Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk İzleri gezilerimizin bu seferki durağı Tataristan. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Tataristan Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyet olarak kaldı. Bu özerk cumhuriyeti gezmek ve bu günkü durumu tespit etmek için yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra başkent Kazan’a ulaştık. Havaalanının görünümü bize gelişmiş bir ülkeye geldiniz imajını vermiyor. Yeşillikler arasında yarım saatlik bir yolculuktan sonra şehir merkezine ulaşıyoruz.
Kazan merkezinde kalabileceğiniz yerlerden biri olan Büyük Tataristan oteline yerleşiyoruz. Bu, kızıl Rusya döneminde Tataristan’ın en büyük ve en meşhur oteli olarak isim yapmış bir eser. Otel yerli halk tarafından Tataristan konakhanesi olarak adlandırılıyor. Ancak özerklikten sonra yapılan çeşitli oteller yüzünden pabucu dama atılmış durumda.
Tataristan yüz ölçümü 67836 km kare. Nüfusu 4 milyon civarında olan ülkenin başşehri Kazan’da yaklaşık bir milyon insan yaşıyor. Farklı etnik gurupların bulunduğu ülkede hakim grup Tatar Türkleri (%52). Ruslar ise ikinci gurup (%41). Kalan nüfus ise Çuvaş Türkleri (%3), diğer Türk gurupların yanında Yahudiler, Almanlar ve diğer milletlerden oluşmaktadır.
Tataristan’ın tarihçesine bakacak olursak; bugünkü Kazan (veya İdil) Tatarları VII.yy’da devlet kuran İdil- Kama Bulgarları ile XIII.yy’da Deşti Kıpçak’dan bu bölgeye gelen Kıpçak Türklerinin torunlarıdır. Bu bölgede kurulan ilk devlet İdil Bulgar Devleti adını taşımaktadır. Bir Türk boyu olan Bulgarlar diğer Türk boyları gibi Avrasya gibi geniş bir alana yayılmış ve üç yerde devlet kurmuşlardır. Bunlardan ilki Büyük Bulgar devletidir (620-670). Kubrat Han ( Kurt Han) tarafından kurulmuştur. Kubrat Han’ın iki oğlu Asparuh ve Kudrak Han’dır. Kubrat Han’ın ölümünden sonra oğlu Asparuh Han Tuna boylarına giderek Dobruca’da Tuna Bulgar Devletini kurar (679). Kudrak Han ise Volga (İdil) nehri ile Kama (Çulman) nehrinin birleştiği bölgede İdil Bulgar Devletini kurar (VIII.yy sonu). İdil Bulgar devleti çok sağlam temellere oturtulmuştur ve Moğol istilasına kadar hayatiyetini sürdürmüştür.
Tarih boyunca Türkler kurdukları devletlerin başkanlarını kendi öz ırkından olmasına büyük önem vermişler ve bunu bağımsızlığın en önemli şartı olarak görmüşlerdir. Bulgar Türk devletlerinde de bu kurala aynen uyulduğu görülmektedir. Bu durum tarih boyunca büyük imparatorluk kuran Türk kavimlerinin hepsinde Selçuklu’da, Osmanlı’da, Timur’da ve Babürler’de de böyledir. Buna dikkat edilmediği takdirde bağımsızlığı korumak mümkün değildir…
Bulgarlar Hazar Türkleri gibi Museviliği benimsememişler ve 922 yılında İslam’ı resmen kabul ederek topluca İslam dinine geçmişlerdir. Müslüman olan Bulgar Han’ı adını Cafer’e babasının adını da Abdullah’a dönüştürerek Cafer bin Abdullah adını almıştır. Bulgar Türklerinin Müslüman olmasında Abbasi halifesi Muktedir Billah’ın gönderdiği heyetin çok büyük etkisi olmuştur. Böylece bu bölgede kurulan yeni Bulgar Türk İslam Devleti bölgenin en önemli devleti haline gelmiştir.
