gitme sırası sizde…