2007 yılının ilk yazısında bir Kimya Mühendisi olarak Kimya Sanayiinden, Türkiye’deki durumundan ve gelişme potansiyelinden söz edeceğim. Kimya Sanayii, petrol, doğal gaz, hava, su, metaller ve mineraller gibi çeşitli hammaddelerden yola çıkarak 70.000’den fazla sayıda birbirinden farklı ürün üreten, geniş üretim yelpazesine sahip, büyük ölçekli, sermaye ve teknoloji yoğun bir sanayi dalıdır.
Bu önemli sanayi dalının alt sektörleri arasında petrokimya, polimer, boya, tarım kimyasalları, ilaç, klor alkali, sülfürik asit, azot ve fosfor endüstrilerini saymak mümkündür. Kimya sanayii, çok sayıda kimyasal üretim süreçleri ile gıda, sağlık, barınma gibi temel gereksinim alanlarına olduğu kadar, biyoteknoloji, telekomünikasyon ve bilgisayar gibi ileri teknoloji alanlarına da girdi sağlayan bir sanayi dalıdır.
Dünya kimya sanayiinde son yıllarda küresel olaylar, daha iyi çevre için artan talep, artan tüketici beklentileri gibi sebeplerle büyük değişimler yaşanmaktadır. Günümüzde sürdürülebilir gelişme, iklim değişiklikleri, kimyasallarla ilgili yasal düzenlemeler, enerjinin dinamik yapısı ve teknolojinin sürekli biçimde gelişmesi kimya sanayiinde değişimin ve rekabetçi olmanın tetikleyicileridir. Gelişmiş ülkelerde kimya sektörüne yönelik üretim, araştırma-geliştirme ve yatırım etkinliklerini kolaylaştırıcı ve özendirici tedbirler alınarak bu önemli sanayi dalının değişimleri karşılaması sağlanmaktadır.
Türkiye’nin dünya kimyasal üretimi içindeki payı yaklaşık binde 6 mertebesindedir. Yurtiçi tüketimin yaklaşık yüzde 60’ı üretimle, gerisi ithalatla karşılanmaktadır. Türkiye’de kimya sanayii diğer sektörlere ara malı üreterek büyük katkıda bulunmaktadır. Örneğin kâğıt sektörü girdilerinin yüzde 50’den fazlası kimya sanayii tarafından sağlanmaktadır. Türkiye kimya sanayii ithalatının yüzde 30’u doğrudan üretime sunulurken yüzde 70’i ara malı olarak imalat sanayiinde üretimde kullanılmaktadır. Türkiye kimya sanayiinde son senelerde çok az yatırım gerçekleştirilmiştir. Bunun en önemli sebebi yaşanan ekonomik krizlerdir. Bununla birlikte, bürokratik engeller yatırımların gerçekleştirilememesinde en az ekonomik kriz kadar etkilidir. 2002 yılı başı itibariyle Yatırım Ortamını İyileştirme çalışmaları başlatılmış olup, bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. Ancak genel olarak bakıldığında kimya sanayiinin ithalata bağımlı bir sektör olduğu görülmekte olup, yatırım yapılmadığından ve kimyasalların talep artış hızı dünya ortalamasının üzerinde olduğundan, Türkiye kimyasal madde ithalat oranı sürekli artış göstermektedir. Özellikle son iki yılda ara malı ithalatlarındaki artış bunu açıkça göstermektedir.
Türkiye ekonomisi, yeni sanayileştirilmiş bir ekonomi olarak tanımlanabilir. Türkiye kimya sanayii incelendiğinde, sektörün henüz modern bir sanayi yapısından uzak olduğu, kimya tesislerinin üretim kapasitelerinin dünya ölçeklerinin gerisinde kaldığı görülmektedir. Kimya sektörü birçok sanayi dalına girdi sağlayan lokomotif sektör olma özelliğinden dolayı, Türkiye ekonomisinin geleceği açısından önem taşımaktadır. Yatırım potansiyeli yüksek olan kimya sanayiinin gelişmesi için kimyasal park yapılanmasının gerçekleştirilmesi, küçük ve büyük işletmeler arasında bütünleşme sağlanması, çevre sorunlarının ortak alanlarda çözülmesi, Ar-Ge faaliyetlerinin ortaklaştırılarak üniversite-sanayi işbirliğine gidilmesi önemlidir. Türkiye kimya sektöründe de teknoloji geliştirmek, inovasyon yapmak için gerekli altyapıyı bir an önce sağlamalıdır. Hayatımızın içinde olan kimya sektörünün dizginleri elimizde olsun.