Türkiye hem içten hem de dıştan çok ciddi bir kuşatma içersindedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yutmak ve Akdeniz’de Türk gücünü kırmak için de Rum kesimi devreye sokulmuş, Kıbrıs adası ve çevresinde petrol arama çalışmaları başlatılmıştır. Hatta konu uluslar arası şirketlere ihale edilmiş ve anlaşmalara başlanılmıştır. Türkiye’nin bu konuda ki baskıları maalesef tesirini gösterememiştir. Rum kesimi bu konuda önemli adımlar atmıştır.
Fırtınalı bir yılın olacağı yolundaki yazımızın mürekkebi kurumadan fırtına başladı. Evet fırtına çok erken başlamış, yakında kasırgaya dönüşeceğinin ilk işaretlerini vermişti. Cinayetin zamanlaması, cenazedeki provokasyonlar ve ondan sonraki medya kuruluşlarında “Türk Milletine” hakarete dönüşen bir kampanya... Hemen arkasından, etnik unsurlardan oluşan bir koro tarafından söylenen “301 kalksın” şarkısı... Peki 301’inci maddede alenen aşağılamayı suç sayan değerler ve anayasal kuruluşlar nelerdir: Türklük, Cumhuriyet, TBMM, Hükümet, Yargı organları, Askeri teşkilat ve Emniyet teşkilatı... Dünyanın birçok ülkesinde bu maddeler mevcutken her nedense Türkiye’de bu maddenin kalkması için hem iç hem de dış mihraklar bütün güçleriyle bastırmaktadırlar. Bu maddenin kalkmamasını savunan bütün millî direnç noktalarına da çok yönlü saldırılar başlatılmıştır. Maddeyi savunan yayın kuruluşları her bakımdan kıskaca alınmış, adeta kuşatılmıştır. Millî yayınları boğmak için bütün güçler harekete geçirilmiştir.
Türkiye hem içten hem de dıştan çok ciddi bir kuşatma içersindedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yutmak ve Akdeniz’de Türk gücünü kırmak için de Rum kesimi devreye sokulmuş, Kıbrıs adası ve çevresinde petrol arama çalışmaları başlatılmıştır. Hatta konu uluslar arası şirketlere ihale edilmiş ve anlaşmalara başlanılmıştır. Türkiye’nin bu konuda ki baskıları maalesef tesirini gösterememiştir. Rum kesimi bu konuda önemli adımlar atmıştır. Avrupa Birliği sevdası yüzünden şimdiye kadar Rum’a sürekli taviz verilmiştir. Bu yüzden de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bile Türkiye’nin etkisi ciddi manada azalmıştır. Bu konuda asker ayrı düşünmekte, hükümet ayrı düşünmektedir. Sadece bu konu da mı? Kerkük konusunda da benzer gelişmeler yaşanmaktadır.
Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Amerika’da yaptığı açıklamalarda bölgede bir Kürt devletinin yaşayamayacağını ifade etmektedir. Ama bu açıklamanın tam tersi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan gelmektedir.
TÜRK DIŞ POLİTİKASI DEĞİŞİYOR MU?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Kuzey Irak’ta bölgesel Kürt hükümetiyle ilişkileri geliştirecek adımlar atılabilir. Neden olmasın? Yeter ki bu yakınlaşma huzur getirsin, barış getirsin” diyor. Şimdiye kadar hiçbir şekilde kukla devlet tanınmamış ve bu yöneticilerle bu sıfatla ilişki kurulmamıştı. Türk dış politikası şimdiye kadar Irak’ın toprak bütünlüğü üzerine kurulmuştu. Başbakan’ın böyle bir beyanı bu politikalarda değişiklik mi yapılıyor sorusunu da akla getiriyor. Hele hele Cumhurbaşkanı’nı seçecek bir partinin politikası bu ise Türkiye’yi gelecekde çok daha büyük sıkıntıların beklediği kesin... AKP’nin bu politikaları en çok peşmerge çetelerinin liderleri tarafından benimseniyor. Barzani’nin gelecekle ilgili en büyük umudu Cumhurbaşkanı’nı AKP’nin seçmesi ve seçimleri AKP’nin kazanması... Bunu da saklamıyor. ABD’nin bölgeden çekilmesi durumunda ne yapılacağını düşünen kukla yöneticiler bakın neler düşünüyorlar.