İslam’ın kabulü ile birlikte devlette iktisadi ve ahlaki ciddi bir yükseliş gözlenmiş ve bu gelişmeler sonucunda dünya tarihinde ilk kez merkezi ısıtma sistemleri yapılmış ve şehirler ısıtılmıştır. Oluşturulan şehirler ve devlet o dönemin Avrupa devletlerinden ve şehirleri de Paris, Londra gibi şehirlerden çok ileri bir konumda idi. İdil-Bulgar devleti o kadar güçlü konumda idi ki 13.yy başlarında dünyayı ve özellikle bu bölgeyi kasıp kavuran Moğol İmparatoru Cengiz Han’a karşı güçlü direniş sergiler ve 1223’de Cengiz Han’ın ordularını darmadağın ederek topraklarını korurlar. Hatta uzun sürede bölgeyi Moğol istilalarında uzak tutarlar. Ancak Cengiz Han’ın torunu Batu Han’a karşı yenilirler ve daha sonra bu bölgede Altın Ordu Devleti kurulur (1236). XV. yy’ın ikinci yarısında Altın Ordu Devletinin çözülme devrinde Altın Ordu’nun hakim olduğu bölgelerde Kazan (1437-1552), Kırım (1443-1783), Kasım (1445-1681), Astrahan (1466-1556), Sibir (1428-1598) Hanlıkları ve bağımsız Nogay Uruğları meydana gelir.
Kazan Hanlığını Prens Uluğ Mehmet Han kurar. Kazan Hanlığının halkını temel olarak Türkler oluşturur. Bunlar İdil Bulgar Devletinin sakinleridir. Kazan Hanlığı 2 Ekim 1552 yılına kadar bağımsızlığını devam ettirir. Ancak 1547 den başlayan Rus Çarı korkunç İvan’ın hücumları şiddetlenerek devam eder.1 Ağustos 1552’de Ruslarla Kazan Hanlığı anlaşmaya varır ve bu anlaşma gereği Süyümbike Han’ı ve oğlu çocuk Han Ütemiş Giray Ruslara teslim edilir. Süyümbike hanım milletinin selameti için kendini ve oğlunu feda eder. Bu ulvi duyguyu dünyada bir tek yüce Türk Milletinde görebilirsiniz… Bunun karşılığında Rus Çarı Kazan Hanlığına saldırmayacağı sözünü verir. Ancak her zamanki gibi sözünde durmaz ve 2 Ekim 1552’de Kazan Hanlığına kanlı bir şekilde son verir.
Bu tarihten 1917’ye kadar Rusya’ya bağlı vilayet olarak kalan Kazan Hanlığı 1920’de Lenin tarafından özerk bir cumhuriyet’e dönüştürülür. Özerk Tataristan elde ettiği gelirlerin ancak %1,6’nı kullanabilir. Kalan %98,4’ü SSCB’nin merkez bütçesine gider. Tataristan 15 Şubat 1904 tarihinde Rusya Federasyonu ile arasındaki hakimiyeti paylaşma anlaşmasına göre iç işlerinde bağımsız dış işlerinde Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyet olarak hayatiyetini devam ettirmektedir.
Karasal ikliminin hakim olduğu ülkede yazın 3-4 aylık süre dışında kış şartları hüküm sürmekte. Kasım ayında başlayan kar yağışı nerde ise mayıs ayına kadar devam ediyormuş. Kazan şehrini tam ortadan ikiye bölen Volga (İdil) nehri kış boyu bir metre kalınlığında buz tabakası ile kaplandığı için şehir içi ulaşımın oldukça kolaylaştığını öğreniyoruz. Ülkenin üçte birlik kısmı verimli topraklardan meydana gelmekte ve yer altı kaynaklarınca oldukça zengin. Doğal gaz ve petrol yatakları yönünden zengin olması yanında alçı taşı, kil, tuğlalık taşı ve taş kömürü gibi kaynakları da dikkati çekmektedir.
Rus ve Tatar Türkçesinin kullanıldığı ülkede kıril alfabesi kullanıldığından olsa gerek ırkdaşlarımızla anlaşmakta ve kaynaşmakta zorluklar çekiyoruz. İlk gün Kazanda geceleyin karşılaştığımız manzaralar biraz moralimizin bozulmasına sebep oldu. Gençlerin büyük çoğunluğu ağızlarında sigara ellerinde votka şişeleri ile caddelerde bizlerin pek alışık olmadığı bir görüntü arz etmeleri ümitlerimizi biraz kırdı desek yanlış olmaz. Ancak daha sonra bu gençlerin büyük ekseriyetinin Rus olduğunu öğreniyoruz.