Kaleminin maharetine, üslubunun nezaketine hayran olduğumuz Necmeddin Sefercioğlu hocamız da, “Tanıdığım Türkçüler” (Ötüken Neşriyat, 212/251 03 50) adlı eserinde şunları söylüyor: “...dernek adına yarışmayı yürüten genel yönetim kurulu üyesi Ahmet Borcaklı, Muammer Sun’un Arif Nihat Asya’nın şiirlerinin besteleneceği bir yarışmada görev almayacağını, kurulun istediği şiiri seçmekte serbest olmasını istediğini söyledi...” (85.s.)
“Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sînesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin!”
ATATÜRK
Pek çok kişi : “Beş ocaklarda salonlar dolup dolup taşmalı, adına ödüller, burslar verilmeli, vakıflar, enstitüler kurulmalı, daha pek çok okula adı konulmalı, hakkında tezler yapılmalı, daha nice eserler kaleme alınmalı, herkese, ama herkese onun özelliklerini anlatmalı, güzelliklerini benimsetmeli” diye düşünürken bakınız zaman zaman neler olmuş: Türkçemizin Yavuz Bülent üstadı Bakiler, kendisi gibi güzel kitabında “Arif Nihat Asya İhtişamı” (Size dergisi y. 212/6011721)’da şöyle yakınıyor:
“Türkiye’deki Marksistler, Hoca’nın kanaat ve öfkesini bilmekten çok, emrinde oldukları ideolojinin propaganda taktikleri gereği olarak, O’nu hep görmemezlikten geldiler; yok saydılar. Şiirinin besteleneceği bir yarışmada görev almayacağını söyleyen müzikçiler, Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan ‘onun şiirleri espiriden ibaret!’ diyebilen, cim karnında nokta bile olmayan müteşairler görüldü. Çünkü şiirinin her mısrası Türk kültür ve şuurunun sağlam bir yansıması idi. Hazırladıkları şiir antolojilerine O’ndan hiçbir şiir almadılar. Uzun yıllar hakim oldukları TRT’de O’nun hakkında hiçbir program yapmadılar. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 50’nci yıl dönümü dolayısıyla, Ankara Televizyonu tarafından hazırlanan birkaç bölümlük ‘Cumhuriyet Devrimizde Türk Şiiri’ programında O’ndan bir cümle ile olsun bahsetmediler, adını bile söylemediler. Bayrak şiirini kullanmak zorunda kaldıkları zamanlarda, şiirin son kıtasını çıkardılar. ‘Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım’ mısrasını Arif Nihat’ın gaddarlığı olarak yorumlayacak kadar ahmaklaşmayı göze aldılar. Arif Nihat üzerine yapılan program tekliflerini hep reddettiler. 1959-1961 yılları arasında Kıbrıs’ta Lefkoşe Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmıştı. Bir defasında bana demişti ki:
-Benim Kıbrıs Rum Radyosunda ve televizyonunda görüntüm vardır da bizim radyolarımızda ve televizyonlarımızda yoktur!..
Sonra zaman geçti; TRT’de bazı değişmeler oldu Ankara Radyosunda Şair hakkında ilk programı hazırlayarak sundum. 1977 yılında televizyonda yine gayretlerimizle iki program ekrana geldi. Ama, Hoca, bunların hiç birini göremedi...”
***
Kaleminin maharetine, üslubunun nezaketine hayran olduğumuz Necmeddin Sefercioğlu hocamız da, “Tanıdığım Türkçüler” (Ötüken Neşriyat, 212/251 03 50) adlı eserinde şunları söylüyor: “...dernek adına yarışmayı yürüten genel yönetim kurulu üyesi Ahmet Borcaklı, Muammer Sun’un Arif Nihat Asya’nın şiirlerinin besteleneceği bir yarışmada görev almayacağını, kurulun istediği şiiri seçmekte serbest olmasını istediğini söyledi...” (85.s.)
***
Şair Nedim sağlığında beğenilip okunur. “Şairler Sultanı” unvanı da ona değil, adını bu gün edebiyat tarihçilerinin bile güç hatırladığı Osmanzade Taib’e fermanla verilir...
