Beyler, herkes borcunu savsaklamıştır. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin canı pahasına savunması gereken bir takım kavramlar, içerden ve dışardan hamlelerle yıpratılmıştır. Toprak deyince, konut yapı kooperatifi; bayrak deyince, üyesi olunan derneğin rozeti, ideal denilince, boy, pos ve kilo hatırlanır olmuştur. Yıllardır söylenmesi gereken sözü nihayet Taner söylemiştir: “Türkiye’nin bekle, gör, tavır al lüksü yoktur.”
İşin doğrusu, panik vakti. Fakat her şeyi bu Kenan Doğulu muhabbeti karıştırdı. Başbakan devr-i iktidarının son aylarında Irak’ın AB’den önemli olduğunu kavradı. Bush, ‘çuvalladıkları’nı itiraf etmesine rağmen, 4 bin askerini daha Bağdat’a yığdı. Baykal, sınır ötesi operasyona katkı yapacaklarını açıkladı. Saddam bir bayram sabahı ipe çekildi. İşçilerimizi taşıyan uçak, esrarengiz bir şekilde yere çakıldı.
MİT Müsteşarı Emre Taner’in “80. yıl açıklaması”nı da bunların üzerine ekleyin…
Panik için hayli malzeme var elde.
MİT Müsteşarı’nın açıklamasına ilişkin yorumlar bizi hayli şaşırttı. Öyle ki, herkes açıklamanın bir ucundan tuttu. Birbiriyle taban tabana zıt kalemler hemen açıklamayı sahiplendi. Kimilerine göre muhatap hükümet, kimilerine göre tüm Türk Milleti, kimilerine göre bizzat sistemin kendisi. Dünyadaki, bölgemizdeki gelişmeleri ortaya koyan tahlilleri bir kenara atanlar, açıklamayı yine kısır bir siyaset malzemesine dönüştürdü. Sanılıyor ki, AKP’nin defteri dürülünce her şey süt liman olacak. Aynı kişilere sormak gerekiyor, hariciyeyi hısım-akrabanın arpalığına çeviren bir takım bürokratlar bu noktaya gelinceye kadar ne yaptı? Daha birkaç gün önce yıllardır Dışişleri’ne uğramadan takır takır maaş alan kişilerin olduğu yansıdı basına… Haydi bunların bir kısmı ‘özel görevli’ diyelim… Görevi başında ‘görünen’ler ne iş yapar!
1980’li yıllardan bu yana Irak’taki Türkmenler’in durumunu iyi kötü takip ederim. Davaları uğruna ipe çekilenleri, işkenceden geçenleri, yerini yurdunu terk edenleri ve sonunda yüzüstü bırakılanları ‘monşer’ler sanki yeni keşfetti.
Tabi 25 yıl önce ‘Kerkük’ deyince yafta hazırdı: Faşist!
Bugün ateşin yalımları kokteyl salonlarını sarmaya başlayınca bir kısım monşere dank etti herhalde. Fakat gelin görün ki, yine de faturayı üstlenmekten yana değiller. Ortada bir şamar oğlanı var, adı iktidar! Çok sıkışınca at topu kurtul. Sanki bu ülke, bugün iktidarda olanların tapulu malı. Sanki millet yarın onlara seçim sandığında gerekli dersi verince, her şey mutlu sonla noktalanacak.
Beyler, herkes borcunu savsaklamıştır. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin canı pahasına savunması gereken bir takım kavramlar, içerden ve dışardan hamlelerle yıpratılmıştır. Toprak deyince, konut yapı kooperatifi; bayrak deyince, üyesi olunan derneğin rozeti, ideal denilince, boy, pos ve kilo hatırlanır olmuştur.
Yıllardır söylenmesi gereken sözü nihayet Taner söylemiştir: “Türkiye’nin bekle, gör, tavır al lüksü yoktur.” Heyhat, Ankara her daim yalan bir ‘barış’ masalının peşinde yıllarını heba etmiştir. Bu nasıl bir politikadır ki, hem bütün komşularımız düşmanımız, hem hepsiyle dostuz! Soğuk savaş döneminde öyle oldu, duvarlar yıkıldı öyle oldu, bugün yine öyle. Herkese zeytindalı!
Dal, elimizde kalmıştır. Panik gereklidir. Bir gün uyanacaktık, o gün, bugünmüş.
Bakmayın biz ‘dont’t panic diyorsak, o Kenan Doğulu’ya gösterilen tepkiler içindir.
Adam Türkçe söylemek istemiyormuş. Varsın söylemesin. Yok yere yaygara koparmayın. Oğlanın üstüne varmayın. Ha Türkçe söylemiş, ha İngilizce ne fark eder (!) Anadilde maharet olsaydı, ipe giden Saddam’ın şiiri Nobel alırdı. Durun durduğunuz yerde, panic yapmayın…
Çocuk olayı çözmüş falan yani… Küpesi onlardan, yemenisi bizden. Püskül yerli, jean evrensel… Harika bir sentez. Herc-ü merc durumları var. “Doğulu” gibi gösterdiğine bakmayın aynı zamanda Batılı… Kavşak muhabbeti yani… Hani Türkiye, Doğu ile Batı’nın arasında ya, o bakımdan.