Le Monde, Süleymaniye’de yayınlanan haftalık Awefe gazetesinin Genel Yayın Müdürü Asos Hardi’nin şu sözlerine yer verdi: “En kötü senaryo Amerika’nın geri çekilmesidir, bu da hiçbir Kürdün dillendirmediği en büyük korkudur. Zira İran ve Türkiye’ye karşı kendimizi savunacak kapasiteden yoksunuz. Peşmergelerin cesareti meşhurdur ancak onlar saldırı taktikleri ve gerilla eğitimi aldılar, savunma eğitimi değil”
İşte Kürtleri saran korku bu... Amerika’nın kuklalığını yaparken Türkiye’ye kafa tutan bu eşkıyalar şimdi içlerindeki korkuyu dışa vurmaya başladılar. Onun için de Amerika’ya yalvarıyorlar; “Ne olur bizi bırakma.” Bakın Barzani bu konuda ne diyor; “ABD üssünü seve seve karşılarız.” Yani ‘ABD’nin kölesi olmaya hazırız’ diyor. Bununla birlikte Le Monde şu cümleleri de söylüyor: “Türkler, Irak’a girerse çiçekle karşılanmazlar. Türkiye’deki seçimlerde milliyetçiler iktidara gelirse diyalog olacağına inanmıyorum. Ama iktidardaki AKP kazanırsa diyaloga daha açık olacağını düşünüyorum” İşte Barzani’nin sözleri...
Evet, Barzani için en kötü senaryo iktidara Türk Milliyetçileri’nin gelmesidir. İşte bu çerçevede çok büyük oyunlara gebe Türkiye... Bundan sonraki iç ve dış düşmanların bütün hareketleri Türk Milliyetçilerini iktidar yapmamak üzerine kurulacaktır.
İşte onun için her türlü oyuna karşı uyanık olmak zorundadır Türkiye ve Türk Milliyetçileri...
TEHDİTLER SÜRÜYOR
Barzani denen çete başı konuşmalarında Türkiye’yi tehdit etmeye de devam ediyor, “Türkiye’nin Irak’ın içişlerine karışma hakkı yoktur. Kerkük, Kürdistan’ın bir şehri, Irak’ın bir şehridir. Türklerin saldıracağına, sınırı geçeceklerine bile inanmıyorum. Bunun sonuçlarını anlamış olduklarına güvenim var. Bu konuda tavize hazır değiliz ama öyle bir şey olursa çiçeklerle karşılanmazlar. Kerkük, bizim için önemli bir konu. Yasal bir çözüm bulunması için gereğinden fazla esneklik gösterdik. Amerika çekilirse kendimizi savunmaya ve elde ettiklerimizi korumaya kararlıyız”
İşte Türkiye’ye açıkça meydan okuyan bu çete başı ile sayın Başbakan görüşmeye açık olduklarını belirtiyor. Anlaşılan sayın Başbakan Kerkük’ü de bu çete başlarıyla pazarlığa getirecektir. Türkiye’de bütün millî servetlerimizin satıldığı yetmedi de şimdi Türkmen kardeşlerimizin bölgesini mi satılığa çıkaracağız acaba?.. Bu görüşmelerde Kerkük pazarlığı yapılacak mı? Bu uydurma ve kukla devletçikle görüşme demek bunları kabul etmek demek olmayacak mı?
Bu çift başlı politikanın daha ne kadar süreceği hepimizin merak konusu... Türkiye böyle iki farklı görüşle nasıl idare edilecek? Hangi görüş uygulama alanı bulacak?.. Türk tarihinde dış politikanın bu kadar ayaklar altına düştüğü hiç görülmemişti. Herkesin kafasında şimdi şu soru var: “Bu işin sonu ne olacak?”
Bakalım ordunun çizdiği stratejiler mi, yoksa AKP’nin teslimiyetçi politikaları mı ağır basacak? Önümüzdeki günler çok önemli gelişmelere gebe...