Osmanzade Taibler zaman zaman çeşitli vesilelerle, değişik kisvelerle boy gösterip çam devirmeye devam ederler.
Gerçek şairlerin, sanatkarların, yazarların Osmanzade Taib gibilerin takdirine ihtiyaçları mı vardır?.. Taibleri saplandıkları inkar bataklığında, körlüğün gayyasında kendi hallerine bırakalım, istedikleri gibi debelensinler!.. En adil hakim olan zaman hükmünü elbette verecektir.
İnkarla yola çıkanın nereye varacağı belli mi olur!..
Bu gün herkesin bildiği, Nedim’i çekemeyen bu kişi, zamanın şairlerinden söz eden bir kasidesinde onun adını bile anmaz. Bunun üzerine Nedim şu rubaiyi söyler:
Zâhirde egerçi cümleden ednâyız
Erbâb-ı nazar yanında lîk âlâyız
Saymazsa hisaba n’ola ahbâb bizi
Biz cümle-i şâiranda müstesnayız...
***
Kahırlanmayınız Yavuz Bülentler, üzülmeyiniz Necmeddin Sefercioğlu hocalar. Osmanzade Taib’in adını bugün edebiyat tarihçileri bile hatırlamakta güçlük çekiyor... Ya Nedim!.. Adını duymayan mı var, bilmeyen mi var?.
Tanrı’ya inandığım gibi inanıyorum: Dünyanın en soylu milletine, dünyanın en güzel bayrağına, en güzel Bayrak şiirini yazan Arif Nihat Asya her zaman anılacak ve her zaman hayırlarla yad edilecektir...
Kabri pür-nur, durağı Uçmak olsun.
Çifte Yalçınlar!..
Başlık “çifte su verilmiş”e, “çifte kavrulmuş”a benzediyse kusura bakılmaya.. Sözünü etmeye çalıştığımız Yalçın, kişi adları hakkında masa başı hükümler yağdıran Küçük Yalçın değil, Soner Yalçın olacak. Hani başlığının kenarında Atatürk resmi, Türk Bayrağı ve “Türkiye Türklerindir” yazısı bulunan ceridenin âlâ-yı vâlâ ile transfer ettiği, televizyon reklamlarıyla tanıtmaya çalıştığı, Bardakçızade Tamburcu Murad Çelebi’nin makamına yerleştirdiği, eserleri “best seller” olan araştırmacı-yazar.
Muharrir-i merkûm, 4 Şubatta, hususiyeti bâlâda tâdâd olunan gazetede “Bizim Güzel Ermenilerimiz” başlığı altında ‘herkeşlerin’ bildiği, saygı gösterdiği beş on ismi saymış. Her nedense birkaç adı atlamış!.. Söz gelişi: Asala terörünü protesto için Taksim’de kendini meşale yapan Artin Penik’i ve Onnik Usta’yı…Usta’nın özelliğini sorduğunuzu görür gibiyim. Onu da sayın, hürmetli, muhterem, azîz (‘saint’ değil!) araştırmacı bulsun.
‘Ud’la çalınan “Bir hane Yalçın peşrevinden sonra” gelelim gözümüze takılan cevherlere: “…Tarihimiz, dilimiz yok olmasın diye yıllarca didinen Prof. Pars Tuğlacı…”
Şimdi “Tut keli perçeminden!..” mi dersiniz, yoksaaa “At martini Debreli Hasan dağlar inlesin!..” mi; orası da sizin isteğinize kalmış bir iş. İnanmayanlar, sözlerimizden şüphe edenler Devlet Arşivleri’ne uğrayıp bakıversinler: Tuğlacı purofun ilâç için olsun bir tek imzası var mı?.. Eski yazıyı bilmeyen bu çok böyyük araştırmacı ve galaksiler çapında dilci-ciğerci-tarihçi Arşiv belgelerinden nasıl mı yararlanıyor?.. Napolyon’un, yani paranın gözü kör olsun!..
