AKM büyük salonda bu adla düzenlenen “Beşinci Sanat Şenliği” ( “Festival” değil!..) adı gibi güzel bir geceydi. Kimi Safranbolu’dan, Kastamonu’dan, ABD’den, Ankara’dan, kimi de B.çekmece’den, Koşuyolu’ndan, Ataköy’den gelerek katılanları bir yol da buradan alkışlamak isteriz. Nnr içinde, ışıklar içinde yat; makamın Uçmak olsun Sadi Yaver Ataman hoca. Ardında hayırlı ardıllar bırakmak, gönülden anılmak bu “Gelimli gidimli dünya/Son ucu ölümlü dünya”da kaç kula nasip olur?..
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım…” (A’raf sûresi, 155’inci ayetin bir bölümü)
Öğrencilerinin gösterdikleri vefadan, çok kişinin gözleri yaşardı; kıvançla göğüsleri kabardı. Gecenin unutulmaz güzelliklerinden biri de, nice zamandır yana yana, dörne döne aradığımız Sadi Yaver Ataman’ın şaheseri “Türk Istanbul”un katılanlara hediye edilmesiydi.
Bağlama üstadlarından, Atamanların hemşerilerinden Erhan Kutsal, görür görmez, “Erbil de gelecek” diye bir müjde vermez mi!.. Dostluğuna, sıcaklığına, içtenliğine hayran bırakan Safranbolulu bağlama sanatçısı, öğretmen ve grafiker Erbil Ünal’ı ancak programın sonunda, o da teşehhüt miktarı görebilmek nasip oldu.
Girişte ( “fuaye” mi ne diyorlar!..) Nuran İnal, Nurdan Tunca ve akrabalarıyla salonun açılmasını beklerken sevgili Erhan Kutsal elime bir kâğıt tutuşturup, “Yazdığına cevap!..” demez mi!.. “Ne yazdım; neye cevap?..” diye bir yandan düşünüp öte yandan da sevgili Kutsal’ımızın uzattığı kâğıttaki yazıları okumaya başladım. Efendim, Vehbi’nin kerrakesi sonradan anlaşıldı: O hengâmede, birisinin Kutsal’ın eline tutuşturduğu pusulada şunlar yazılıymış: “Kıralların taçları/ Keloğlan’ın saçları…/ Safranbolu’ya gitme;/ Doyurmazlar açları…”
(Antrparantez; “antiparantez” değil!..) Safranbolu’da gördüğümüz izzet ü ikrâmı (“İzzet-i ikram” değil!..) iki yılı aşkın bir süre önce Ufuk Ötesi’nde dile getirmeye çalışmıştık…
“Adı çıkmış dokuza/İnmez artık sekize” derler… Erhan Kutsal da “Bu işi bu salonda yapsa yapsa Aydil Erol yapar” diye fakîr ü hakîr ü pür taksirin günahına girip, sazını tezenesini bırakıp almış eline o kılıçtan keskin kalemini, bu satırların yazıcısını un ufak etmiş, lime lime doğramış, yele vermiş savurmuş, sele vermiş eritmiş. Kim ne derse desin: Bizce dostun taşı, ellerin gülünden daha güzeldir; daha azizdir ve daha kutsaldır. Uzun sözün kısası; Kutsal’a kulak vermenin sırası:
Yedin “baklava, kebap”
Dedin: (Yutması sevap)
Sana az bile gelir
Altı okka bir cevap
Yemişleri soymayan
Yiyip yiyip doymayan
Sen değil misin Aydil
Tıkınmaktan caymayan!
Yedin beş kilo lokum
Dedin: (Ne açım, ne tokum,
Siz elli kişisiniz;
Ben daha çokum)
Bağlamamın telleri
Gezdim nice illeri
Kafamı kızdırmayın
Dinlemem ben kelleri
Bağlamamın ne olur
Gel de bir bak sapına…
On okka kuyu kebab(ı)
Gönderecem kapına
Kutsal’ımızın bunca zahmetini, bunca emeğini karşılıksız bırakmak kimin haddine!.. Müsaadenizle, biz de kendisini bir horyatla selâmlayalım:
Er hanı er hanı
Hanım burada, er hanı?
Bizden size nasihat:
Kızdırmayın Erhan’ı…
*
Bu güzel gecenin bitişinden sonra Handan Tunca’yla Rehavî İshakoğlu Kadir’in ısmarladığı çayları yudumlarken Mehmet Özbek de bir muştu verdi: “Benim ‘Halk Musikisi Sözlüğü’ adlı kitabımın ilâveli ikinci baskısını yapacağız.”
*
Hazır müjdeler sıraya girmişken biz niçin geride kalalım?.. “Dünyaya koro şefi olarak gelen” Adnan Ataman hocamız, yayınlanmasını yâr yolu gözler gibi gözlediğimiz, sabırsızlıkla beklediğimiz kitabının çalışmalarını tamamlamak üzereymiş. Kalemine nur yağsın Adnan Ataman hocam…
Mâniler
Hep beraber geldiler
Üçler, Kırklar, Yediler
“Sadi Yaver Ataman
Yüz Yaşında” dediler
Kar yağdı kar üstüne
Nar yedim nar üstüne
Varsın vursunlar boynum
Yâr sevdim yâr üstüne
Ey dağların maralı
Deli gönlüm yaralı
Şüphe yoktur ki hamsi
Balıkların kıralı
Sağlam taka direği
Sıkı çekin küreği
Hamsinin lezzetlidir
Pilâvı …ve böreği
Hamsi mübarek semek (balık)
Leziz demek ne demek!..
Hamsiden yapılıyor
Kırk dokuz türlü yemek (2)
Horyat
Sad (3) damı sad damı
Yıktı nice sad damı
Coni bayramda astı
Kara cellâd Saddam’ı!
1)Bir hafıza sürçmesi olsa gerek; sevgili (Tolga)’nın adını kasım sayımızda (Bora) olarak yazmışız.
(Tolga)’mız başta olmak üzere adı geçenlerden ve okuyanlardan özür dileriz.
2) Geniş bilgi için Hamamizade İhsan’ın mizah şaheseri olan Hamsiname’sine bakılabilir.
3) sad: Yüz (sayı).
“Konya’nın Mut ilçesi Topkaya köyünde….”
Uğur Dündar-Mine Özbek (Hürriyet, 17 Aralık 2006, 27. s.)
“Adım Bülent Arınç olmasaydı heykelimi dikerlerdi.”
Adı geçen zat-ı muhterem, Aralık 2006.
“…. Ve önce tereyağı sürülüp, helva edilip, bütün sinirleri gevşetilmiş olan kızarmış ekmeğin üstüne….”
Muammer Erkul, Türkiye gazetesi, (8 Aralık 2006).
*Sağlık sistemi değişiyormuş.
“Hasta olmak yasaktır!” Bir tek bu kalmıştı. Bu olabilir.
*Sokaktaki çocuğun hayali doktorlukmuş.
Canlarım benim… Hastaneler daima çok sıcak olur ya…
Pakize Suda, (Hürriyet, 10.12.2006).