Tuğlacı nam efendinin Ziyad Ebüzziya ile olan muhabbetinin adliye koridorlarına dek düştüğünü Mısır’daki sağır sultan bile duymuştur. Sonuç mu?..Sabık Adalar belediye başkan adayı mahkûm olmuştur. Hemen şunu da sormak gerektir: Bu çok sayın bayın (bir çok kütüphaneye girmesi neden yasaktır?..)
(çok satan), (yok satan) yazar, inciler saçmaya, cevherler yumurtlamaya devam ediyor. Balyanların yaptığı binalar: (lütfen sıkı durunuz!...) “Çırağan ve Dolmabahçe sarayları, Kuleli Askerî Mektebi, Selimiye Kışlası, Gümüşsuyu Askerî Hastanesi, Malta Köşkü, Bezmiâlem Valide Sultan Camii, Ortaköy Camii, Hamidiye Camii, Pertevniyal Valide Sultan Camii…” Bir adım daha atıp: “Kızkulesi. Topkapı Sarayı, Yeni Cami, Ayasofya vb.” de diyebilirlerdi. İnsaflı davranmışlar!
Yrd. Doç. Dr. Selman Can, Balyanlar’ın mimar mı, mühendis mi, müteahhit mi, kalfa mı, çırak mı, şakirt mi, çömez mi, amele mi, bızdık mı olduklarını; o sırada hangi cezaevinde istirahat buyurduklarını, kısacası cemaziyelevvellerini, (belgeleri parayla okutarak değil!..) Arşiv masalarında yıllarca dirsek çürüterek, göz nuru dökerek, kafa patlatarak, on binlerce belgeyi okuyarak yaptığı çalışmalara dayanarak, “Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu”nun ilk günü ( 23 Kasım 2006) sunduğu tebliğinde anlattı…
Mimarlık tarihi üstadları da oradaydı, Türk Tarih Kurumu Başkanı da oradaydı, Sanat Tarihi Fakültelerinin ileri gelenleri de… Bir kimseden bir tek harflik olsun itiraz duyulmadı… İyi mi?.. Unutmadan söyleyiverelim: Bildiriler herhâlde yakında kitap olarak yayınlanır. Sarayın telefonu şöyle: (0 212/236.90.00)
Maniler
O ne heybet, ne celal
Olsun kanlarım helal
Bu defa Trabzon’a
Çıktı Mustafa Kemal...
Yoksa da sırtımda kürk
Ey kahpe! Gölgemden ürk!
Ne şuyum ve ne buyum
Ben Türk oğlu Türk’üm; Türk...
Arslan gibi kükredi
Dağlar taşlar dinledi
Trabzon sahilleri
Türk Türk diye inledi...
Yiğitlerin sesleri
Dağı taşı inletti
Türk’ün o gür sesini
Trabzon’dan dinletti...
Bitsin artık boş sözler
Gönül gerçekten özler
Ataman’ın¹ eseri:
“Neler gördü bu gözler”
Taze çorba tastadır
Dertli gönül hastadır
Türk iktidarına dek
Benim ruhum yastadır
Görmek ister çok kişi
Görüp mest olur kimi
Bu yıl da pek hoş olmuş
Kastamonu Takvimi
Kuş gribi olmuştur
Bunca yıllık kuş kıran
Dört gözle bekliyoruz
Biz hepimiz p... kıran
Tünel yaptılar tünel
Şu Bolu’nun yolunu
Buzdan şaşırdı bir tır
Sağını hem solunu
Eksik tünel açılmaz
Emek, para saçılmaz
Azıcık bir buz olsa
Kazalardan kaçılmaz
Dörtlük
Unutma Haleb’i, Şam’ı
Terk et kederi, gamı
Bakiler ne güzel yazmış:
“Arif Nihat İhtişamı”
Horyat
Yer beni yer beni
Türk değilim der isem
Beklemeden yer beni!
Öyle hata işlersem
Kabul etmez yer beni
İnkar edersem Türk’ü
Kara toprak yer beni